Ölüp, yeniden hayata dönmek artık mümkün-müş. Şaka yapmıyorum. Bugün okuduğum yazıda şöyle diyordu;

--Arizona Üniversitesi’nden Peter Rhee; “Vücut ısınız 10 derece ise; beyin fonksiyonlarınız durmuş, kanınız akıtılmış ve kalbiniz durmuşsa, ölmüşsünüz demektir”

“Ama sizi yine de hayata döndürebiliriz” --

Haber taze değil, gördüğüm kadarı ile 2 sene kadar öncesine dayanıyor.

Bu konuda yol aldılar mı bir bilgi bulamadım ancak iddiasına göre ölen bir kişiyi hayata döndürmek için “Gecikmeli Canlandırma” adı verilen durumda kalınmasını sağlayabiliyorlar ve bu yöntem şu ana kadar sadece hayvanlar üzerinde denenmiş, ancak sonuçlar inanılmazmış.

Haberin Devamı

Ölmüş biri hayata nasıl döndürülür?

Vücuttan kanın boşatılması ve vücut ısısının 20 dereceye düşürülmesi gerekiyor. Yaralanma giderildikten sonra kan vücuda geri pompalanıyor ve vücut ısısı yavaş yavaş yükseltiliyor. Kan geri pompalandığında vücut hemen pembeleşiyor.

Vücut ısısı belli bir dereceye ulaşınca kalp kendiliğinden çalışmaya başlıyor.

“Çok ilginç bir şekilde, 30 derecede kalp birdenbire tek tek atmaya başlıyor; ısı yükseldikçe kalp atışı da kendiliğinden artıyor,” diyor Peter Rhee.

Yeniden hayata döndürülme işleminden geçen hayvanlar uyandığında çok fazla etki görülmeden ertesi gün normale dönmüşler.

Bu inanılmaz çalışmayı Maryland Üniversitesi’nden Samuel Tisherman ile birlikte yürüten Peter Rhee, kurşun yarası almış insanlar üzerinde deneyeceğini açıklamış.

Anlaşılan o ki; ölüm sebebinin herhangi bir iç organın iflas etmesi olmadığı durumlarda, kalp, kan kaybı gibi durumlar sonucunda hayatını kaybeden birinin hayata tekrar dönebilmesi mümkün. Peki ama ne kadar süreliğine? Bu sorulara umarım kısa zamanda yanıt gelir.

Ölüp ölüp dirilme fikri ne derece mantıklı bilemiyorum tabii işin uzmanlarına sormak lazım ancak aklımca çıkarttığım sonuçlara göre arızasız dönmek imkanlı olmamalı.

Ölmemeyi neden bu kadar çok istiyoruz?

Ölüm konusunun biraz şaibeli olduğunu düşünüyorum.

“Buradan gitmek”, “Son bulmak”, “Bitmesi” gibi terimlerin yan yana gittiği “Ölüm” olgusundan korkuyor, ancak neden korktuğumuzu bilmiyoruz bence.

Haberin Devamı

Ölüm giden için bir bilinmez, kalan için ise büyük bir boşluk. Kendi ölümümüze kafa yoracağımıza, sevdiklerimizin ölümü sonrası zihni nasıl standartta tutarız buna kafa yorsak daha iyi.

Çocukken ölmekten o kadar korkardım ki, babama yalvarırdım ”ne olur ölmeyeyim, bir şey yapalım” diye. Bana sistemin parçası olmanın keyfini anlattığından beri içim sakinim :)

Sistemin bir evrim olduğuna %100 inandığım ve hikayenin asla bitmeyeceğini bildiğim için ölmekle ilgili bir sıkıntım yok. Kendi ölümümle ilgili yani.

“Sistemin bir parçası olmaya devam ettiğin sürece yaşam devam ediyor” diye düşünmek beni rahatlatıyor.

Ölüm ile ilgili en ağır durum; kalan olmak. Sevdiğin birinin artık yaşamadığını bilmek gerçekten zorlayıcı bir gerçek.

İnsan kendine dönüveriyor. “Ben bu yoklukla nasıl yaşarım?” sorusunu kafadan atmak oldukça zor. Çok zor.

……………..

Yukarıda örneğini göreceğiniz gibi; umut verici bir yazı, bir anda gerçekler ile hüzünlü bir yazıya dönüşebiliyor. Bunu yapan şey de ALGI.

Haberin Devamı

Diyeceğim o ki; ALGI’nızı olumlu yönde tutmaya çalışın. Ben öyle yapıyorum.

Ve bir şeyi de unutmayın. Herkesin ALGI’sı aynı yönde değil. Kiminin felaket sandığı diğerinin bayramı olurken, bir diğerinin ayıpladığı başkasının umudu olabiliyor.

…..

Belki yarın hayata yeniden başlar ve kendi Gecikmeli Canlanmanızı yaşarsınız şekerler ;)

Döngünün faydalı bir parçası olduğumuz günlerimiz olsun… Amin.

Papatya Somer