Selami Bey, giderek artan yorgunluk ve nefes darlığı için gittiği doktorun sorularına cevap verirken, şikâyetlerinin çocukluk çağından beri zaman zaman ortaya çıkan sağlık problemlerinin devamı olduğunu söyledi. 13 yaşında ortaokul 3. sınıfta öğrenciyken, zayıflama, terleme ve ateş şikâyetleriyle bir süre okula gidememişti. Doktorlar önce enfeksiyon tanısı koymuş ve antibiyotiklerle tedavi etmiş, şikâyetleri geçmeyince daha derinlemesine bir inceleme, sıkıntılarının Hodgkin lenfoma denilen bir tür lenf kanserine bağlı olduğunu ortaya çıkarmıştı. İsmini, hastalığı ilk tarif eden bir İngiliz hekiminden alan bu habis ur, ışın tedavisiyle tamamıyla yok edilmişti.
Bundan sonra 20 yıl rahat bir hayat yaşamış, yapılan muayenelerde kanserden hiçbir iz bulunmaması, başından geçenleri neredeyse unutturmuştu. Lakin, 34 yaşındayken bir gece nefes alma güçlüğüyle uyanınca, aklına yıllar önce geçirdiği hastalığı gelmişti. Birdenbire ortaya çıkan, eski hastalığını hatırlatan şikâyetleri, haklı olarak Selami Bey’i telaşlandırmıştı. Sabah gittiği doktoru, şikâyetlerinin kanserle ilgili olmadığını söyleyip kardiyoloji uzmanına danışmış, o da efor testi yapılmasını istemişti. Yürüyüş bandında 3 dakika bile yürüyememiş, nefesi daralıp tansiyonu düşünce kardiyolog çok ciddi bir durumla karşı karşıya olduğunu anlamıştı. Hemen anjiyografi yapılmış, kalbi besleyen 3 damardan ikisinin çıktığı sol ana koroner damarının ağzında yüzde 90 darlık bulunmuştu. Bu kadar genç yaşta nasıl böylesine bir darlık oluşabilir diye sorunca, bunun 20 yıl önce uygulanan, tıpta radyoterapi diye bilinen, ışın tedavisinin yaptığı hasara bağlı olduğu söylenmişti.
Işın tedavisi sonrası...
Göğüs bölgesine yüksek dozda radyasyon verilmiş olanlarda, tedaviden yıllar sonra kalbi besleyen damarlarda darlıklar görülebiliyor. Bazen bu darlıklar sadece damarların ağzında, bazen de diğer bölgelerde ortaya çıkıyor. Eğer damar sertliğini kışkırtan başka risk faktörleri varsa darlık oluşması kolaylaşıyor. Selami Bey’in doktorları, darlığın yeri ve ciddiyetini göz önüne alıp, bir gece önce uykudan uyandıran nefes darlığı ve göğüs sıkıntısını da hesaba katarak hemen baypas ameliyatı yapılmasına karar vermişler. Ameliyattan sonra kısa sürede iyileşen Selami Bey’in yıllarca hiçbir şikâyeti olmamış. Bunları doktoruna anlattıktan sonra, şimdiki şikâyetlerinin eski sıkıntılarına benzese de daha hafif olarak başlayıp yavaş yavaş ilerlediğini söyledi.
Kalp kapakları da etkilenir
Selami Bey önceleri çabuk yorulmasını artık genç olmamasına bağlıyordu. Ne de olsa gelecek sene 50 yaşına girecekti. Ama 1 kat merdiven çıkınca nefesinin daraldığını fark edince doktora gitmeye karar vermişti. Doktoru, kalbini dinledikten sonra, “Kapaklarda problem var, eko ile bakmamız gerek” dedi. Kalbin ultrasonla incelenmesi olan ekokardiyografi, kalp kapaklarının çalışmasının yoğun kireçlenme nedeniyle bozulduğunu gösterdi.
Bu durum da 13 yaşındaki ışın tedavisinin göğüs içinde yaptığı hasara bağlıydı. Kanın vücuda atılması için her atımda açılıp sonra kapanması gereken aort kapağında kireçlenme o kadar fazlaydı ki, kapağın yaprakçıklarının açılmasını kısıtlıyordu. Kalbin sol yanında kanın üst odadan alt odaya geçmesini sağlayan mitral kapağı ise tam olarak kapanmıyordu. Esas sıkıntıyı yaratan daralmış olan kapaktı. Ameliyatla değiştirilmesi gerekiyordu. Lakin, ışın tedavisi gögüs kemiklerini ve kaslarını da etkileyip zedelemişti. Cerrahlar ilk kalp ameliyatında bile zorlanmışlardı. İkinci kez açık kalp ameliyatı riskinin çok yüksek olduğu söyleniyordu. Ayrıca, karar vermeden önce, kalbinde başka problemler olup olmadığına bakılmalıydı.
