Polisiye romanlarıyla son yıllarda adını sıklıkla duyduğumuz İsveç’in bu alandaki en önemli ismi hiç şüphesiz Henning Mankell’di. Mankell, Afrika’ya büyük önem verirdi. 6 ay Afrika’da, 6 ay İsveç’te yaşardı. Dünyada yaşanan haksızlıklara karşını sesini hep yğkseltirdi. O yüzden İsrail’in Filistin halkına yaptığı zulümlere itiraz için yola çıkan Mavi Marmara gemisinin de yer aldığı Gazze filosu gemileriyle özgür Filistin hareketine destek olmuştu. Polisiye alanında açtığı yolda daha sonra Stieg Larsson tarafından yazılan “Ejderha Dövmeli Kız” serisi ortaya çıktı. Hatta bu serinin İsveç filmleri Mankell’in ortağı olduğu Yellow Bird isimli yapım firması hayata geçirdi. Son günlerde Mankell’in efsanevi karakteri Wallender’in gençlik yıllarını anlatan “Young Wallender” dizisi de aynı firmanın yapımı.
“Görüyorum uzakta seni
Duman okyanusundan yükselirken
Ağırbaşlı bükümlü giysiler içinde
Sen görmüyorsun beni
Ama ben, Ey yabancı!
Ben bir kürekçiyim sana ulaşmak için bitkin düşen
tek bir küreğin yardımıyla
Belki öteki bordada
Daha güçlü biri öbür küreğe asılıyor
Ellerim bu mücadelede ölüp gitti
ve kayık Günler Geceler boyu
daireler çizdi
Ama ben asla bırakmayacağım ganimeti
ve küreğim
Sen olacaksın!”
Birçok İsveçli için olduğu gibi bu satırların yazarı İsveçli şair Gunnar Eleköf için de İstanbul önemli bir yere sahip. Bu satırlar şairin İstanbul’da bulunduğu dönemde bir otelde 16 saatte yazdığı “Emgion Prensi İçin Divan” şiirinden.
İsveçliler için İstanbul önemli çünkü iki ülkenin 1739’dan itibaren devam eden sağlıklı ilişkileri var. Yapılan anlaşma Osmanlı Devleti’nin Hristiyan bir ülke ile yapılan ilk siyasi-askeri ittifak anlaşmasıydı. O tarihten beri İsveç, “Türkiye’nin en eski dostu” fahri ünvanıyla anılıyor.
İsveç’in İstiklal Caddesi üzerindeki İsveç Başkonsolosluğu’nun bulunduğu İsveç Sarayı, ülkenin yurt dışında bulunan en eski devlet mülkü ve İsveç’e ait bir mülk üzerine inşa edilen ilk büyükelçilik binası.
Bu yıl İsveç Sarayı’nın inşa edilişinin 150. yılı Başkonsolosluk tarafından kutlanıyor.
Bu kapsamda uzun yıllardır kırmızı renk üzerine yoğun bir şekilde çalışan Carl Michael von Hausswolff binayı kıpkırmızı bir hale bürüdü. Bu görsel şölene Cevdet Erek müzikleriyle eşlik ediyor. Ve oraya “Red Dream” (Kırmızı Rüya) başlıklı etkinlik ortaya çıkıyor.
İstanbul Başkonsolosu Peter Ericson ile sarayı gezme imkânı buldum. Bazı mobilyaların, zeminde yer alan kaplamaların inşa edildiği tarihten beri kullanıldığı öğrenince açıkçası şaşırdım.
Beni şaşırtan bir diğer husus ise Saray’da yeterince sanat hissesi görememem oldu. Özellikle İsveç Parlementosu’nun amblemi olduğu rölyefi bile yapacak kadar İsveç’te tanınan, Stockholm’de açık alanda bir çok eseri yer alan İlhan Koman’ın en azından bir eseri görmeyi beklerdim.