Bu ara beni sinir eden o kadar çok şey birikti ki, size anlatmadan bir dakika daha duramayacağım
* Popüler restoranlarda salatalardan çıkan sinekler! İki gün arayla iki ayrı bilindik restoranda salatamdan sinek çıktı. Daha önce de bir İtalyan restoranındaki iyi yıkanmamış salata sebebiyle dizanteri olmuş ve günlerce hastanede yatmıştım. Mümkünse özellikle yazın dışarıda salata yemeyin!
* Yeni ayakkabıların altına boydan boya yapıştırılmış ve çıkarılması imkansız etiketler! Amaç müşteriyi delirtmek falan mı?
* Trafikte bir başka arabaya yol vermeyi kendine yediremeyip olayı ego savaşına döndüren manyak sürücüler!
* Nefes almadan dedikodu yapma potansiyeline sahip erkekler. Bir de kadınlara dedikoducu denir, öyle erkekler görüyorum ki hayatları dedikodu yapıp onu bunu çekiştirmekten ibaret... Hiç yakışmıyor!
Bikiniyle restorana gidilmez!
* Gösteriş meraklısı sonradan görmeler! İki lafından birinin arasına bir marka adı sıkıştırmadan konuşamayan tiplere bu şekilde komik ve itici olmaktan öteye gidemeyeceklerini belirtmek isterim! Gösterişle değil karakterle öne çıkalım plizz!
* Tatil yerlerinde var-yok arası bikinilerle restorana gidenler... Bikiniyle plajda gezilir, denize girilir ama sokaklarda gezilmez ya da deniz kenarında olsa bile restorana gidilmez. Çoluklu çocuklu koskoca kadınlar bile bunu yapıyor, cidden geriliyorum!
* Güneşlenirken edep yerlerini bile bronzlaştırmak isteyenler! Bazıları “Güneşleniyorum” ayağına öyle şekillere girip şov yapıyorlar ki, insanın bi tane çarpası geliyor! İnsan içinde güneşlenme adabı olmayan gitsin balkonunda güneşlensin yahu!
* Twitter’da aslan parçası kesilenler! İnsanın yüzüne söyleyemeyeceğiniz şeyleri Twitter’ın gazıyla yazmasanız diyorum. Twitter hayatımıza girdi gireli seviye iyice yerlere düştü!
* Çocuklarıyla Türkçe konuşmak yerine sürekli yabancı dilde konuşanlar! Arkadaşım, parmak kadar çocuğun önce bir kendi dilini öğrense olmaz mı acaba?! Üstelik bunu yapan bazı hanımların o yabancı dilleri konuşma kabiliyetleri de yok! Maksat diğerlerinden geri kalmasın, çocuklarının eğitimini bile şova çeviriyor bazıları...
BiR SANDALETiM OLSUN, BANA ÖZEL!
Geçenlerde Bodrum Gümüşlük‘te balık yemeye gittik. Ben açlık sınırını çoktan geçmiş halde bir an önce yemeklere yumulmayı beklerken kankuşum Zeynoş tutturdu, “Vanda’dan sipariş ettiğim özel sandaletlerimi alacağım önce” diye... “Hay senin sandaletine, açlıktan ölüyoruz burada!” diye söylene söylene peşinden giderken Vanda’nın kapısından girince bir anda yemeği falan unuttum! Malum güzel bir alışveriş, kadın kısmı için yemekten önce gelir! Etrafta çeşit çeşit sandalet, aksesuar ve deri kıyafetler var. Her biri o kadar güzel ve farklı ki hangi birine koşacağımı şaşırdım yeminle!
Vanda dünyası
Burası bir atölye-dükkan. O kadar sevimli bir yer ve bakacak o kadar çok ürün var ki girince çıkmak istemiyorsunuz. Üstelik asıl bomba haber şu; Vanda’da her şey kişiye özel yapılıyor. Gelip istediğin sandaleti anlatıyorsun ve Vanda’nın sahibesi Işıl Ekesan sihirli elleriyle, gözünün önünde ‘sadece sana özel’ bir sandalet hazırlıyor. Zeynoş‘tan “Hani karnın açtı hadi yürü!” azarını işite işite bir saat bakındım Vanda‘da. Türkbükü sahilinde ve Maki’nin içinde iki satış yeri daha varmış ama bence Gümüşlük’teki atölye-dükkanı mutlaka görmelisiniz hanımlar!