2014’ün ilk gününde, dünya yılbaşı kutlamasının rehaveti içindeyken, Yunanistan AB dönem başkanlığı koltuğuna oturarak Avrupa’daki yeni rolü için kollarını sıvadı.
Ekonomisi iflasın eşiğine gelen ve ancak AB’nin “kurtarma paketi” ile ayakta kalabilen bir ülkenin, 28 üyeli Avrupa Birliği’nin başkanlığına gelmesi ilk bakışta garip görünebilir. Ama AB’de ufak veya büyük, güçlü veya zayıf her üye ülkenin altı aylık başkanlık görevine gelme hakkı var. Şimdi sıra -görevi Litvanya’dan devralan- Yunanistan’da...
Yunanistan oturduğu koltuğun sorumluluklarını yerine getirirken, epey zorlanacak ve bu işi dar bir bütçe ile yürütmeye çalışacak. Ama öte yandan “komşu” için bu görev, Avrupa camiasında kriz yüzünden sarsılan itibarını -ve de moralini- tekrar yükseltmek için bir fırsat...
Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos’un, ülkesinin bu görevi devralması münasebetiyle yaptığı konuşmada ortaya koyduğu hedefler oldukça iddialı... Ekonomik büyümenin pekiştirilmesi, özellikle gençler arasındaki işsizliğe çare bulunması, yabancı göçmenler konusunda yeni düzenlemelerin yapılması gibi.
İyi bir zaman
Tabii Türkiye’yi esas ilgilendiren husus, “komşu”nun başkanlığının üyelik müzakerelerini ve Ankara ile Brüksel arasındaki ilişkileri nasıl etkileyeceğidir.
Yeni AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun deyişiyle Yunanistan’ın başkanlığı devralması, “Türkiye için bir fırsat”. Bakanın hatırlattığı gibi, Yunanistan “en başından beri Türkiye’nin AB üyeliğine destek vermiştir”. Dolayısıyla Atina’nın yeni dönemde bu süreci hızlandıracak adımlar atması bekleniyor...
Yunanistan’ın başkanlığı aslında Türkiye-AB ilişkilerinde ilerleme kaydedildiği bir zamana rastlıyor. Müzakereler üç buçuk yıllık aradan sonra, bir faslın açılmasıyla, yeniden başladı. Vize konusunda bir anlaşma gerçekleşti. Başbakan Erdoğan 21 Ocak’ta, AB Komisyonu’nun daveti üzerine, Brüksel’e gidecek. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande de 26 Ocak’ta Ankara’ya gelecek...
Hükümetin beklentisi AB ile ilişkilerde kazanılan bu ivmenin Yunanistan’ın başkanlığı sırasında daha da hızlanması ve iki faslın daha müzakereye açılmasıdır. Bu iki hassas faslın biri hak ve özgürlüler, diğeri de adalet ve güvenlik ile ilgili...
Aksi rastlantı
Ancak Türkiye-AB ilişkilerindeki ivmenin pekişmesi, Türkiye’deki iç siyasi gelişmelerle de ilintilidir.
Yolsuzluk soruşturması sürecindeki olaylar, polis ve yargıda girişilen değişiklikler Brüksel’de olumsuz tepkilere yol açmış, AB yetkilileri özellikle yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının temel bir AB kriteri olduğunu hatırlatmıştır.
Buna Bakan Çavuşoğlu, işe başlar başlamaz sert bir açıklama ile karşılık vermiş, AB’nin bu konulara temkinli ve önyargısız davranmasını istemiştir.
Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki dönemde AB ile ilişkileri yönlendirecek başlıca faktörlerden biri de Türkiye’deki iç siyasi gelişmeler olacak.