Galatasaraylı futbolcular için oynaması sıkıntılı ve zor bir maçtı… Şampiyonluk deseniz, ufuk çizgisi kadar uzakta... Yetişmek için çalıştığın lider Beşiktaş, bir akşam önce futbol gösterisi yapıp 7 golle maçını kazandı… Bu koşullarda havaya girmek, motive olmak, coşkuyu yakalamak gerçekten kolay değil…
Galatasaray nitekim başlangıçta o havayı yakalayamadı… Gençlerbirliği, “Ben tam saha oynayamam, kendi yarı alanıma çekileyim” dedi… Maç Gençlerbirliği yarı alanında oynandı… Top sürekli Galatasaraylı oyuncuların ayağında kaldı… Gençlerbirliği, “Rakip yarı alanda havalar nasıl” diye merak edip çok nadir sınırın öte tarafına geçti… Galatasaray’ın golü geç bile kaldı… Bunu söylerken, sanmayın ki pozisyon üstüne pozisyon yaratıp atamadı… Koca ilk yarıda iki cılız Emre Akbaba şutu, bir de yakından dışarı giden Babel’in kafası vardı…
Galatasaray için maçın tesellisi, gene “Gençlik aşısı”
Üç gün önce olduğu gibi bir gözüm Galatasaray‘da, diğer gözüm Beşiktaş‘ta... Buna rağmen iki maçı da “dört gözle” dikkatli biçimde izlemeye çalışıyorum.
Görevim Galatasaray yazmak... Maçtan bir öykü çıkartmaya, yazmaya çalışıyorum. Yazacak, çıkaracak konu yok. Ama Beşiktaş maçında hareket çok...Daha ilk 17 dakika; Galatasaray henüz Konyaspor ceza alanına şeref vermemişken, aynı 17 dakikada Beşiktaş, Rize‘de tam 6 pozisyon yarattı, ikisi gol oldu, birisi ofsayta takıldı, diğeri skorboarda yazıldı, dördü kaleci Gökhan Akkan‘ın uzayan ellerinde kaldı.
Benim aklım da Galatasaray‘a takıldı. Üç gün arayla bu kadar hareketli oyundan, bu kadar durgun oyuna nasıl geçilir? Antalya‘da sular seller gibi akan Galatasaray, Konyaspor maçının ilk yarısında kuruyan ırmak gibiydi.
Galatasaray oyuna o kadar ağır başladı, o kadar ağır devam etti ki, Konyaspor’un kalabalık ve yerleşik savunması zorlanmadı, dengesi bozulmadı, geniş alan bırakmadı. Üstelik Konya‘da
Fenerbahçe abartısız, bu sezonun en iyi başlangıcını yaptı. Geri pası, yan pası unutarak, ayağını frenden çekip gaza basarak, çok rahat pozisyon bularak, her fırsatta kaleye vurarak...
Fenerbahçe‘de Sosa, oynamak için Emre Belözoğlu’nu beklemiş olmalı... Görüyoruz ki, Fenerbahçe‘nin saha içi patronu Sosa... Süper oynadı. Mert Hakan‘ın da Emre Hoca ile birlikte hızla kendini geliştirdiği çok açık görülüyor.
Fenerbahçe‘nin en büyük kazancı, belki de uzun bir aradan sonra bir maçta bu kadar rahat ve bu kadar sık pozisyon bulması oldu. Özellikle Sosa ve İrfan Can savunmanın arkasına süper toplar attılar.
Sezon başından beri yazıp söylemekten dilimizde tüy bitti, Fenerbahçe hızlı oynamalı diye... Bu maçta belki de ilk defa savunmada, orta alanda oyalanmadan, hedefine Kasımpaşa kalesini alarak hücum etti.
Fenerbahçe ataklarında Pelkas biraz becerikli olsa ilk yarıdaki 3 golün üstüne artı üç gol daha koyardı. En az üç gol... Elbette kaleci Ertuğrul kesin
TFF, Allah‘ın saati bitmiş gibi getirip iki maçı aynı saate koyunca, bir gözümüzle Beşiktaş‘ı, diğer gözümüzle Galatasaray‘ı izledik. Galatasaray maçında görevliyim, yazı yazacağım... Ama Beşiktaş maçının ilk 15 dakikasında üç gol birden gelince, gözlerimi “faltaşı” gibi açtım; bir o maça, bir bu maça bakıyorum.
Ancak Antalya’da tek gözün bile rahatça göreceği, hissedeceği bir Galatasaray izledik. Galatasaray maç başlar başlamaz, Antalya yarı alanında kamp kurdu.
Öyle ki; Galatasaray bu sezon kaybettiği topu, en çabuk geri aldığı maçı oynadı. Antalyalı oyuncuların ayağında top beş saniye bile duramadı. Aslında maç, Antalya-Galatasaray maçı değildi, özellikle ilk yarıda kaleci Boffin‘e karşı Galatasaray vardı.
