Bütün sanatçılar bilinir olmayı arzular. Ben de arzularım. Sanat dünyası günlerdir Ahmet Güneştekin’in Diyarbakır’da açılan “Hafıza Odası” isimli sergisini konuşuyor. İlk birkaç gün büyük bir sessizlikle ne olduğunu anlayamayan sanat dünyası İsmail Küçükkaya’nın Twitter üzerinden paylaştığı videodan sonra olayın gerçek boyutunu fark etti. Bu videoda Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, İsmail Saymaz’la birlikte halay çekiyordu.
Öncelikle şunu söylemem gerekiyor normal şartlar altında bizzat görmediğim bir sergi hakkında yazı kaleme almıyorum. Ama Güneştekin’in sergisi söz konusu olunca bu yaklaşımımı bir kereliğine kenara bırakmam gerektiğini düşündüm. Çünkü karşı karşıya kaldığımız tabloda yer alan sorun işin sadece sanatsal boyutu değil. İşin sanatsal boyutuyla alakalı şu hususu da belirtmem gerekiyor. Ahmet Güneştekin uzun zamandan beri takip ettiğim bir sanatçı. Güneştekin, Andy Warhol’un sanatın pazarlama yöntemleri üzerine yaklaşımını takdir eden, sanat eğitimine ara verip pazarlama eğitimi aldığını rahatlıkla söyleyebilen bir sanatçı.
Sanatçının bilinirliği
Karşı karşıya geldiğimiz durumda ise Ahmet Güneştekin’in açılışı birkaç kez ertelenen sergisinin pazarlama stratejisinin özenle düşünüldüğünü ama yerel unsurların asla dikkate alınmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
En rahatsız edici olan ve en çok eleştirilen orijinali bir video olan “Çürüme” isimli eserdeki renkli tabutların önünde cemiyet hayatından isimlerin çektirdikleri selfie’ler ve sergi açılışı sonrasındaki eğlence sahneleri oldu. Yoksa 2013 yılında Ahmet Güneştekin’in Venedik’teki (Venedik Bienali’ndeki değil) sergisi için çalışan Beral Madra’nın söylediği gibi “anlamsız bir mekânda, bağlamından kopuk bir yerleştirmeye dönüşmesi büyük aymazlık ve yanlıştır” sözlerine konu olabileceğini düşünmüyorum.
Güneştekin’in ilk dönem tabloları hariç sonradan yaptığı eserlerin neredeyse tamamında yer alan kitsch yaklaşım bu sergide de devam ediyor. Arzu edilen eserlerin ve sanatçının bilinirliği, gene başarılı bir şekilde gözler önüne serilmiş durumda. Yaşanan tartışmaların tamamına bakıldığnda Güneştekin’in durumdan memnun olduğunu düşünmem için elde yeterince örnek var. Güneştekin gene en başarılı olduğu şeyi yapıp kendinden söz ettiriyor. Ama bunu yaparken serginin adında yer alan hafıza kavramının sadece tanıtım amaçlı olduğunu, davetli listesine bakınca, düşünmekten kendimi alamıyorum.
“Nerden Baksan Ahmakça”
Olayın bir diğer vahim yanı ise şu. Bir grup insan Ahmet Güneştekin’in renkli tabutlarının önünde protesto yapıyor. Bu son derece normal. Eğer yapılan bir şeye karşı memnuniyetsizliğiniz varsa protesto edersiniz. Ama bu grubun bazı üyeleri “sanat eserlerini” yani rengârenk tabutları alıp bulundukları binanın çatısından aşağıya atıyorlar. Bu kelimenin tam anlamıyla vandallıktır. Bu vandallık karşısında yapılan eserleri beğenmeyen birçok kişi de yapılanlara karşı protesto kelimesini kullanıyor. Beğenmediğiniz, tepki gösterdiğiniz bir eserin bile isteye parçalanmasına göz yumup bunu normalleştirmek son derece tehlikeli bir hâl. Ülkemizde benzer saldırılar karşısında bazı sanat eserlerinin sergilenmekten vazgeçilmesinin onlarca örneği varken sanat dünyasındaki kimi insanların protesto adı altında bu durumu normalleştirmesini anlamak mümkün değil.