2014’ün ilk gününde, dünya yılbaşı kutlamasının rehaveti içindeyken, Yunanistan AB dönem başkanlığı koltuğuna oturarak Avrupa’daki yeni rolü için kollarını sıvadı.
Ekonomisi iflasın eşiğine gelen ve ancak AB’nin “kurtarma paketi” ile ayakta kalabilen bir ülkenin, 28 üyeli Avrupa Birliği’nin başkanlığına gelmesi ilk bakışta garip görünebilir. Ama AB’de ufak veya büyük, güçlü veya zayıf her üye ülkenin altı aylık başkanlık görevine gelme hakkı var. Şimdi sıra -görevi Litvanya’dan devralan- Yunanistan’da...
Yunanistan oturduğu koltuğun sorumluluklarını yerine getirirken, epey zorlanacak ve bu işi dar bir bütçe ile yürütmeye çalışacak. Ama öte yandan “komşu” için bu görev, Avrupa camiasında kriz yüzünden sarsılan itibarını -ve de moralini- tekrar yükseltmek için bir fırsat...
Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos’un, ülkesinin bu görevi devralması münasebetiyle yaptığı konuşmada ortaya koyduğu hedefler oldukça iddialı... Ekonomik büyümenin pekiştirilmesi, özellikle gençler arasındaki işsizliğe çare bulunması, yabancı göçmenler konusunda yeni düzenlemelerin yapılması gibi.
İyi bir zaman
Tabii Türkiye’yi esas ilgilendiren husus, “komşu”nun başkanlığının üyelik
Yıllardan beri bu köşede sürdürdüğümüz “Yılbaşı testi” ile gene karşınızdayız.
Gelin 2014’te DÜNYA‘da ve DIŞ POLİTİKA‘da neler olabileceği konusunda bir fikir egzersizi yapalım.
Ama önce 2013 yılına dair tahminlerimize bir bakalım. Benim “skor”um şöyle: “Dünya olayları” ile ilgili 5 sorunun 3’ünü, “Dış politika” ile ilgili 5 sorunun 4’ünü doğru bilmişim...
Ya siz? Umarım geçen yılbaşında yayınlanan “test”i kesip sakladınız. Yoksa canınız sağolsun! Ama bu senekini işaretleyip gelecek yılbaşına kadar saklamayı unutmayın!
İşte 2014 ile ilgili sorular:
DÜNYA OLAYLARI
Her yılın sonunda yaptığımız dış politika değerlendirmesi ile ilgili yakın geçmişteki yazılarımıza bakıyoruz: 2011‘de başlık “Dış Politikada En Hareketli Yıl” şeklindeydi. 2012‘de “Hareketli, Ama Sıkıntılı bir Yıl” demişiz...
Ne yazık ki, 2013‘ü Türk dış politikası açısından “Kötü Bir Yıl” olarak nitelendirmek zorundayız.
Aslında bu yıl içinde de Türk diplomasisi çok aktif davrandı, bölgesel ve küresel birçok roller üstlenmeye çalıştı, uluslararası ilişkilerde varlığını hissettirmeye devam etti, özellikle Asya ve Afrika’daki yeni açılımlarıyla da dikkati çekti.
Ama 2013’te dış politikanın kötü bir not almasına yol açan faktör, aslında iddialı olduğu Ortadoğu’da uğradığı başarısızlıklardır.
Buna ayrıca ABD ve Avrupa ile ilişkilerindeki sıkıntıları da eklemek gerek.
Yanlış hesap
Fransız “Le Monde” gazetesinin Türkiye’deki yolsuzluk soruşturmasına ilişkin gelişmeleri değerlendiren bir yazısına koyduğu şu başlık anlamlı: “Türk Modeli Tükenmek Yolunda”...
Yazı son yıllarda Türkiye’nin gerek Batı’da, gerekse İslam dünyasında bir model olarak görüldüğünü, bunun başlıca özelliğinin de Ak Parti iktidarının İslam ile demokrasiyi bağdaştıran ve bir “modernleşme örneği”ni veren politikaları olduğunu belirtiyor; fakat özellikle son yolsuzluk skandalı ile ilgili olayların bu model algısını iyice sarstığını vurguluyor.
Son olayların dış dünyadaki tepkilerine bakılırsa, “Türkiye imajı”nın gerçekten bir hayli gölgelendiği ortada...
Sadece yolsuzluk değil
Hemen şunu belirtelim: Bu olumsuz değerlendirmeler sırf hükümet yetkililerinin de karıştığı yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ortaya atıldı diye yapılmıyor. Unutmamalı ki bu tür yolsuzluklar zaman zaman İtalya’dan Japonya’ya, Almanya’dan ABD’ye kadar, birçok demokratik ülkede oluyor. Aslında demokratik olmayan ülkelerde de bunlar oluyor, ama dikta rejimleri bu olayların ortaya çıkmasını engelliyor.
Türkiye’deki yolsuzluk operasyonu ile ilgili dış tepkilerin esas nedeni, bunun hükümetin aldığı birtakım
Geçen yüzyılın ortalarında yaşayan Amerikalı fikir adamı ve yazar Dale Carnegie’nin eserleri arasında en meşhuru “Dost Kazanmak ve İnsanları Etkilemek Sanatı” (“How to Make Friends and Influence People”) başlığını taşır. Türkçe dahil, 50’den fazla lisana çevrilen bu kitap, bütün dünyada milyonlarca insan tarafından okunmuştur.
