Bol koşturmalı ama keyifli, fazla tezat ama eğlenceli, dışarıdan bakıldığında bir avuç insan arasında dönen geceler. 2010’un son günlerine sığan 4-5 partiyi dolaşmak biraz yorucu olduChivas’ın Ajia’daki yeni yıl daveti fazla oturaklı, fazla ağır durunca rotadan çıkarıldı. Geriye şöyle bir tur kaldı: Geceye W Lounge’taki Slim Status partisiyle başlanacak, Ruj’daki Vodafone partisiyle devam edilecek. Nu Pera’da toplanmış Galata Moderncilere şöyle bir kapıdan bakıp, Yaşar Gaga’nın Off Pera’daki gecesine uğranacak. Özetle, bol koşturmalı ama keyifli, fazla tezat ama eğlenceli, dışarıdan bakıldığında bir avuç insan arasında dönen, olan, biten bir gece. Aynı gece aynı isimlerle en az üç defa karşılaşıldı, selam üstüne selam verildi. Rotası çakışıp taksiden selamlaşanlardan tutun, ‘Orası kötü, burası iyi’ diye diye sürekli plan, program halinde olanlarla beraber gecenin özü tuhaf, hoyrat ve enteresandı. Arada gözden kaçanlar da oldu tabii. Bebeköy Backyard’taki şömine keyifli, bol sucuk ekmekli Christmas partisi mesela. Backyard’taki partiyi bitirip, Nu Pera’ya geçenler anlata anlata bitiremedi. Nu Pera aradan kaynama yapsın, sıradan başlayalım.
TWITTER’LARA DÜŞECEĞiZ SENiNLE
Ev
Şehir kültürünün zenginliğini gösteren, işler mekanlara rastgele bırakılmış, ücretsiz yaşam stili dergilerine bir yenisi daha eklendi: Size. Taze derginin ilk sayı konsepti ise ‘ilk gece’
Size, kendini şöyle tanımlıyor: “Aşık olduğu şehre odaklı, kendine bile turist, perspektifini inek içmiş, inek de dağa kaçmış, bazen çift dilli bazen de yılan gibi çatal dilli, anarşist, politikayı sevmeyen, sıkıcı, röntgenci, sıradan, fırsatçı, ikiyüzlü, taklitçi mecmua.” Japonlar ekibi tarafından çıkarılan dergi siyah poşete girecek kadar provaktif, aynı zamanda iPad uyumlu ‘tablet’ versiyonunu yayınlayacak kadar modern ve yenilikçi. Sadece şehirde olan biten yenilikleri haberdar etmekle kalmıyor, tasarım, moda ve sanatı tersten okuyor, yeni şeyler söylüyor.
Derginin ilk konsepti: İlk gece
Size’da her sayının bir konsepti, bir de lansman partisi olacak. Lansman partisini beklerken, ilk sayı konsepti ‘ilk gece’ düşüyor akla. İlk gecenin düşündürdükleri biraz tuhaf, biraz hoyrat. Hayatın tamamına serpiştirilmiş travmaları, büyük umutları, can kırıklarını, temiz hayalleri tetikleyen faktörlerin başında o ‘her şeyin başladığı nokta’ geliyor. Sosyal yaşamda ‘ilk gece’ baskısı o kadar yoğun, o
Çapamarka’nın kendini ‘Çapa’lama operasyonu, yüzümüze yüzümüze vuran, nefis bir DOT güzellemesi aslında: Vur /Yağmala /Yeniden. Yer, bir tiyatro salonu değil gece kulübü olsa da bu oyunda parayı vuran, kendi mekanını yağmalayan, sonunda da “Yeniden” diyen özne hep aynı. Son perde, 3M’li süpermarketten ilk izlenimlerHer bahar havalanan, daralan ev hanımı sabahtan dırdıra başlar: “Koltuğun yerini mi değiştirsek Hamdi?”, “Hadi tut ucundan, şu sehpayı yatak odasından salona taşıyalım” derken günün sonunda o öldürücü darbe çıkar ağzından: “Ben daraldım bu evden. Üstüme üstüme geliyor. Taşınalım