Tıpta kullanılan birçok tedavinin temelinde bilimsel olarak kanıtlanmış prensipler yoktur. Kanıt olmaması yanlış oldukları anlamına gelmez. Lakin, yıllardır uyguladığımız, doğru olduğundan emin olduğumuz bu tedavileri bilimsel olarak sınamazsak gerçeklere ulaşamayız
1-Kalpte oluşan pıhhtıdan kopan bir parçanın beyne giderek inme oluşturma riskini azaltmak için doktorlar pıhtı önleyici iiaç verirler. Eğer bu amaçla kullanılan kumadin hapının kesilmesi gerekirse geçici olarak başka bir ilaçla tedbir alırlar. Bir benzetmeyle açıklayayım: Pıhtı riskini yağmur, kumadin adlı pıhtı önleyiciyi çatı olarak kabul edelim. Çatının sökülmesi için gereken 5-7 günde, etkisi çabuk başlayıp çabuk biten heparin adlı ilacın şemsiye etkisi kişiyi yağmurdan korur. Ameliyat yapılıp bittikten sonra başlanan kumadinin yeterli etkiyi yapması, yani çatının tekrar inşa edilmesi için geçecek sürede şemsiye koruma görevine devam eder.
Sami Bey’in kalınbağırsağından ameliyat olması gerekiyor. Ama bir sorun var. Her gün aldığı pıhtı ilacını kesmeden ameliyat yapılamıyor. Cerrah kumadin adlı pıhtı önleyici ilacın ameliyat sırasında kanamayı arttıracağından endişe ediyor.
Doktoru 4 yıl önce ortaya çıkan atriyal fibrilasyon adlı çarpıntıda kabinin düzensiz arttığını, bu durumun pıhtı oluşmasının kolaylaştığını söylemişti. Kalpteki pıhtıdan kopacak bir parça kan akımıyla beyne giderse inmeye yol açacağı için kumadin vermişti.
Bu ilacın ameliyattan yaklaşık 1 hafta önce kesilmesi isteniyor. Çünkü pıhtı önleyici etkisinin tümüyle ortadan kalkması için 5 hatta 7 güne ihtiyaç var. Ameliyat öncesinde ve sonrasında pıhtı önleyici kumadin etkisi olmadan geçecek 10 - 15 günlük sürede hastasının felç riskine maruz kalacağını düşünen doktor yeni bir tedavi önerdi. Sami Bey’e kumadin almadığı günlerde, kısa sürede etki yapan ve kesilince birkaç saatte etkisi geçen heparin adlı bir ilaç verdi. Eskiden beri bilinen, köprüleme denilen bu yöntem, tıptaki birçok uygulama gibi bilimsel metodlarla sınanmış değil ama akla yakın olduğu için yaygın olarak kullanılıyor.
Akla yakın olan her zaman doğru değil
Bir süredir bazı uzmanlar kumadin kesildiğinde heparin verilmezse hastaların yarar görmediğini hatta zarar görebildiğini söyleyerek bir tartışma başlattılar. Bu konuya bir açıklık getirmek isteyen Amerikalı ve Kanadalı bilim insanları, heparinle köprüleme yönteminin etkinliğini ve güvenliğini sınamak için bir araştrma yaptı.
Bir çok merkezden yaklaşık 2 bin kumadin alan hasta rastgele 2 gruba ayırıldı. ameliyattan önceki ve sonraki günlerde birinci gruba heparin enjekte edilirken, ikinci gruba boş serum verildi. Hastalar 1 ay boyunca dikkatle izlendi. Araştırmanın sonunda pıhtı atmasına bağlı sorunlar açısından 2 grup arasında fark olmadığı, ama heparin ile köprülemenin ciddi kanamalara yol açtığı ortaya çıktı.
Bu araştırma 2 açıdan çok önemli. Birincisi doktorlara bir hastanın almakta olduğu pıhtı önleyici ilacı, başka bir ilaç vermeden kısa süre için kesebileceklerinin kanıtını sunuyor. İkinci önemli nokta ise, doğru bildiğimiz ama bilimsel olarak tam olarak sınanmamış, etkinliği veya güvenliği şüpheli olan tanı ve tedavi yöntemini karşılaştırmalı araştırmalarla incelemenin ne denli önemli olduğunu göstermesi.
Hazreti Danyal ve Nabukadnezar
İki yöntemi karşılaştırarak karar varmak yeni bir kavram değil. Bazı bilim tarihçilerine göre bu yöntem ilk defa 2500 yıl önce kullanılmış. Eski Ahit Danyal Bab 1de anlatıldığına göre, Arapların Buht-u Nasr dediği Babil kralı 2. Nabukadnezar Kudüs’ü fethedip kral soyundan gelen İsrail oğullarından bazı gençleri sarayına götürdü. Kendi sofrasındaki gibi et ve şarabın bol olduğu yemekler verilerek güçlendirilmelerini emretti. Bu gençlerden biri olan Hazreti Danyal kralın yemeklerinin kendisini ve arkadaşlarını mundar edeceğinden korkup kendilerine yemek olarak sebze ve su verilmesini istedi. “On gün sonra bir bizim yüzümüze bir de kralın güzel yemeklerini yiyen diğer gençlerin yüzüne bakınız ve ona göre davranınız dedi. Ve on günün sonunda, kralın güzel yemeklerini yiyen bütün gençlerinkinden ziyade bunların yüzü güzel göründü, ve ette daha semiz idiler. Bunun üzerine kralın güzel yemekleri ve şarabı yerine onlara sebze ve su verilmesine karar verildi.” Gerçekten de bu hikayede karşılaştırmlı bilimsel araştırmanın nasıl yapılması gerektiğine ait ip uçları var. Hazreti Danyal ve arkadaşları, Kudüs’deki aynı sarayda yetişmiş İsrail oğullarından gelen diğer gençlerle karşılaştırılıyor. Sınanacak olan hipotez araştırmanın başında belirlenmiş: Sebze ve su, et ve şarapla beslenmekten daha iyidir. Ölçüm yöntemi olarak yüzlerine bakma gözleminin kullanılacağı da araştırma planlanına alınmış.
