Farklı kadınlar, başka hikayeler, değişik zamanlar….aynı tip adamlar…
Soruyorum size;
Adamları biz mi bu hale sokuyoruz?
Anneleri mi?
Bu saçmalığın ardında, her halükarda bir KADIN var!
İster evli olalım ister sevgili, uzun dönem ilişkiler sonunda kadınların ortak müzdaripliği, ortak söylemi, ortak şikayeti “Ben senin annen değilim! Lütfen büyü artık!”
Kendini istisna görenler sebeplerini bana yazabilir ancak erkekler kendi içlerinde, yaş alma ve olgunluk bakımından 3’e ayrılıyor; 13 yaş, 15 yaş, 17 yaş.
Ana evinde el bebek gül bebek, her hakka sahip, annesinin kuzusu şeklinde büyüyen “Prens” sorumluluk alması gereken dönem gelip çatınca, annesinin mutlak suretle onayladığı bir kadın seçme yoluna gidiyor ki; bundan sonraki hayatı aynı konforda devam edebilsin.
Yemeğin tuzundan, bornozunun kalorifer üzerinde hazır beklemesine, faturaların takip edilmesinden, çöpün kapıya koyulmasına, unutulan özel günlerin “aman canım ne önemi var” cümlesi ile geçiştirilmesine kadar yüklü bir talep bohçasını sırtlanıp “al canım bu da benim çeyizim, annem kendi elleri ile yıllarca teeek tek işledi” diyerek kafamıza atıveriyorlar.
Kendine tatlı bir kariyer yapmış bol kazançlısından, babasının ona sağladığı patronluk oyununu başarı ile oynayana, istediği işi bulmak için debelenip duranından, kariyer basamaklarını çıkmak için işten başka bir şey düşünmeyenine kadar, hepsinin bir yanı “Küçük Prens” olarak kalmaya devam ediyor. Zira mutluluk, huzur ve anlayış kadın tarafından sağlanması gereken bir görev.
Peki biz ne yapıyoruz partner olarak?
Biz kadınlar erkeklerin hayatlarındaki her detay ile ilgilenmeye bayılıyoruz. Arkadaşları ile ilişkileri, arkadaşlarının karıları ile aralarındaki sorunlar, donunun rengi, halı saha maçının saati, otomobilinin kiri, ayakkabısının bağcığı, saç fırçasının şekli, şarj aletini katlama stili, kullandığı ilacın saati, sırtına esen rüzgarın yönü, cebindeki gereksiz kağıtların çöpe gitmesi…. her ufak detay.
İlk başlarda çift taraflı olarak tatlı gelen bu ilgilenme hali zaman içinde kontrol, uyarı, görev, yük, dır dır gibi evreleri yaşayarak kocaman bir sorun topu haline dönüşüveriyor. İlk başlarda böyle bir talebi olmamasına rağmen zaman içinde bizden bu tip şeyleri düşünmemizi bekliyor hatta düşünmediğimizde bizi azarlar oluyorlar.
Burada suçu 13, 15 veya 17 yaşındaki adama atıp, “Sorumsuzsun, kendi kıçını toplayamıyorsun, bunu neden ben yapıyorum, ben senin annen değilim, yeter artık ama bu seferde kendin yap” gibi cümleler söylemeye hakkımız var mı?
Bence yok. Ana evinden gelen küçük prensin konforu için elimizden geleni yapıp, her düştüğünde kaldırıp, sırtını sıvazlayıp hem psikolojik hem fiziksel destek sağladıktan ve bunu görev edindikten sonra bu konuda şikayet etmek biraz adaletsiz oluyor.
Sen adamı konfor bağımlısı yap, kanatlarını kır, bir kavanoza koy salona süs yap, sonra kalk de ki; “Yavrum sen neden uçamıyorsun?”
Nasıl uçsun? Uçan yerlerini törpüledin, her uçması gereken durumda sen onun yerine uçtun. Adam neden uçmayı denesin ki?
Erkek annelerine selam olsun (ben de dahil), çocukları minnoş birer küçük prens gibi yetiştirip, “aman oğlum paşam oğlum” yapmaktan vazgeçelim, gelin veya gelin adaylarının yanında “Bizim Osman böyle yer, böyle sever, böyle giyer” cümlelerini kurmayalım, oğlumuzu kızın yanında azarlayıp, yermeyelim.
Eşler, sevgililer; ana evinden gelen küçük prensin “yetişkin bir erkek” gibi hissetmesi için aldığı sorumluluklarda ona güvenmenin ne büyük bir haz olduğu vurgusunda bulunalım. Erkekler bizim gibi değiller, düzler. Kendilerinden bir şey talep edilmedikçe akıl edemiyorlar (genellikle). Baş öğretmen edasında emirler vermekten ve görevler belirlemekten bahsetmiyorum ama yapı olarak pohpohlanma vitamini ile çalıştıklarından, bazı işleri onların yapmasının ilişkinize ve yaşantımıza kattığı faydaları vurgularsak bu görevi almaktan keyif alacaklardır.
Bir diğer önemli konu da üşüdün mü, acıktın mı, paran var mı, su içer misin, haydi yatalım, yıkanırsın diye havlu çıkarttım gibi günlük bakım ve ihtiyaç konularına burnumuzu sokmayalım. 40 yaşına gelmiş bir adamın tuvaletten “Figeeeennn, bittiiiii!” diye bağırdığını duymak istemiyorsak… kendimize hakim olalım, anne olmak istiyorsak doğuralım, kocamızın anası olmayalım.
Sevgiler Şekerler….
Papatya Somer