artık!” Her mevsim tek kişilik bir ‘Vur/Yağmala/Yeniden’ parodisi çıkaran, mekanı ‘üstüne üstüne’ gelen İzzet Çapa ev hanımlarıyla aynı kaderi, ruh halini taşıyor olabilir mi? Şimdilik son perde eski Longtable/yeni Supermarket’in açılış gecesine bakılırsa sorunun yanıtı belli belirsiz bir “belki”den ibaret. Gecenin diğer kahramanı, mekanı tasarlayan A46 ekibinden Tuvana Büyükçınar ise girişteki uzun bar masasında kusursuz bir ‘Sex and the City’ tablosu çiziyor. Saçlar hafif kıvırcık, tam sarışın, elde afilli bir kokteyl ve yanında üç yakın kız arkadaş! Arada başlar hafifçe birbirine yaklaşıp
* Yer: Off Pera. Dışarı atılmış tabureleri ve ufak masaları tıklım tıklım. Kapının karşısına denk gelen, yüksek platforma atılmış alana yerleşiyoruz. Ekipten birkaç kişi, boş bulduğu tabureye çöküyor. Taburelerin ayak bileği hizasına gelişi, oturma grubunun dar alana sıkıştırılmasını ve yokuş aşağı zeminin yağmura çamura batmış oluşunu hesaba katarsanız ‘tabureye çökme’ hakikaten esneklik ve beceri gerektiren bir iş. İpteki cambaz, yerden 10- 15 cm. yüksekte, aynı akrobatik hareketlerle yerinde doğrulmaya çalışırken küt diye sağındaki boşluğa düşüyor. Sonuç: Dizde çatlama, bir hafta rapor.
*Yer: Novo. Gecelerden Türk gecesi, müzikler Levent Özçelik’e emanet. Levent, Cem Karaca ve Erkin Koray arası gidip geliyor. İçerisi fazla protest, asi ve isyankar. Müziğin etkisinden midir bilinmez, beş dakika geçmeden bira yağmuruna tutuluyoruz. Arka grup, birbirine girmiş, olan etraftakilere oluyor. Uçuşan şişeler, milletin üzerine yağan biralar. Sonuç: Üç kişi hafif sıyrıklarla, biraya batırılmış, yara bere içinde.
*Yer: Eelence. Siyah giyen adamların kalkan görevindeki kolları arasında Yonca Evcimik’in gülücükler saçarak, kalabalığı yardırarak içeri girişini, güvenli bir alana
Akaretler der die das’ta akşamüstü içkileri devrilmiş, keyifler tıkırında. Masada laf dönüp dolaşıp barda kasılanlara, flörtleşememe durumuna geliyor. “Yurt dışında acayip rahattım. Kesişirdim de kırıştırırdım da. Hiç kasmam.”
Şu lafı kim bilir başka kaç Türk kadınından duymuşuzdur? Kendi ülkesine dönünceyse barda ‘Ne bakıyorsun?’ bakışları atar. Aynı durum erkek takımı için de geçerli. Yurt dışında aslan kesilen, koluna hatun kişiyi takmadan bardan ayrılmayan milli çapkınlar, kendi sahalarında kuzuya dönüşüyor. Neden yurt dışında sokaktan geçenin attığı lafa, çağırdığı ev partisine ayılıp bayılınırken, Asmalımescitteki sokak kazanovaları ‘sapık’ damgası yiyor? Burada girişken/ konuşkan olanlara tahammülsüzlük diz boyu. Kime sorsan cevap aynı: “Sinir var bende!” Barda kesişme/kesişememe öncesi filmi geriye saralım: Kişi, takside şoför arkadaş yolu uzattı diye köpürür, kapıdaki görevli içeri almakta naz yaptı diye caz yapar, barmenin ‘eli ağır’, içki gelmek bilmedi diye efelenir. Sonra gel de karşındaki sarışına çapkın çapkın gül. Niyet tatlı da olsa kaşın çatıklığı, sesteki asabi ton kolay kolay geçmeyince karşıdaki de sizi yanlış okuyor.
Gecenin özeti şu: İş, barda bitmiyor.
