Sevgili dostum, birlikte onlarca söyleşi ve seminer düzenlediğimiz, sanat tarihçisi İsmail Erdoğan salgının getirdiği olumsuzlukları önemsemeden bir sanat galerisi açtı. Ruberu Sanat Galerisi’nin ilk sergisi ise “Yüz yüze” başlığını taşıyor. Karma bir sergi olan “Yüz yüze” adeta galerinin gelecekte nasıl bir çizgide olacağına dair ipuçları barındırıyor. Öncelikle galerinin adından başlamak gerekiyor. Ruberu, yüz yüze manasına gelen bir kelime. Yaklaşık iki yıldır hemen her şeyi çevrimiçi yaptığımız, sanal dünyaya hapsolduğumuz bir dönemden artık yüz yüze görüşebildiğimiz gerçek manada sosyalleşebildiğimiz bir döneme eriştik. Şüphesiz yaşadığımız kapanmaların; akrabalarımızdan, dostlarımızdan, arkadaşlarımızdan kopuşlarımızın ilerleyen dönemlerde etkilerini daha net bir şekilde kavrayabileceğiz. Her şeyi ekrana sığdırma çabasının ne kadar beyhude olduğunu ise daha ilk günden zaten büyük ölçüde farkındaydık.
İsmail Erdoğan galerinin kuruluş gayesini şu sözlerle ifade ediyor: “Bu süreçte bütün bu tecrübeler üzerinden bir mekâna ihtiyaç var. Bir adrese, bir odak noktasına yani insanların gelecekleri, kendilerini orada iyi hissedecekleri, oradan ilham alacakları ve ilhamlarını oraya bırakacakları, o bıraktığı ilhamlardan başkalarının besleneceği ve gerçekten böyle bir armoninin söz konusu olacağı, herkesin bundan istifade edebileceği odak noktalarına ve adreslere ihtiyaç olduğuna kanaat getirdim.”
Vitrine çıkan isimler
“Yüz yüze” sergisinde yer alan sanatçıların bazıları sanat dünyasının yakından tanıdığı, bildiği isimler bazıları ise ilk kez vitrine çıkıyor. Bu da galerinin ilerleyen dönemlerde genç, kendilerini göstermek isteyen sanatçılara yer vereceğine dair önemli bir bilgi.
“Yüz yüze” sergisinde yer alan sanatçılara dikkatli bakınca dikkatimi çeken bir husus daha var. Farklı dünya görüşlerinden ama ortaya koydukları eserlerin kökleri bu topraklarda olan ve günümüze hitap eden eserlerin nasıl olabileceğine dair önemli ipuçları barındırıyor. Temmuz sonun kadar açık olacak sergi Tatari Bey Sokak’ta sanatseverleri bekliyor.
Ermes’in sanatı
Geçtiğimiz günlerde çağdaş Arap dünyasının önemli sanatçılarından biri olarak gösterilen Ali Ömer Ermes vefat etti. Hat sanatına getirdiği yeniliklerle, renk kullanımıyla kendisinden sonra gelen birçok sanatçıyı etkiledi. 1945 yılında Libya’da dünyaya gelene sanatçı eğitim için İngiltere’ye gitti, 1970 yılında Plymouth Mimarlık ve Tasarım Okulu’ndan diploma aldı ve daha sonra Central Saint Martins Sanat ve Tasarım Koleji’ne (eski adıyla Central School of Art and Design) devam etti. 1968’den bu yana Arap edebiyatı ve harflerine dayalı ‘edebi sanat eserleri’ ve resimlere imzasını attı. Eserleriyle sanat, değerler, bilim, ahlak, hayat ve ölüm arasındaki ilişkileri keşfetmeye çalıştığını belirten sanatçı bunun için renkler, formlar, mekân ve ritim ilişkisine özel önem verdi.
Yaptığımız en son görüşmede eserlerine dünyanın birçok ülkesinde koleksiyonerin ilgi gösterdiğini ama maalesef Türkiye’den kendisine hiç ilgi olmadığını, İstanbul’da bir sergi düzenlemek istediğini ama bu konuyla alakalı hiç davet gelmediğini hafif sitemkâr bir şekilde aktarmıştı. Bizde böyledir, sekülerlerimiz batılı ve/veya batıdan onaylı sanatçıları severken muhafazakârlarımız klasik dışındaki yaklaşımlara sıcak bakmaz diyemedim. Ali Ömer Ermes’in eserleri yaşarken Türkiye’de sergilenemedi ama belki vefatından sonra bu mümkün olur.