İtiraf etmem gerekiyor ki çağın bazı getirilerinden hiç memnun değilim.
Örneğin tüketim hızından.
Bizim neslimiz yenilere göre daha arada kalmış bir nesil, biz eskinin izlerini devam ettirebiliyoruz ancak çocuklarımız gerçek birer tüketim canavarları. Bunun sebebi teknoloji gibi görünse de aslında teknolojinin tek başına tüketime yönelttiği falan yok. Tam tersi eğer hem kafayı hem teknolojiyi iyi kullanırsan ortaya üretime yönelik harika işler çıktığı gibi faydaları da çok büyük oluyor.
Teknolojiyi gerçeklikten kopmak, yalnızlaşmak, asosyalleşmek, beyin hücrelerini yakmak, üretkenliği yok etmek ile doğru orantıda görmenin büyük bir cehalet olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Ancak söylemeden geçemeyeceğim bir şey daha var; eğer akıllı telefonunda veya tabletinde yüklediğin, kullandığın uygulamalar klasikleşmiş bir kaç oyun, Facebook, Twitter, Instagram’dan ibaretse üzgünüm canım… teknolojiyi doğru kullanmayanlardan ve cihazlarının hakkını veremeyenlerdensin.
Şehir insanının bitmeyen çileleri olur….
Yoğun iş temposu, trafik, aile ziyaretleri, uzayan mesailer, çocukların okul taksitleri, bakıcının işi bırakması, dişçi randevusuna yetişememek, verilen ancak tutulamayan “ay mutlaka görüşelim” sözleri, dinlenmeye olan ihtiyaç, evliliği sorgulama sendromu, bekarlığı yargılama sendromu, çocuk yapsak mı telaşı, sevmediği işi yapma zorunluluğu, iş değiştirme cesaretsizliği… derken kaybolup gidiyoruz.
Sürekli bir şeyleri arıyoruz, ancak çoğu zaman neyi aradığımızı bile bilmiyoruz.
Birkaç hafta önce çok şükür bulduk!
Meğer hepimizin aradığı oraya buraya saklanmış Pokemon’larmış!
Oh be! Yaşasın
Adımı Papatya koymadan önce çok fazla düşündüğünü sanmıyorum babamın. Seviyormuş…
“Çiçeklerin aslı” derdi Papatya için. Dünyanın neresinde yolda birini çevirip “çiçek çiz” desen “Papatya çizer” derdi. Abartmayı severdi canım benim :) Ben de onun gibiyim biraz.
Çiçekleri çok sevmiyorum, bakmayı yani. Öldürüyorum, solduruyorum beceremiyorum o işi.
Ama bundan bağımsız çiçek desenini, çiçek motifli kıyafetleri, çiçekler ile doldurulmuş bir tabloyu, çiçek desenli halıları, koltuk takımlarını, çiçeklerden yapılmış saç bantlarını da sevmiyorum. Fazla cicili, uyumlu ve nizami geliyor bana çiçek desenleri.
Bu sabah karşıma bir liste çıktı. Liste başlığı şöyle; “Bir kadına bunları asla söyleme!”
Yaklaşık 25 tane maddeyi içeren listeye göz gezdirdiğimde içimden geçen şu; “Yok artık bunları bilmeyen erkek var mıdır?”
Kadınların karmaşık olduğu, ne istediklerini bilmedikleri, detaycılıkları ve evham sorunları konusunda dertli olan erkekler, kadınların istediklerini bulma yolunda kaybolacaklarına, kadınların ne istemediklerine odaklansalar sistem tıkır tıkır işleyecek.
Kadınlar ÖZETLE; KUL değil COOL adam istiyor.
Ne demişler “Bekara hanımı boşamak kolaydır”. Bazıları bana kızacak biliyorum ama üzgünüm yazmadan duramayacağım kızlar.
Yıllar henüz bana fiziksel olarak tokat atmamış olduğundan böyle düşündüğümü ve bundan 15 sene sonra (şu an 36 yaşımdayım) benim de benzer hamlelerde bulunacağımı söyleyebilirsiniz ancak şuna kesin bir garanti verebilirim ki; ben değilmişim gibi görünecek hiç bir şeyi yaptırmayacağım kesin.
Neden bahsediyorum?