Bin yıl önce İslam alimleri
Eski Yunan ve Roma’da bazı tıbbi deneyler yapıldığına dair bilgiler olsa da karşılaştırmalı araştırmalardan söz edilmesi için Nabukadnesar zamanından sonra 1500 yıl geçmesi gerekti. Eski İranlı bilim adamı El Reza, Hawi adlı ünlü eserinde menenjit olan çocukların bir kısmından tedavi amacıyla kan aldığını, diğer gruptan almadığını yazıyor. Böylece oluşturulan çalışma ve kontrol grupların karşılaştırıldığı anlaşılıyor
El Raza’dan 100 yıl sonra yaşamış olan İbni Sina’nın bin yıl önce yazdığı tıpta kanun (El-Kanun-Fi’t Tıbb) başlıklı kitapta “İlaçların özelliklerinin, güçlerinin deney yoluyla anlaşılması” adlı bölümde araştırma yaparken uyulması gereken ilkeler sıralanıyor. İslam alimlerinin katkılarından sonra 16’ncı yüzyıla kadar 500 yıl boyunca karşılaştırmalı çalışmalardan söz edildiğini gösteren kanıt yok.
Savaşta deney: Tıbbın ilerlemesinde savaşlarda görev yapan hekimlerin rolü büyüktür. Daha önce planlanmamış olsa da muharebe alanlarında yapılan gözlemler ilk bilimsel araştırmalar arasında sayılabilir.
Onaltıncı yüzyılda yaşamış olan Fransız hekimi Ambroise Paré bir muharebe sonrasında yaralı askerlere her zaman kullandığı kızgın yağla dağlama yöntemini uygulamış. Yağ tükendikten sonra geri kalan yaralılara daha önce kullanmadığı yumurta sarısı, gül yağı ve neft yağından oluşan bir karışımla pansuman yapmış. Ertesi sabah, düşündüğünün aksine yeni bileşimin çok daha iyi sonuç verdiğini şaşırarak görmüş ve ondan sonra kızgın yağ yöntemini hiç kullanmamış.
Bir başka örnek de Napolyon’un ordusundan. Rusya seferi sırasında yaralanan Fransız subaylarını ısınmaları için kamp ateşinin en yakın yere yerleştiren doktor, yaralı eratı ateşe daha uzak soğuk karın üzerine yatırmış. Ertesi gün birçok erin iyileştiğini, buna karşılık subaylardan çoğunun öldüğünü görünce şaşırmış. Askeri doktor hatıralarında, o gün soğuğun doku hasarının büyümesini önlediğini anladığını ve ondan sonra yaraları soğuk tutmaya çalıştığını yazıyor.
Limon ve portakalla tedavi
Dr. Lind, iskorbüt hastalığına yakalanan 12 denizciyi 2’şer kişilik 6 gruba ayırdı. Hepsi aynı karavanadan yemek yiyorlardı. Her gruba tedavi edici olduğu düşünülen maddeden birini verdi. Bir hafta içinde sadece ek olarak portakal ve limon yiyen 2 denizciden biri tam olarak iyileşip göreve döndü. Aynı gruptaki diğer denizcinin durumu da epeyce düzeldi. Buna karşılık diğer 10 hasta denizcide ciddi bir iyiye gidiş olmadı. Ne yazık ki İngiliz Bahriyesi’nin bu çok önemli bilimsel veriyi dikkate alarak uzun yola çıkan her gemiye limon suyu yüklenmesi için yarım asır geçmesi gerekti. İskorbüt 50 yıl daha can almaya devam etti.
Çağdaş anlamda ilk karşılaştırmalı araştırmayı Britanya Bahriye’sinde görevli Dr. James Lind’in yaptığı kabul edilir. Bugün C vitamin eksikliğine bağlı olduğunu bildiğimiz İskorbüt hastalığı 18inci yüzyıl başında İngiliz gemilerinde düşman toplarından daha çok zaiyat verdirirdi. Dr. Lind bu derde bir çare bulabilmek için yaptığı karşılaştırmalı araştırmada narenciye meyvelerinin iyileştirici olacağı hipotezini bilimsel olarak sınayarak kanıtladı.
Karşılaştırmalı araştırmalarda plasebonun kullanılması için Lind’in çalışmasından sonra 100 yıldan uzun bir süre geçmesi gerekti. Deneklerden restgele (randomizasyon yöntemiyle) iki gruba ayrılıp bir gruba gerçek ilaç diğerine plasoba verilmesi ilk defa 1940’ların sonunda gerçekleşti. Bilimsel araştırmaların etik kurallarının belirlenip benimsenmesi ise ancak 2. Dünya savaşındaki insanlık dışı deneylerin ortaya çıkmasından sonra oluşmaya başladı.
Son söz: Tıp tarihi, akla yakın veya mantıklı olan tedavilere ve işe yaradığı düşünülen ama kanıtlanmamış olan yöntemlere sağlıklı bir şüphecilikle yaklaşıp sınamakta yarar olduğunu gösteren hikâyelerle dolu.