Galatasaray‘da Kerem ile Halil süper hareketli, inanılmaz çabuk ve kıvraklar... Kaybettikleri her toptan sonra hemen orta sahaya döndükleri için, Antalya aldığı her topta, karşısında “Çin ordusu” gibi kalabalık bir Galatasaray
Hani, “Yattığı yerden para kazanıyor” derler ya, aynen öyle… Fenerbahçe bu haftayı maç yapmadan geçirdi ama “ense” yaptığı yerden Süper Lig ‘in en kazançlı haftasını yaşadı… Beşiktaş puan kaybetti, iki puan daha yaklaştı. Arkasından gelen Galatasaray iki puan kaybetti, rakibinden biraz daha uzaklaştı…Trabzonspor daha iyi başladı… Dakika dolmadan Djaniny şutu, ardından iki Bakasetas şutu… Üçünü de Muslera karşıladı… Bir de direkten dönen Nwakaeme kafası…Trabzonspor temaslı oynadı… Sahanın her yerinde Galatasaraylı oyunculara yakın durdular, iyi bastılar… Galatasaraylı oyuncular, Trabzonspor’un temaslı oyunundan rahatsız oldular…Öyle ki Göztepe maçında orta sahayı teslim alan Taylan Antalyalı, Emre Kılınç ve Gedson Fernandes rakibin bu temaslı oyunu yüzünden koordinasyonu kaybettiler… Feghouli’yi saymıyorum bile, bitik...Özellikle ilk yarıda Galatasaray adına en iyi şey Muslera’nın karşıladığı toplar, iki stoper Luyindama ile Marcao’nun eski
Futbolda mümkün olduğunca ayrıntıya özen göstermeye çalışırım. Dikkatimi çekti: Szalai beraberlik golünü attı, kenara koştu, elinde kırık olan kaleci Altay’ın formasını kaptı, golü O’na armağan etti. Uzaktan bir İrfan Can göründü. Gelen ikinci bir oyuncu yok. Takımdaşlık böyle mi olur, takım ruhu böyle mi oluşur, bir takımın duygusu, coşkusu böyle mi pekişir?
Bu kaleci Altay sizin takım arkadaşınız değil mi? Az mı maç kurtardı, az mı puan topladı? Altay’ın inanılmaz maçlarıyla az mı prim aldınız? Fenerbahçe’nin takım ruhu, dayanışması buysa, buralara kadar gene iyi geldi.
Fenerbahçe’de Emre Belözoğlu, İrfan Can... Başakşehir’de başta Aykut Hoca, Tolga, Giuliano, kaleci Volkan Babacan, Mehmet Topal... Daha takımda olmayan kaleci Mert Günok, Deniz Türünç, Hasan Ali... Say say bitmiyor. İki akrabanın maçı gibiydi.
Ancak Başakşehir “can”, Fenerbahçe “mal” derdine düşünce ortada akrabalık falan kalmadı. Maçın bir başka özelliği de, Süper Lig’in en
Güncellenen dünya futbolunun vazgeçilmez önceliği; çabuk, hızlı ve kıvrak olmak… Hepsi birden Kerem Aktürkoğlu’nda var… Üstelik her yerden vuruyor, ilk fırsatta vuruyor, gol vuruşunu iyi beceriyor…
“Bazılarının yokluğu, bazılarının varlığını göstermek adına büyük şanstır” derler… Kerem bu şansı süper kullandı… Kerem böyle oynayacaksa, “eski pabuçları atın”, Kerem’e bakın, Kerem’i oynatın.
Başkan Mustafa Cengiz, hafta içinde “şeref-haysiyet” diye futbolculara ağır bir gönderme yapınca, Galatasaray maça çok iyi başlayınca, hemen üst üste dört korner birden atınca, maçı kazanacağı belli oldu…
Ama “kör talih” derler ya, böyle bir başlangıçta, Süper Lig’in en iyi golünü yemek de Galatasaray’a nasip oldu… Diabete, elli defa röveşataya kalksa belki bir defa böyle muhteşem bir vuruş yapardı… O vuruşu yaptı… Tarif edilemez güzellikte bir gol attı…
Ama “adam olacak
Fenerbahçe doğru bir on birle ve eski maçlarına oranla çok daha iyi bir başlangıç yaptı. Gustavo’nun kulübeye çekilmesi, Fenerbahçe hücumlarına belli ölçüde bir özgürlük, hız ve hareket getirdi.
Fenerbahçe iyi ve hareketli başladığı oyunda sağ kenardan sayısız orta yaptı. Ancak Gaziantep ceza alanı içine yerden-havadan atılan her ortada Fenerbahçeli oyuncular adeta rakibin arkasına saklandılar. Öne fırlamadılar, hamle yapmadılar, topla buluşmak için öncelik almadılar. Böyle olunca her atağı Gaziantep savunması rahatça kesti.
Buna rağmen saç-baş yolduran iki fırsat kaçtı. Valencia iki metreden, Serdar Aziz bir metreden boş kaleye golü atamadılar. Fenerbahçe yetersiz golcülerin bedelini çok ağır biçimde ödemeye devam ediyor.
Fenerbahçe‘nin hücumda bir yanlışı da; sağ kanattan adeta Gökhan’la, İrfan‘la fazla mesai yaparken, sol kanattan hiç çalışmadı, hiç gelmedi, hiç orta yapmadı. Sol kanat adeta “ense” yaptı.
Fenerbahçe