İçimize Dönmek Neden Önemli!

8 Mayıs 2012

"İçinize dönün, aradığınız yanıtların hepsi orada” bu cümleyi her okuduğumda ya da her söylendiğinde Cem Yılmaz’ın 3 ya da 4 sene önceki gösterisinde anlattığı hikâye aklıma gelir. Cem Yılmaz bir gün Hindistan’a gider ve meşhur bir Gurunun çalışmasına katılır. Guru, çalışma sırasında “sorularınızın yanıtı içinizde” der. Bizim Cem Yılmaz da bunun üzerine, “hoppala, o kadar masraf yapıp buralara kadar geldik ve sorularımızın yanıtı içimizdeymiş” der. Evet, aradığımız yanıtların içimizde olduğu çok doğrudur. Bugünkü yazımda içe dönmenin neden bu kadar önemli olduğunu bazı geçerli kanunların çalışma mekanizmasından bahsederek anlatmak istiyorum.

İlk kanunumuz “ Doğa Kanunu”. Bu kanun, bir insan olarak konuşabilme, düşünebilme ve seçim ( özgür irade) yapabilme ayrıcalığımızın olduğundan bahseder. Ayrıca insan doğasını anlamamızı ve buna uygun olarak insan olmayı gerçekleştirmemizi ister. Yardımcı kaynak olarak bolluk ve bereket kaynağındaki alternatifler kapısını bizim için açık tutar. Alternatifler dünyasında sevgi, şefkat, mutluluk, huzur, dinginliği yansıtacak olanlar olduğu gibi kızgınlığı, kibri, hırsı, öfkeyi yansıtacak olanlar da mevcuttur. Bunlardan hangisini

Yazının Devamı

Şu "Neşe" Denilen Şey

3 Mayıs 2012

Geçenlerde yazılarımı takip eden bir dostum, “…. ….Sürekli anda kalmak bazen zorlaşabiliyor. Günlük koşturmaca içinde bazen unutabiliyor ve bir şekilde yine geçmişi ve geleceği düşünürken bulabiliyorum kendimi. Günlük yaşam içinde anda kalmanın pratik bir yolu var mı?“ şeklinde bir soru yöneltmiş. Çok güzel bir soru. Deneyimlerime göre anda kalmanın en pratik yolu “Neşede Kalmak” tan geçiyor. Şimdi isterseniz şu neşe konusunu kurcalayalım.

Geçmişte “Neşede Kalma” nın bana bağlı olduğunu düşünürdüm. Bu düşünce kendi içinde doğru bir düşünce olmasına rağmen yaklaşım şeklimde yanlışlık vardı. Çünkü “Neşe”yi hissedebilmek için bir şeyler yapmam gerektiğine inanırdım. Örneğin, enteresan aktiviteleri dener ve bu aktivitelerde başarılı olmak için de kendimi çok zorlardım. Benzer durum iş hayatım içinde geçerliydi. Başarılı oldukça çevremden takdir alıyor ve kendimle gurur duyuyordum. Kendimden gurur duymak çok keyifliydi. Ve o zamanlar bu keyfi “ Neşe” olarak tanımlamıştım. Ancak bu duygu beni maymun iştahlı yapmıştı. “Neşe” gibi yüksek frekanslı bir hissin maymun iştahlılık yaratması ilginçti. Bu işte bir bit yeniği var derken bir şekilde nefes yaşamıma girdi. Sonraları nefes

Yazının Devamı

Neden Tepki Veririz?

30 Nisan 2012

Tepki verdiğimiz insanların aslında “İçimizdeki Keşfedilmek Üzere Bekleyen Enerjiler” den bizi haberdar eden haberciler olduğunu biliyor muydunuz? Eminim, bu soruya “evet, bahsettiğin bu habercilerden haberim var” şeklinde yanıt verdiğiniz halde, tepki vermekten kendinizi alamadığınız olmuştur. Çünkü doğduğumuz günden beri, duygularını olduğu gibi ifade etmek yerine bastırarak tepki vermeyi seçen bir sürü yetişkin insanla karşılaştık. “Onlar yapabiliyor ise biz de yapabiliriz” diye düşündük ve böylece tepki vermeye başladık. Gel zaman git zaman, bazen tepki verdiğimizde üzüldüğümüzü hatta kendimize kızdığımızı fark ettik. Doğru davranış şekli nasıl olmalıydı? Belki de sadece tanımadığımız kişilere tepki vermeliydik? İşte ben de tam bu tür soruların yanıtını bulmaya çalışırken Michael Brown’un “Var Oluş Süreci” isimli kitabında yer alan “Tepki vermeyi nasıl öğrendiysek onu öğrenmeyi de bırakabiliriz” cümlesi dikkatimi çekti. Önce şöyle bir okudum, yetmedi sonra birkaç kez daha okudum. O günden sonra tepki vermenin altındaki gizi keşfettim. Bu giz, içimdeki çocuktu. Şöyle ki;

Tepki verdiğinizde çoğunlukla iki şey gerçekleşir. Biri “Suçlama” diğeri ise “ Kurban olma” halidir.