Bundan sanırım 1 veya 2 sene kadar önce Renee Zellweger’in bizi hüsrana uğrattığı durumu bu hafta Meg Ryan’da yaşadık. İkisinin de önceki sonraki hallerinden de göreceğimiz gibi bambaşka birer kadın oluverdiler. Güzel mi oldular, çirkin mi orasını tartışmak bana düşmüyor ancak durumu üzücü bulduğumu söylemeliyim.
Konuyu uzun uzun anlatmaya gerek olduğunu düşünmüyorum...
Özetle.....
Kadının Günlüğünde Yazanlar:
Bugün kocam XXX’de bazı farklılıklar hissettim, moralim çok bozuk. Akşam iş çıkışı dışarıda yemek yemek için plan yapmıştık. Birlikte gitmeyi en çok sevdiğimiz yerlerden birine gittik. Aslında genelde buraya gittiğimizde hep çok mutlu olur.
Yemeğe gitmeden önce kızlarla buluşup alışverişe gittim, biraz fazla oyalandığım için geç kaldım. Ama 15 dakika falan bekledi beni, yani saatlerce falan bekletmedim sonuçta.
Jack Nicholson ve Morgan Freeman'ın BUCKET LIST filmini izlerken iç çekip, "Yahu, bu listeyi yapmak için illa sona mı gelmek lazım?" diyip, ertesi gün kırtasiyeden ufak bir karakaplı almaya koşanlarımızın sayısı hatrı sayılır boyutta.
Ölmeden önce yapılması gerekenler listesi filmde de olduğu gibi çoğunlukla en uçuk, en abartı, en cıcığı çıkmış şeylerle dolu olan bir liste. Dile kolay, "ölmeden önce yapılacaklar..." yaptın yaptın yani, sonra bir daha şansın olmayacak.
Bizim millet adrenalin işini ayrı bir seviyor, filmin ilk gösterim yıllarında herkesin dilinde "ölmeden bi bungee jumping yapmak istiyorum bir de yamaç paraşütü" lafı vardı. Bu heves yerini her sene moda olan daha ekstrem bir maceraya bırakıyor.
"Gerçekten yaşayacak bir kaç ayımız olduğunu duysak, yapmak isteyeceğimiz şey adrenalin dolu dakikalar geçirmek veya daha önce cesaret edemediklerimizi denemek mi olurdu?"
"Listemizi, bizi aslında biz olmaktan alıkoyan şeyler ile doldurup, hayatımızdaki insanlara "Bu zamana kadar senin için yaşadım, bundan sonra kendi istediklerimi yapacağım!" demek mi isterdik?"
"Peki bu zamana kadar bunları neden yapmadık/yapamadık?"
Ah şu MODA denen şey yok mu ne hallere soktu bizi... Asla giymem dediklerimizi giydik, asla sevmem dediğimiz renklere büründük. Öyle zamanlar oldu ki cinsiyetler birbirine girdi moda uğruna.
Arkadan baktığında (hatta bazen önden bile baktığında) kadın mı erkek mi anlayamadığımız insanlar geçti gitti önümüzden sırf modaya uymuş olmak uğrunda...
Gelip geçiciliğin kaçınılmaz olduğu modaya uyarken dikkat etmemiz gereken en önemli şey "komik olmamak" olmalı ancak bundan daha önemli bir şey var ki; (bence) hayati önem taşıyor..
Büyük hata; Moda Uğruna Kalıcı Kararlar Almak
Görüntümüz üzerinde yaptığımız dokunuşlar ile modaya uymaya çalışıyoruz. Dar etek moda ise gardrobumuza mutlaka dar bir etek ekliyoruz, kısa saç moda ise gidip hemen saçları kırptırıyoruz, Panço moda ise anneannemize söylüyoruz hooop hemen bir tane örüveriyor.
Buraya kadar her şey normal. Hevesleniyoruz tabii, haklıyız! Genciz, güzeliz modaya uymak bizim de hakkımız....
Bir sabah bir uyanıyoruz; Hollywood artistlerinden biri kafayı bulmuş, gitmiş kaşlarını "Girilmez Tabelası" gibi dümdüz yapmış, ablanın biri ondan görmüş o da yapmış, aaa ofisteki kız da yapmış, vay be komşunun karısı da yapmış, okuldaki rehberlik öğretmeni