Olan Derin Sarıyer, Bennu Gerede, Zeynep Tosun, Simay Bülbül ve Emel Kurhan gibi isimlere oluyor. ‘PR değeri’ taşıyan isimler günün sonunda çiğnenmiş, posası çıkmış, birer davet/açılış figürü haline geliyorHer geçen gün bir şehir insanı daha, isyan bayrağını sallayıp, elini ayağını gecelerden, partilerden çekip eşiyle dostuyla evinde eğlenmesine bakıyor. Yani, bir sosyal kelebek daha ömrünü tamamlayıp çekiliyor sahneden. Sebep malum: “Hep aynı terane, aynı insanlar. Partiyi veren de partiye giden de o gece için bilmem ne tasarlayan da aynı, aynı, aynı.” Bu dırdır konusu eskiden 35’lik kelebeklerin dilindeyken, bugün 20’li yaşlara kadar düştü. Hepi topu 3-5 sene bu alemde takılan bir insan da sızlanmaya başlamışsa durum vahim. Söylenenlere, ‘Aynı nakarat/hep aynı aynı’ melodilerine hak vermemek elde değil. Her tasarlanan, projelenen, partilenen binlerce unsur, kişi sayısı yüzü geçmeyen, bir kısır döngünün içinde dönüp dönüp gün ışığına çıkıyor.
Bize taze kan, yeni insan lazımSenaryo belli: Filanca marka, yeni ürünün lansmanını yapmak ister. Tasarımcı tasarlar ve şerefine şaşaalı bir parti verilir. Tasarlayan kişi ‘PR değeri yüksek’ listesinden seçilir. Yani kişinin basında
Her şey iyi hoş da, yenilikçi votkanın her partide aynı tatları sunması, aynı renkte kokteylleri elimize tutturması hafiften kabak tadı verdi. Zencefilli votka yerine artık yeni tatlar keşfetsek? W Lounge’un yeniden açılışı ile Absolut’un görkemli partisi ‘Glimmer’ tek potada, aynı gecede eritilince şehrin insanı için kırmızı sirenler çalıyor. W Kitchen’dan Lounge kısmına W, ‘A’dan Z’ye’ yenilenmiş. İlk durak eski W Kitchen/yeni Minyon. Fil logolu Minyon’un arkasında bir Çapa var: Emre Çapa. Mekanın adını Emre Çapa’nın kendi hal ve tavrından almış olma ihtimali yüksek. Soyadı aşinalığını bir tarafa koyarsak Emre Çapa, gece hayatının parlayan ismi. Önünde önlüğü, gece boyunca atom karınca misali bir oraya bir buraya koştururken, soyadının getirdiği avantajlarla ilgili “Paketi alayım, ambalajı kalsın” havası var. Gayet mütevazı ve alçak sesli. Minyon, perşembe gecesi daha 17’sinde kalabalık bir grubun doğum günü partisine ev sahipliği yapınca ‘Büyükler W Lounge’da partide/küçükler Minyon’da eğlencede’ havası vardı. Minyon olmuş, sırada W Lounge var.
Ayna ayna söyle banaEmre Ergani’nin W’sunda kapıda tanıdık bir sima karşılıyor. Model/oyuncu Asu Emre, Ergani’nin yeni keşfi,
Oyuncu, müzik starı, model, iş kadını ve işadamı gibi kategorilerde seçilecek en ‘stil’ isimler için oylamaya katılmak hâlâ mümkün. http://styleawards.elle.com.tr/ Gecede bir de jürinin seçeceği kategoriler var. Yılın tasarımcısı, fotoğrafçısı, mekanı, oteli gibi gibi. Mekan kategorisini görünce önce heyecanlanıyorum: Stil mekan. Vay! Adaylar alt alta dizilince biraz kafa karışıyor. Sıralayalım: Changa, Delicatessen, Zuma, X Restaurant, 11:11. Kimisi kafe, kimisi restoran, kimisi gece kulübü. Her şeyden önemlisi, stil mekan neye denir? Benzer kafa karışıklığına sahip Cüneyt Özdemir, 5N1K programında derginin yayın direktörü Işın Görmüş’e sormuş: “Bir mekanın stil sahibi olmasından neyi kastediyorsunuz?” Cevap, özetle şöyle: “Her şeyinden. Müziği, atmosferi, ışığı, yemeği, içkisi ve servisi güzel olmalı. Bütün bunlar çok önemli.” Şehrin ilk ödüllü stil mekanı hangisi çıkacak?
Art niyet olmadığı aşikar. Stil olan ne varsa ödüllendirilmek isteniyor. Umarız tören bu yıl kusursuz geçer, gelenekselleşir, şehrin önemli ödüllerinden birine dönüşür. Fakat akla takılan tek bir soru var. Time Out dergisi de her yıl yeme-içme ödülleri düzenler. Hatta bu yıl 10’uncusu düzenleniyor. Elle,