“Evlenme” haberlerine “boşanma” haberlerinden daha çok şaşırdığımız kesin.
Boşanmak artık şaşırtıcı olmadığı için, evlenmeden önce “ya boşanırsak” öngörüsü ile imzalanan sözleşmeler, paylaşılan mallar, verilen kararlar hızla artıyor.
HAYALLER “ Ne var canım, bir imza sonuçta, biz medeni bir şekilde boşanırız”,
GERÇEKLER “Böyle bir insana dönüştüğüne inanamıyorum, elbette ödeyecek o nafakayı”
DİP NOT: “Mutlu boşanma” diye bir şeyi gören, duyan, yaşayan varsa lütfen bana yazsın, gerçekten dinlemek istiyorum.
Çocukların olmadığı evliliklerin bitişi, her iki tarafın hayatlarına tatlı birer ilişki girdiği anda eski bir hikaye olarak kalabilirken, çocuklu boşanmalarda irtibat bir şekilde devam ettiğinden çekişme de sürüüüüüp gidebiliyor.
Etrafımda gördüğüm %70 boşanmış eşin (kadın veya erkek) aynı durumdan muzdarip olduğunu fark ettiğim için konuya dikkat çekmek istiyorum ve asla değişmeyecek bir gerçeği artık idrak etmemiz gerektiğini özellikle vurguluyorum;
“Ortak Çocuğun Olduğu Birini Hayatından Tamamen Çıkartamazsın!”
Aldatıldığında?
Aşağılandığında?
Sıkıldığında?
Daha iyisini bulduğunda?
Erkeklere göre kadınları elde tutmanın en iyi yolu “para ve sadakat”.
Sokakta gezerken 300 tane erkeği kolundan tutup çevirsek ve sorsak…” Sence bir kadını elde tutmanın yolu nereden geçiyor?” vereceği cevap belli;
Bazı sabahlar vardır, kendini, hayatını, evini, sol bacağını, kahkülünü, tırnağını bile asalak bulursun.
Hayır PMS döneminden bahsetmiyorum. O ayrı bir kriz.
Benim bahsettiğim kendini amaçsız hissettiğin sabahlar. Bu sabahta benim için kendimi asalak hissetme sabahıydı.
Belki kış mevsiminin karamsarlığından sıkılmanın da etkisi vardır ama bu daha çok “Bi halta yaramıyorsun be kızım!” tipi bir hissiyat.
Kendinize hiç sordunuz mu? “Ben ne işe yararım” diye? Alıştığımız sıfatlar dışında işe yaramaktan bahsediyorum. Yaptığımız iş, anneliğimiz, evlatlık görevlerimiz, ev temizliği, yemek falan değil.
İşte bu sabah ben de tam olarak bunu sorgulayarak uyandım.
“Ben Ne İşe Yarıyorum?”
Gazeteye gelene kadar kendi kendime – dürüst olmaya çalışarak- yeteneklerimi, becerilerimi, yapabildiklerimi ve yapma potansiyelim olan şeyleri düşündüm.
Terapistlerin tonla para kazandığı şu dönemde en büyük sorunlarımızdan biri malum; iletişimsizlik.
Evli olduğumuz kişi ile konuşamadıklarımızı, patronumuza söyleyemediklerimizi, çocuğumuza anlatamadıklarımızı bize ifade edebilmeyi gösteren ve rahatlamamıza yardımcı olan caaaanımız ciğerimiz terapistlerimiz, iyi ki varlar.
Kadınların “rahatlama” kısmında erkeklere nazaran daha başarılı olduğu kesin.
İlişkilerimizden tutunda, kayınvalidemizin dırdırına, çocuğumuzun öğretmeninin verdiği tonlarca ödeve, iş arkadaşımızın ego savaşlarına, gelecek planlarımızla ilgili endişelerimizden, cinsel yaşantımıza kadar her detayı konuşuyoruz, paylaşıyoruz birbirimiz ile.
Farklı kadınlar, başka hikayeler, değişik zamanlar….aynı tip adamlar…
Soruyorum size;
Adamları biz mi bu hale sokuyoruz?
Anneleri mi?
Bu saçmalığın ardında, her halükarda bir KADIN var!
Kıyamet kehanetleri konusunda ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben kıyametin çok yakında, ensemizde olduğuna kalben inanıyorum.
İnsanoğlunun madden ve manen Dünya’yı yaşanmaz bir hale getirmesi ile Doğa Ana’nın sahip olduğu her şeyi bizden alacağının farkında olsak iyi olacak. (Ah Nuh, ah…)
Doğayı katledişimizi ayrı bir konu başlığı olarak yazacağım. Şimdi değinmek istediğim “ahlaki” değerleri kaybedişimiz ile ilgili.
Medeni olmak, modern olmak, çağa ayak uydurmak gibi kavramların “ahlaksızlık”, “dejenerasyon”, “sapkınlık”, “teşhir” gibi kavramlarla birbiri içine girdiği bir gidişattayız.
Sıklıkla haberlerini yaptığımız cinsel istismarlar bir yandan, açık giyim konusunda sınırların da ötesine geçen “ünlüler” bir yandan, şortla sokağa çıktı diye kadınlara tekme atan şuursuzlar bir yandan, sapkın ilişkileri normalleştirmeye çalışanlar bir yandan, cinsiyet kavramını ortadan kaldırmaya yönelik girişimler bir yandan, “kimin eli kimin cebinde” söylemini göze göze sokan ilişkiler bir yandan…
ÇİVİMİZ İYİCE ÇIKTI YANİ! NELER OLUYOR BİZE BÖYLE?
Ölüp, yeniden hayata dönmek artık mümkün-müş. Şaka yapmıyorum. Bugün okuduğum yazıda şöyle diyordu;
--Arizona Üniversitesi’nden Peter Rhee; “Vücut ısınız 10 derece ise; beyin fonksiyonlarınız durmuş, kanınız akıtılmış ve kalbiniz durmuşsa, ölmüşsünüz demektir”
“Ama sizi yine de hayata döndürebiliriz” --
Haber taze değil, gördüğüm kadarı ile 2 sene kadar öncesine dayanıyor.
Bu konuda yol aldılar mı bir bilgi bulamadım ancak iddiasına göre ölen bir kişiyi hayata döndürmek için “Gecikmeli Canlandırma” adı verilen durumda kalınmasını sağlayabiliyorlar ve bu yöntem şu ana kadar sadece hayvanlar üzerinde denenmiş, ancak sonuçlar inanılmazmış.