Türkiye’nin son zamanlarda izlediği dış politika için, kitabın başlığını tersine çevirerek “Dost Kaybetmek Sanatı” demek mümkün!
Aslında Ak Parti yönetiminin dış politika hedefi, mevcut dostlukları pekiştirmek ve yeni açılımlarla yeni dostlar edinmek olmuştur. “Komşularla sıfır sorun” bu politikanın temel unsurlarından biri olarak kabul edilmiştir.
Ama ne yazık ki bugün gelinen noktada bu politika birçok yerde başarısızlığa uğramış bulunuyor. Bunda elbet Türkiye’nin kontrolü dışındaki konjonktürel şartların ve muhatabı olan bazı ülkelerin Türkiye’ye karşı politikalarının da büyük etkisi var. Ancak bütün sorumluluğu başkalarına yüklemek ve “acaba biz nerede hata ettik” demekten çekinmek de doğru değil.
Bir dizi neden
Böyle bir analiz yapıldığında, Türkiye’nin son zamanlarda birçok dostunu neden kaybettiği açıkça anlaşılır.
Dünkü yazımızda yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile ilgili gelişmelerin dış politikayı etkileyen boyutlar almaya başladığını belirtmiş ve özellikle Başbakan Erdoğan’ın yabancı büyükelçileri hedef alan suçlamalarının ABD’de ve Batı’da yarattığı rahatsızlığa değinmiştik.
Bu olayla ilgili olumsuz tepkilerin devam etmesi, Türkiye’nin şimdi dost ve müttefikleriyle ilişkilerinde yeni sorunlar ve sıkıntılarla karşı karşıya bulunduğunu gösteriyor.
Dünkü “New York Times”, konu ile ilgili bir haber-analizde, Türkiye’nin yolsuzluk soruşturması ile ilgili ABD’ye karşı aldığı tavrın iki ülke arasında “derinleşen güvensizliğin işareti” olduğunu belirtiyor ve yakın geçmişe kadar süren Obama-Erdoğan yakınlığını hatırlattıktan sonra, o “balayı dönemi”nin artık geride kaldığının altını çiziyor.
Gazete 17 Aralık operasyonundan sonra Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ABD Büyükelçisi Ricciardone ile bir görüşmeye davet etmesinin iyi karşılandığını, ancak Başbakan Erdoğan’ın büyükelçiyi ağır bir dille suçlaması üzerine Amerikan tarafının bu randevuyu iptal ettiğini açıklıyor.
Gözden düşüyor
Washington’dan gelen haberler, ABD yönetiminin Erdoğan’la ilgili “yeni bir değerlendirme” yapmakta
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile ilgili gelişmeler, Türk dış politikasını etkileyebilecek boyutlar almaya başladı.
Olayın böyle bir platforma kaymasının nedeni, iktidar çevrelerinin bu operasyonun arkasında bir “yabancı parmağı” görmesi ve daha açık olarak ABD’yi hedef göstermesidir.
Operasyonun açıklandığı 17 Aralık’tan hemen sonra, iktidara yakın medya organları bir suçlama kampanyası başlatmış, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Karadeniz bölgesindeki konuşmalarında çok ağır terimler kullanarak bu kampanyaya hız vermiştir.
Başbakan en sert çıkışını ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’ye karşı yapmış, onun operasyon günü AB ülkelerinin büyükelçileriyle yaptığı bir toplantıda Türkiye aleyhinde “bir imparatorluğun çöküşüne şahit oluyoruz” gibi bir laf ettiğini öne sürdükten sonra şöyle demiştir: “Büyükelçiler bazı provokatif eylemlerin içerisine giriyorlar... Eğer görev alanının dışına çıkarsanız, sizleri ülkemizde tutmaya mecbur değiliz”...
İktidara yakın gazeteler bu ifadeleri ABD Büyükelçisi’nin “İstenmeyen adam ilan edileceği” şeklinde değerlendirdiler. Ne var ki estirilmeye çalışılan bu hava sadece ABD ve Batılıları değil, Türk diplomatlarını da rahatsız etti.
Kıbrıs’ta bir yılı aşkın bir aradan sonra, Türk ve Rum liderlerin yeniden müzakere masasına oturmalarını sağlayacak bir ön mutabakatın son pazarlıkları noktalanmak üzere...
Bu “iyi haber”i dün İstanbul’da Kültür Üniversitesi’ne bağlı “Küresel Siyasal Eğilimler (GPoT) Merkezi”nde konuşan KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami‘den aldık.
Genç Bakan’ın deyişiyle müzakereler için bir yol haritası çizecek olan “ortak açıklama belgesi” üzerindeki çalışmalar son noktasında. Belgenin önümüzdeki birkaç gün içinde imzalanıp açıklanması bekleniyor.
BM’nin aktif katılımıyla üzerinde çalışılan bu “ortak açıklama” üzerindeki tartışmalar, bir hayli çetin geçti ve epey zaman da aldı. Aslında bu, “müzakereler için yapılan müzakereler”dir. Esas müzakere süreci, bu belgenin ortaya çıkmasından sonra yeni yılın ilk haftalarında başlayacak.
Bu sürecin şimdiden belirlenmiş bir zaman limiti yok. Ama Türk tarafı bunun önümüzdeki ilkbahara kadar tamamlanıp ve anlaşmanın referanduma sunulmasını istiyor. BM’nin de beklentisi bu yönde...
Dengeli ifadeler