Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan, her halde hükümetinin küresel kriz karşısında izlediği politikayı ve aldığı önlemleri fevkalade başarılı bulduğu için, son kabine revizyonunda ekonomi yönetimini tümüyle değiştirdi. Ekonomi yönetiminde ipler yeniden, 2002 2007 döneminde bu görevde başarılı olduğu düşünülen Ali Babacan’ın eline verildi. Ali Babacan ise, dün bu yazının yazıldığı saatlere kadar, ekonomide yapmayı tasarladıkları hakkında dişe dokunur bir açıklama yapmamıştı.
Babacan, geçen hafta Forum İstanbul toplantısını açarken yaptığı konuşmada da, ekonomiyle ilgili tartışmaların odaklanmış bulunduğu konuya, yani IMF ile ilişkilere hiç değinmedi ve ekonomide atılması düşünülen adımlarla ilgili somut bir şey söylemedi. Buna karşılık, Türkiye’nin 2023 vizyonunda ana hedefin Avrupa Birliği (AB) tam üyeliği olduğunu çok açık ve net biçimde ortaya koydu. 

IMF oyuncağı
Son bir yıl içinde Türkiye IMF ilişkilerinde yaşanan gelişmelere ve Sayın Başbakan ile son görev değişikliği öncesinde IMF ile ilişkileri yürüten Sayın Mehmet Şimşek’in bu gelişmelerle ilgili olarak yapmış olduğu açıklamalara topluca bakıldığında, bu konunun siyasi amaçlarla istismar edildiğini düşünmemek olanaksız. Sayın Şimşek, çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalarda, IMF’nin anlaşmaya yaklaşıldığı noktalarda yeni talepler öne sürerek anlaşmayı olanaksız hale getirdiğini ileri sürdü ama Sayın Başbakan’ın farklı tarihlerde yaptığı açıklamalar, kendisinin IMF topu ile siyaset futbolu oynamayı çok sevdiğini ve bu nedenle anlaşmayı geciktirdiğini düşündürüyor.
Erdoğan bu oyunu oynamaya devam ediyor çünkü Türkiye’nin ortamı bu oyunu oynamaya çok müsait. Bir kere IMF’ye rest çekiyor gibi görünmenin soldan sağa uzanan bir yelpaze içinde, ciddi bir siyasi getirisi var. İkincisi, IMF ile anlaşma yapmamak, kamu harcamalarını sorumsuzca artırma olanağını veriyor iktidardaki siyasetçiye. Üçüncüsü, IMF ile ilişkileri koparmadan sürüncemede tutmanın, IMF ile anlaşmayı önemseyen piyasaları oyalama işlevi var. Tüm bu nedenlerle Türkiye, yeni bir şokla karşılaşmadığı sürece, bu oyunu devam ettirmek isteyebilir.

AB hedefi
Öte yandan AB tam üyeliği hedefini gündemde tutmanın da gelinen dönemeçte Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin işine geldiği düşünülebilir. AKP’nin Türkiye’yi nereye götürmek istediği sorusunun sıkça sorulduğu bir ortamda, Türkiye’nin geleceğe dönük tartışılmaz hedefinin, son yıllarda moda olan deyimle “çapası”nın, AB tam üyeliği olduğunun vurgulanması bu soruya bir cevap oluşturabilir.
Ancak burada küçük(!) bir sorun var. Avrupa’da Fransa’nın başını çektiği ve giderek güçlenen bir “Türkiye’yi dışlama” cephesi oluşuyor. Türkiye’de de “AB’nin Türkiye’yi bölmeyi hedeflediğini” düşünenlerin oranı, Yılmaz Esmer’in son kamuoyu araştırmasına göre yüzde 76’yı buluyor. Kendi sorunlarını çözemeyen AB’nin Türkiye için nasıl bir çapa oluşturacağını anlamak hiç de kolay değil.