Yazının Devamı

Paylaşmak Çok Güzeldir

24 Nisan 2012

İnsanın öğrendiklerini diğerleri ile paylaşması çok güzeldir. Evet, paylaşmak çok güzeldir. Bir paylaşırız, iki paylaşırız, üç paylaşırız ve bu böyle sürüp gider. Biz ne biliyorsak onlar da bilmelidir.

Uzun zamandır gerçekleşmesini istediğimiz bir arzumuz gerçekleşir. “Herkes ile paylaşmasan iyi olur” derler. “Nasıl yani, olur mu öyle şey, hayatımdaki güzellikleri paylaşmazsam güzel benim olmuş neye yarar” der ve deneyimimizi dostlarımızla paylaşırız. Çünkü “Paylaşmak Çok Güzeldir”

Spirituel bir çalışmaya katılırız, “deneyimleriniz sizde kalsın, paylaşmayın” derler. “Ne yani bu güzel öğretiden sevdiklerim faydalanamayacak mı? Çok bencilce" der ve öğretinin can alıcı noktalarını sevdiklerimizle paylaşırız. Çünkü “Paylaşmak Çok Güzeldir

Gün gelir, ilgimizi çekecek bir konu ile ilgili bir seminer düzenlendiğini duyarız. Donald Amca’nın gözlerinde yanıp sönen dolar işareti gibi zihnimizde“ Paylaşma Fırsatı” işareti yanıp söner. Eğitim başladığında hem konuşmacıyı dinler, hem not tutar, hem de bu konuyu kimlerle paylaşacağımızı planlarız. Eğitim bittikten sonra zaman kaybetmeden öğrendiklerimizi uygun gördüğümüz kişilerle paylaşırız. Çünkü “Paylaşmak Çok Güzeldir”

Aradan

Yazının Devamı

İlhamınızı Nereden Alırsınız?

18 Nisan 2012

Bazen başkalarının tecrübeleri bize ilham kaynağı olur ve aldığımız bu ilham ile zor olan bir yaşamımız varsa daha dayanılabilir hale bile gelebilir. Bu tür anlarda çektiğimiz acı hafifler ve ilerlemeye daha niyetli oluruz. İlham aldığımız kişiler bize her zaman “Neden bu benim başıma geldi ya da geliyor?’yerine “Şimdi neler yapabilirim? Bundan sonrası nasıl olmalı? sorusunu kendimize sormamız gerektiğini bize hatırlatan kişilerdir. Bu yazımda küçük peri Carrie’nin başından geçenleri size aktarmak istiyorum. Bakalım Carrie’nin hikâyesini beğenecek misiniz?

Periler ülkesinde Carrie isminde bir peri yaşarmış. Carrie, diğer periler gibi uçamıyormuş. Çünkü doğduğunda tek kanatlıymış. Carrie’nin uzun kızıl saçları, parlak yeşil gözleri varmış. Günlerden bir gün babasına, diğer periler gibi uçamamasının sebebini sormuş. Baba peri Samuel,

- Sevgili Carrie, Tek kanatlı olduğun için de uçamıyorsun, demiş. Carrie, biraz hayal kırıklılığına uğramış olsa da annesinin üzüntü ile baktığını fark edince;

-Olsun, önemi yok. Eminim günün birinde benim de diğerleri gibi iki kanadım olur, demiş. Carrie o günden sonra kendini sürekli çalışmaya adamış. Yardıma ihtiyacı olan herkese karşılık

Yazının Devamı

Niye Hep Aynı Şeyler Benim Başıma Geliyor?

13 Nisan 2012

Spirituel çalışmalara ilk başladığımda “Anda Kalma” konusuna neden bu kadar çok önem verildiğini bir türlü anlayamıyordum. Zaten hep “An”da değil miydik? “An”da olmasak, endişe, üzüntü, mutluluk ve sevinci nasıl hissedebilirdik ki! Herkesin bildiği kişisel gelişim uzmanı Echart Tolle tüm felsefesini “Anda Kalma” teorisi üzerine kurmuştu. Echart Tolle’un mutlaka bir bildiği olmalıydı. Ve böylece bu konuda biraz farkındalık geliştirmeye karar verdim. Meditasyon ve nefes yaparak “Anda Kalma” halini biriktirmeye başladım.

