Türkiye’nin 2023 hedefine odaklanmasını amaçlayan Forum İstanbul’un bu yılki uluslararası toplantısı 28 ve 29 Mayıs günleri İstanbul, Swissotel’de yapılacak. Kemal Derviş ve Dani Rodrik gibi uluslararası alanda ün yapmış olan ekonomistlerimizle birlikte, ekonomi dünyasının yakından tanıdığı Anne Krueger ve Domingo Cavallo gibi isimlerin de katılacağı bu yılki toplantıda “Dünya Finansal ve Ekonomik Krizinden 2023 Türkiye’sine” giden süreç tartışılacak.
Krizin bundan sonrası
Halen yaşanmakta olan bu benzeri görülmemiş krizin bundan sonra nelere yol açacağı, krizden kimin
nasıl etkileneceği dünyada yoğun biçimde tartışılıyor. Günlük borsa hareketlerinin ötesine geçebilen ve ciddi analiz yapabilenler bu krizin farklı niteliğini vurguluyor ve krizden çıkışın kolay olmayacağını belirtiyor. Türkiye’nin bu süreçten nasıl etkileneceği sorusu da bizi yakından ilgilendiriyor. Forum İstanbul’un bu yılki toplantısında bu soruya da cevap aranacak.
Forum İstanbul’un stratejik partneri olan Akbank’ın Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, önemli bir uluslararası toplantıda edindiği izlenimleri aktarırken heyecanlıydı. Söz konusu toplantıda krizden çıkış senaryoları tartışılırken, en çok ilgi odağı olan ve sözü edilen ülkeler arasında Çin ve Hindistan’ın yanı sıra Türkiye’nin de yer alması Suzan Hanım’ı heyecanlandırmıştı.
Forum İstanbul Başkan Yardımcısı ve Hedef Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak da öncelikle küresel ekonominin ağır topları sayılan ABD ve Avrupa’yı yaralayan küresel krizin bütün ülkeleri hizaya getirdiğini ve Türkiye gibi ülkelerin devlerle aynı kulvarlarda yarışma şansını artırdığını söyledi. Sancak’a göre yaşanmakta olan kriz dünyanın ünlü markalarını ve firmalarını akıl almaz derecede ucuzlatmıştı ve bu durum bizim şirketlerimiz için bulunmaz satın alma fırsatları yaratıyordu.
Forum İstanbul’un bir diğer stratejik partneri olan Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin Başkanı Mehmet Büyükekşi ise Türkiye’nin ihracatını 500 milyar dolara yükseltme projesi çerçevesinde sürdürülen çalışmaları anlattı.
Forum İstanbul 2009’un tanıtımı için düzenlenen toplantıda Suzan Hanım’ı, Ethem Bey’i ve Mehmet Bey’i dinlerken Türkiye’nin geleceği için umutlanmak mümkündü ama...
Bölünmüş Türkiye fırsatı kaçırabilirEvet, Türkiye’nin küresel krizi fırsata dönüştürme şansına sahip olan ülkelerden biri olduğunu düşünmek mümkün ama acaba bu fırsatı kullanabilecek mi Türkiye? Yoksa yakın tarihiyle hesaplaşma tutkusu Türkiye’yi başka bir girdabın içine mi çekecek?
Son bir hafta içinde, Türkan Saylan’ın ölümü sonrasında sergilenen davranışlar, söylenen sözler, yapılan tartışmalar bizi ister istemez şu soruyu sormaya itti: Böylesine derin bir fay hattıyla bölünmüş olan bir ülkenin geleceğine umutla bakabilir miyiz?
Fay hatlarının nereden geçtiğini kestirebilen deprem uzmanları, bu fayları zorlayan gerilimin ne zaman bir kırılmaya yol açarak depreme dönüşeceğini tam olarak kestiremiyor. Benzer biçimde toplumsal fay hatlarındaki gerilimin de ne zaman bir çatlamaya ya da çatışmaya yol açacağını kestirmek olanaksız ama Saylan’ın ölümü sonrasında yaşananların da gösterdiği gibi, bu gerilimin varlığını her an görebiliyorsunuz, hissedebiliyorsunuz.
Bu gerilim, Türkiye’nin geleceğini belirleme yetkisini ele geçirmek isteyenlerle, bu yetkiyi Cumhuriyet’in kuruluşundan beri elinde bulundurmuş olanlar arasındaki mücadelenin bir sonucu. Ülkeyi yönlendirme yetkisini tartışmasız biçimde ele geçirmek isteyenler, şimdi iktidarda bulundukları için devletin gücünü de kullanarak hedeflerine doğru ilerlerken, ülkenin bütün kalelerini zapt etmeyi ve ideolojik alanın da tek hâkimi haline gelmeyi amaçlıyor.
Semboller savaşıİdeolojik hâkimiyeti ele geçirme mücadelesinde semboller çok önemli. Türkan Saylan gibi farklı alanlarda yaptığı toplumsal hizmetlerle halka mal olmuş bir insana, karşı kampın sembolü sayıldığı için, ölümünden sonra bile saygı gösterilmiyor. Şimdi ülkeye hâkim olma iddiasındaki kampın ateşli mensupları, karşı kamptakilere dönüp “Sizin ölülerinize biz neden sahip çıkalım”, diyebiliyor.
Bu noktaya gelmek için uzun soluklu bir mücadele veren ve şimdi hedeflerine yaklaşmış görünen kesimin, bu noktada ülkenin geleceğini düşünerek kendisini frenlemesi ve uzlaşmacı bir tavrı benimsemesi kolay değil herhalde. Bu da Türkiye’yi bölen fay hattındaki tehlikeli gerilimin sürmesi anlamına gelecek.
Bush, ”tüketin” dedi, ABD battıTürkiye’de “Eve kapanma, pazara çık” çağrısı yapılması, Bush’un 11 Eylül sonrasında ABD halkına yaptığı çağrıyı hatırlatıyorAmerika’da 11 Eylül şoku yaşanırken Başkan George W. Bush Amerikan halkına çağrıda bulunarak “evde oturmayın, pazara çıkıp alışveriş yapın, ekonomiyi canlandırarak bozulan moralimizi düzeltelim”, demişti.
Amerika halkı başkanını dinledi, varını yoğunu tüketime harcadı. Geliri fazla artmadığı için konut fiyatlarındaki artışı nakte çevirerek ve borçlanarak tüketimini sürdürdü. Bunun sonucunda ABD ekonomisinde bir canlanma oldu, bu canlanma dünya ekonomisindeki hızlı büyümeye de katkıda bulundu ama ABD’de hane halkının borcu da kullanılabilir gelirinin % 138’ine yükseldi. Sonunda konut balonu patlayınca oyun bitti, evinin taksitini ödeyemeyen Amerikalı tüketici muazzam borç yüküyle baş başa kaldı. Amerikalı tüketicinin belini doğrultması ve yeniden tüketime yönelmesi kolay olmayacak ve krizden çıkış da bu nedenle uzun sürecek.
Şimdi Türkiye’de de halka “Eve kapanma, pazara çık” çağrısı yapılmış. Ekonomiye kaynak yaratacak, yatırımı ve üretimi özendirecek bir program ortaya konmadan, işsizlik tehdidi altında ücret artışlarından vazgeçme noktasına gelmiş insanlara “Eve kapanma, pazara çık” çağrısı yapmanın, günü kurtarmaya çalışmanın ötesinde, bir anlamı var mı acaba?