Işınlar kalp kasını zayıflatabilir
Işın tedavisinin kalp kasında yaptığı değişiklikler yıllar içinde artarak kalp yetersizliğine yol açabilir. Hücrelerde hiç durmadan devam etmesi gereken kasılma gevşeme düzeni bozulur. Layıkıyla gevşeyip kasılamayan kalp, vücuda yeteri kadar kan pompalayamaz. Kalp kasının etkilenmesi bununla kalmaz. Kasılmanın tetiklenmesi için gerekli olan elektrik akımının geçtiği yollar da ışınlanmanın etkisiyle bozulup çarpıntılara veya kalbin çok yavaşlamasına yol açabilir.
Tüm verileri değerlendiren doktorlar, hastayla da konuştuktan sonra açık kalp ameliyatı yerine ameliyatsız bir yöntem kullanmayı seçtiler. Kasıktan soktukları kateter denilen, ince bir boru aracılığıyla, daralmış kapağın içine yapay bir kapak yerleştirdiler. Durumu hızla düzelen Selami Bey, kısa süre içinde normal yaşantısına ve işine gücüne döndü.
Göğüs filminde ortada, kalp ve büyük damarlar beyaz, iki yanda, kaburgaların arkasındaki akciğerler siyah olarak görülüyor. Normal kalp gölgesinin dışındaki beyaz gölge (oklar) göğsün ortasındaki lenf bezlerinden çıkan kötü huylu urun görünen kısmı, gerisi kalp ve damarların arkasına saklanmış.
Kalbin resmi çizilince neyin nerede olduğu beyaz gölgeye göre daha iyi görülüyor. Göğsün ortasındaki urun büyük bölümü kalbin tam arkasında. Onu hedef alan tüm ışınlar kalpten geçmek zorunda. Bu da kalp kasının kendisine de, kapaklarına da, kalbi besleyen damarlara da, elektrik sistemine de zarar verebilir.
Işın tedavisinin riski azaltılamaz mı?
Kalbin etkilenmesi çoğunlukla göğüs bölgesine yüksek doz ışın verilenlerde ortaya çıkar. Olumsuz etkiler, verilen ışının dozuna, kaç seans uygulandığına, etkilenen bölgenin genişliğine bağlıdır. Çok şükür ki, günümüzde küçük Selami gibi lenf kanseri nedeniyle radyasyon tedavisi yapılan çocuklara eskisine göre çok daha düşük dozda ışın veriliyor.
Uzmanlar, dozun azaltılmasının, uzun vadede sorunu ortadan kaldırmasa da önemli ölçüde hafiflettiğini düşünüyorlar. Kanserle kalp hastalıklarının çakışması sadece radyoterapiyle sınırlı değil. Kemoterapi denilen ilaç tedavisi de kalbi tahrip edebilir.
Birçok kanserde olduğu gibi göğüs içindeki organların veya memenin kötü huylu urlarını tedavi etmekte kullanılan yöntemlerden biri ışın tedavisidir. Uzmanlar, ışınların kalbe, akciğerlere, yemek borusuna zarar vermesini önlemek için hem tedavi alanını sınırlandırır hem de mümkün olduğu kadar düşük dozda ışın verirler.
İlaç tedavisi de tehlikeli olabilir
Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlardan bazıları kalp kasında zayıflamaya yol açabilir. Genellikle, olumsuz etkileri yüksek dozda verildiğinde ortaya çıkan bu ilaçları kullanırken uzman hekimler çok dikkatlidirler. Hem doz hem de ilaçların uygulanışına özen gösterirler.
Ayrıca kalbin gücünü titizlikle izleyip, güç kaybı başlayacak olursa tedaviyi durdurarak kalbin zayıflamasını önlemeye çalışırlar.
Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların bazıları kalbe doğrudan etki yapmasalar da dolaylı yollardan kalp hastaları için sıkıntı yaratabilir. Kemik iliğini baskılayan ilaçlar kan hücrelerinin sayısını azaltır.
Özellikle kan pulcuğu denilen pıhtılaşmada önemli rol oynayan hücrelerin sayısında uzun süre devam eden azalmalar oluşabilir. Bu durum birçok kalp hastalığında kullanılan pıhtı önleyici tedavinin riskini artırır, kanamalara yol açabilir.
Son söz: Yüksek riskli tedavinin uygulanması, tedavi etmemenin riskinin çok daha yüksek olmasına bağlıdır.
Kanserin ilaç tedavisinde amaç, kontrolden çıkmış, durmadan üreyen ve yayılan hücreleri öldürerek hastalığın kökünü kurutmaktır. Lakin bazı ilaçlar, özellikle yüksek dozlarda kullanıldığında kalp kası hücrelerini tahrip ederek kalbin büyüyüp genişlemesine, kasılmasının zayıflamasına yol açabilir. Uzmanlar, bu ilaçları kullanırken olası tehlikeleri göz önüne alarak, tedavide çok titiz davranırlar.