“Anda Kalma” halini biriktirdikçe enteresan şeyler olmaya başladı. Buz dağının altı görünmeye başlamıştı. Zaman makinesinin fantezi olmadığını fark ettim. Çünkü başıma gelenler geçmişin tekrarı gibiydi. Örneğin ilişkilerim çok iyi giderken birden bitiveriyordu. Herhangi biri üç ayı tamamlasa kutlama yapacak duruma gelmiştim. Sanki benim dışımda birileri hayatıma müdahale ediyordu. Sonunda müdahale edenin kim olduğunu anladım. Müdahale eden acı sonla biten geçmiş ilişkinin hayaletiydi. Diğer tarafa geçmek yerine sürekli müdahale ediyordu. CNBC’de oynatılan “Ghost Whisperer” dizi filmindeki Melinda gibi diğer tarafa geçmesi için onu ikna etmeliydim. Ama Nasıl?

Ön

Yazının Devamı

Bana Neler Oluyor?

9 Nisan 2012

Bazen sevdiğiniz bir kişinin yaptığı ya da söylediği bir şey size rahatsızlık verir. Rahatsızlığınızın sebebini onunla paylaştığınızda dostunuz ne demek istediğinizi anlamaz. Ona göre o, her zamanki gibi davranıyordur. Bir şekilde ona ulaşmaya çalışırsınız ancak bir türlü olmaz; olmaz, olmaz. Biraz daha ileriye gidip haklı olduğunuzu ispatlamak adına ikinizi de tanıyan başka bir arkadaşınıza başınızdan geçenleri anlatırsınız. O da konuyu abarttığınızı söyler. Nedense benzer olay sürekli tekrarlanıp durur. Bir türlü işin içinden çıkamazsınız. Ve "Bana Neler Oluyor?” noktasına gelirsiniz.

Spirituel âlemde bu durum “Aynı enerji frekansında titreşmeme" hali olarak tanımlanır. Bu halin içindeyken aynı durumu, aynı söylevi artık eskisi gibi algılamıyor hale gelirsiniz. Bu tür durumlar çoğunlukla rutininizin dışına çıktığınızda ya da uzun soluklu spiritüel çalışmalar sonrasında meydana gelir. Artık etrafınızı ve çevrenizdeki insanları algılamanız değişmiştir. Sevdiğiniz ortamlar eskisi gibi keyif vermez, eskiden savunduğunuz şeyleri savunmamaya başlarsınız. Bu arada enteresan bir şey daha olur. O da kişisel değerlerinizin, etik kurallarınızın otomatik olarak bu değişime uyumlanmış

Yazının Devamı

%100 Farkındalık Beklemeyin Yaklaşık %5 Bekleyin Ve Hayal Kırıklığına Uğramayacaksınız

4 Nisan 2012

Evet, “%100 farkındalık beklemeyin yaklaşık %5 bekleyin ve hayal kırıklılığına uğramayacaksınız “ sözünü ilk defa 2009 yılında Sevgili Jeff Oliver’in Vipassana Meditasyonu çalışması sırasında duyduğumda çok ilgimi çekmişti. Farkındalık geliştirme konusunda geldiğim şu noktada bu sözün ne kadar doğru olduğunu şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum. Ve bugünkü yazımda meditasyon konusunda derinleşmemde yardımcı olan Vipassana Meditasyonundan bahsetmek istiyorum.

Vipassana meditasyon çalışmasını ilk duyduğumda beni en çok şaşırtan şey şartlarının zorluydu. Çalışma süresince televizyon, radyo ve telefon türü iletişim araçlarına izin verilmiyordu. Amaç dikkati dağıtacak her türlü şeyden uzak kalarak zihni doğal hali ile izleyebilmekti. Kitap okumanız dahi istenmiyordu. Gün içindeki hocanın izin verdiği zamanlar haricinde diğer katılımcılar ile konuşmak yasaktı. Gün içinde çay, kahve, su dışında iki öğün yemek yiyebiliyorduk. Ağır şartlarına rağmen Vipassana’nın, farkındalığımı geliştirmedeki becerisini kabul etmem lazımdı. Gerçekten bana çok iyi hizmet verdi. Meditasyonu sürekli olarak hayatıma meditasyonu almanın tohumlarını atarak bireysel farkındalığımı arttırmamı sağladı. Bu

Yazının Devamı