İzmir Sanat bahçesi girişinde bulunan mermer heykelin batıya bakan uzantısının kırıldığını görünce aklıma metroda tahrip edilen İspanyol sanatçının heykeli geldi. Kıbrısşehitleri Caddesi’nde sergilenen Mahmut Esat Bozkurt heykeline zarar verilince dönemin belediye başkanı tarafından tamir edilip Basmane Semt Merkezi’ne kaldırılmıştı.
Cumhuriyet Meydanı’nda İzmirlilerin İtalyan Heykeltıraş Pietro Canonıca’ya yaptırdığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk heykelinin rölyefinden çalınan, askerin iki eliyle havaya kaldırdığı tüfek henüz yerine konulamadı. Kentin simgesi olmuş heykelden koparılan parça gibi manevi değeri olan objeleri kaybediyoruz. Heykeltıraş Şadi Çalık’ın Lozan Kapısı girişinde yer alan 27 Mayıs Anıtı’nın parçalandığını öğrenmek üzücü. Kültürpark’la bütünleşmiş kadın heykelleri de kısa bir süre önce zarar görmüş ayakları kırılmıştı. Usta heykeltıraşın, “Yavuz Sultan Selim” büstü, Sümerbank pavyonu duvarında görülen “Genç kız ve koçbaşı”,
100. yılında 9 Eylül kutlamalarına katılan İzmirliler sabah erken saatlerde Basmane Karakolu önünde buluşup bando eşliğinde Anafartalar Caddesi’nden yürüdüler. Yürüyüşe Başkan Tunç Soyer, ilçe belediye başkanları, milletvekilleri sivil toplum kuruluşları katıldı. Anafartalar Caddesi 9 Eylül yürüyüşlerini takip eden yurttaş olarak gördüğüm en kalabalık yürüyüştü diyebilirim. Akşam üzeri İzmirlilerin akın akın Tarkan konserine gittiğini gördüm. Tarkan’ı tanımam ancak aile yakınlarını yakından tanırım. İstanbul Mimarlar odası Başkanı Oktay Ekinci döneminde görev yapmış bugün hayatta olmayan Mimar İbrahim Tevetoğlu’nu sevgi ile anımsıyorum. 1.90 boyunda olan Yüksel Tevetoğlu, daha sonra sinemacılığa merak saldı, birçok filimde rol aldı, sonra sinemayı bırakıp bankacı oldu. Yüksel Tevetoğlu hayatta muhabbetimiz devam ediyor. Dedeleri Ali Dursun Tevetoğlu, Kurtuluş Savaşı gazisi. Alemdar Vapuru’nun kaçırılışında önemli görev yaptı. Tarkan konseri kalabalığını görünce bunlar
“Birinci manga onbaşısı; “Manavgatlı Hasan’ın göğsü acıyormuş” dedi. Takım karanlıkta ayakta, kendisine sordum, “Biraz acıyor” dedi. Göğsünü açtırdım, gösterdiği yere elimi sürdüm, parmağıma yapışıklık geldi. “Hasan galiba düşmüşsün, göğsüne bir şey dokunmuş” dedim. Çantasını çıkartarak arkasını açtığımdan biraz daha fazla kanamış olduğunu gördüm. Dikkatlice baktığımda bir mermi sağ memesi üzerinden girmiş, arkasından çıkmış. Bizim Hasan’ın haberi yok, ancak burada toplandığımızda acısını hissetmiş...”
“Yolun sağ tarafında Mustafa, sol tarafında ben yürüyorum. Bir de ne göreyim, yolun içinde pide şeklinde sac da yapılmış bir ekmek, ama güneşten o kadar kurumuş ki yeme imkânı yok. Ne de çok sevindim. Mustafa’yı çağırdım, “Ekmek buldum” dedim, inanmadı, “Benimle alay ediyorsun” dedi. İki taş bulup ekmeği ufalayıp yemek üzere yolda yürürken yine bir ekmek, biraz daha ileride tekrar, bir daha derken 5-6 ekmek bulduk.
Kestelli Caddesi’nde yürürken işlemeli mermer cephesi tekstil ürünleriyle kapalı olan vakıf eseri tarihi Katipzade Sebili’nin önünden geçtim. Biraz ileride yokuşta karşıma sebille aynı kaderi paylaşan başka bir vakıf eseri Kestelli Mesciti çıktı. Yola bakan duvarında mescitten kalma kitabeyi fotoğraflayıp yoluma devam ettim. Girdiğim 838 sokak beni üçgen alınlıklı çok odalı, tavanları ay yıldız bezemeli, iç ve dış mimarisiyle ilgi çeken Yemmişçizade, diğer adıyla Alanyalı Konağı ile buluşturdu.
Geçmiş yıllarda ailelerin yaşadığı konak zaman içerisinde Tapu Müdürlüğü, Askerlik Şubesi, Kız Okulu ve yurt olarak kullanıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan araştırmalarda konağın bulunduğu alanda iki haneli ve mahzenli yapıların bulunduğu tespit edildi. 1851-52 yıllarında iki haneli yapının sahipleri, Es Seyit Mehmet Efendi, Es Seyit Mehmet Salim Efendiler, yıllık 4 kuruş bedelle kiraladıkları Vezir Suyu’nun kullanım haklarını, Yemişçi Mustafa Efendi ile Ali’ye devretmişler.
Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin’in imzası ile gelen, “Ayvalık Tarihi Üzerine Akademik Çalışmalar Seçkisi” kitabını okudum. Başkan Ergin’in, “Keyifli okumalar diliyorum” diyerek not düştüğü tarihçi ve araştırmacıların yazdığı 310 sayfalık kitapta “Ayvalık İsyanı. Midilli–İstanbul Arasında Zeytinyağı Ticareti. Ayvalık Hadisesi. Mütarekede Yunanistan’ın Ayvalık Politikası. Osmanlı İmparatorluğu’nun Başkalaşım Sürecinde Ayvalık Şehri. Ayvalık Söyleşileri: “Ayvalık: Kent, Tarih ve Coğrafya” Şark Ticaret Yıllıklarında Bilgiler Işığında Ayvalık ve Yakın Çevresi. (1821-1922) Ayvalık’ta Yunan İşgali ve Yunanistan İle İlk Mütareke Teşebbüsü: Belediye Çeşmesi Protokolü. Milli Mücadelede Ayvalık Cephesi. Türkiye –Yunanistan Nüfus Mübadelesi ve Mübadele Sürecinin Ayvalık’a Yansımaları Üzerine Bazı Değerlendirmeler. Tek Parti Döneminde Ayvalık’ta Eğitim Faaliyetleri ( 1923-1950) Eski Çağda Ayvalık: Pordosilene / Por (d) oselene –Nasos. Ayazmend’den
II. Dünya Savaşı yıllarında İtalya ve Almanya tarafından işgal edilen Yunanistan, tarihinin en kötü günlerini yaşadı. İşgal kuvvetleri, ülkenin bütün kaynaklarını eline geçirip Yunan halkını yoklukla, açlıkla baş başa bıraktı; açlıktan, hastalıktan ölenler oldu... Kiliselerde çanlar özgürce çalınamadı, buzukilerin, kemençelerin telleri koptu...
Alman faşizminden kaçmayı göze alanlara can simidi, komşuları Türklerden geldi. İşgale direnen Yunan yurtseverler, Kahire’de kurulan sürgün hükümetine katılmak üzere, özellikle adalardan kayık, yelkenli ve sallarla, kendilerini Çeşme, Urla, Ayvalık, Seferihisar, Foça sahillerine attı. Sayıları on binleri geçen sığınmacılar, Türklerden yakınlık-dostluk gördü. Evlerinde misafir olup ekmeklerini paylaştılar. Türk gemileri, baskılara rağmen Yunan halkına yiyecek ve tıbbi yardım malzemeleri taşımak için tehlikeyi göze alıp seferler yaptı... Türk-Yunan dostluğu adına çalışmalar yapan Hasan Fuat Hepişeri’nin, Kuşadalı olan dedeleri
Son yıllarda İzmir’de dilenci sayısında artış olduğunu görüyorum, diğer şehirlerinden hatta yabancı ülkelerden İzmir’e gelip farklı yöntemlerle dileniyorlar. Geçen gün bir hastanenin polikliniğinde kanser hastası çocuğunun tedavi masrafı için para toplayan genç kadını ertesi gün sonra başka hastanenin polikliniğinde başka bir çocukla dilenirken gördüm. Güvenlikçilere söyledim baş edemiyoruz dediler. Metroda özür dilerim diyerek hasta çocuğunu kurtarmak isteyen vefakâr anneler hatta bazen babalar çıkıyor karşımıza. Mesleklerini yaparken çocukları kullanmaları, daha küçük yaşlarda onların geleceğiyle oynamaları affedilemez… Tramvayda ellerinde şeker kutuları çocuklara şeker sattırıyorlar. Fahrettin Altay Metrosu iç mekânında dilendirilen çocuklarla karşılaştım. Güvenlikçiler bizim görev alanımız değil, Balçova Belediyesi zabıtasının görev alanı içerisinde dediler. Özellikle insan hareketinin yoğun olduğu yerlerde dilenen yabancı uyruklu dilenciler ayrı
İzmir’de bulunan sanayi ve endüstri tesislerinden çok azı günümüze gelebildi. TCDD’nin efsane matbaasının hurdaya verilmesini kabullenmek zor, enkaz haline gelen Elektrik ve Sümerbank fabrikaları da restore edilmeyi bekliyor. Tekel Alsancak Sigara Fabrikası’nın ana giriş kapısından ne çok insan gelip geçti. Bu fabrikada çalışarak evinin nafakasını çıkaran, çocuklarını okutup yetiştiren annelerle tanıştım. Daha birkaç gün evvel 93 yaşındaki teyzemiz bana, Temaşalık’tan yürüyerek gidip geldiği fabrikada nasıl ustabaşı olduğunu anlatmıştı... Kentin en merkezi yerinde uzun süredir yalnızlığa terk edilen, emek tarihinde önemli yeri olan fabrikanın içi dışı tütün kokardı. Son paydos zili çalındıktan sonraki yıllarda da fabrikadan tütün kokusu gelmeye devam etti. 138 yıldır ayakta olan tarihi fabrikayı önceki yıllarda ziyaret ettiğimde yönetici odalarında antika değeri olan masa, sandalye, sehpa ve koltuklar, dosya dolapları, vitraylar görmüştüm. Kültür ve Turizm Bakanlığı, yaklaşık 20