Survivor, yine tüm görkemiyle başladı. Yarışmacılara gelince kimi, ilk günden parladı, kimi, sönük kaldı
Survivor; yarışmacılarına bambaşka bir hayat sunuyor; hem kendinle yüzleşiyorsun, hem sınırlarını zorluyorsun, hem de orada yaşadığın zorluklar döndüğündeki hayatının kıymetini bilmene, kendini şanslı hissetmene sebep oluyor. Bir anda tüm Türkiye’nin tanıdığı bir şöhret olmak ve önünde açılan sayısız fırsat kapısı da cabası! Acun Ilıcalı yaptığı işlerde sadece kendi kazanmıyor, dokunduğu herkesin hayatını kökten değiştirip yeni ufuklar açıyor.
Survivor, yine tüm görkemiyle başladı. Yarışmacılara gelince kimi, ilk günden sıyrılıp parladı, kimi, sönük kaldı. Şöyle ki;
Ünlüler:
Doğukan Manço: Bu kez Survivor izlemeye taraflı başladım zira Doğukan hayatımın vazgeçilmez dostlarından. Onu izlerken bildiğim bütün duaları sıralıyorum. Hele annem “Ah çocuğum, ah Doğukan’ım” diye bizimki her yarıştığında kendinden geçiyor!
Para, ihanete uğramanın telafisi olamaz ama esaslı bir ‘caydırıcı’ olabilir
Kocasının metresine 100 bin liralık tazminat davası açan kadın mahkemeden çıkan, “Evli erkekle ilişkiye giren kadın, kocanın ‘sadakatsizlik’ eylemine ortak olmuştur. Davalının sorumluluğu, ahlaka aykırılık nedeniyle gerçekleşen ‘haksız fiil’den kaynaklanmaktadır’’ kararıyla; yedi bin liralık tazminat almaya hak kazandı. Valla tuttum bu kararı!
Tabii ki para, ihanete uğramanın ve dağılan bir yuvanın telafisi olamaz ama esaslı bir para cezası verilse, hem aldatılan kişinin biraz olsun yüreği soğur, hem de evli insanlarla birlikte olmayı düşünenlere ‘caydırıcı’ bir gözdağı verilmiş olur.
Eskiden evli insanlarla birlikte olanlar toplumdan dışlanır, yüzlerine bakılmaz, yalnız bırakılırdı. Şimdi hepsi göğsünü gere gere ortalıkta dolanıyor, hiç utanma çekinme kalmadı, kimse de çıkıp demiyor ki “Sen ne utanmaz ne arsız şeysin!”
Bu köşedeki ilk yazımı hatırlıyorum; başlığı ‘Dejenerasyon had safhada’ydı. ‘Had safha’ bile hafif kalmaya başladı giderek...
NELERE KIZIYORUZ?
* Kadına şiddet konusundaki hata ve çelişkileri ortaya çıkınca “Beni anlayacak kapasitede gazeteci yok” diyen Hülya Avşar’a...
‘Kendi Kutup Yıldızını Bul’ kitabında okudukça size yol gösteren ve kendinizi şanslı hissetmenizi sağlayan hikayeler var
Havaların güzelleşmesi bende başlı başına bir mutlu olma sebebidir aslında... Ama bu kez öyle olmuyor. Bir keyifsizliktir almış başını gidiyor bende. Bu kadar sevdiğimiz insana üst üste veda etmek de ruhumu kararttı bu sene.
Kendimi odaya kilitleyip, telefonumu kapatıp, dış dünyayla bağlantımı kesesim var! Ama bunu yapıyor muyum? Tabii ki hayır! Zira hayata mola vermek diye bir şey imkansız! Hemen tatsız ve moralsiz anlarımın kurtarıcısı kitaplarıma sarılıyorum. Okuyorum, okudukça gaza geliyorum ve uçuşa geçiyorum tekrar.
İşte o kurtarıcılardan biri de Nüvide Gültunca Tulgar’ın ‘Kendi Kutup Yıldızını Bul’ kitabı.. İçinde okudukça size yol gösteren ve kendinizi şanslı hissetmenizi sağlayan hikayeler var. Sadece kitabın başındaki Dr.Wayne Dyer’a ait ‘Çukurun dibinde bile olsanız, yıldızlara bakmak gibi bir seçeneğiniz vardır’ cümlesi dahi hayatımızı yönetme seçeneklerinin bizim kontrolümüzde olduğunu apaçık ortaya seriyor ve aklı başa getiriyor.
Tulgar’ın ‘kendi kutup yıldızını bul’ kitaplarını mutlaka okumalısınız, en çok etkilendiğim cümlelerden
Müslüm Gürses’in hatırasını saygıyla anacak yerde “Hastane ölümünü geç açıkladı, ölüm sebebi hastane mikrobu, hastane 1 milyon lira fatura çıkardı” gibi konularla uğraşıyoruz. İddiaları, hastanenin yönetimine sordum. İşte adım adım Müslüm Baba’nın hastane gerçeği
HASTANE YÖNETİMİ TATLISES’E KIZGIN
İbrahim Tatlıses’in “Baba bir hafta önce vefat etti, hastane bunu sakladı. Akciğerden falan değil resmen yoğun bakımda kaptığı mikroptan öldü” şeklindeki şoke eden açıklaması; aylarca tüm imkanlarını Gürses için seferber eden ve yaşaması için büyük çaba sarfeden hastanenin haliyle tepkisini çekmiş: “Memleket o hale gelmiş durumdaki en beğenilen bilim danışmanı İbrahim Tatlıses... Bir ölüm yedi gün boyunca nasıl saklanır? Eşi Muhterem Hanım ve menajeri, son ana kadar hep yanındaydı. Sanatçı açıkladığımız tarihte vefat etti” diyorlar. Tatlıses’i referans göstererek soru önergesi verilmesine de anlam veremiyorlar.
MİKROP KAPTI MI?
“Müslüm Gürses tamamen steril ortamda tedavi edildi. Önce karaciğer yetmezliği, sonra böbrek yetmezliği çıktı. Ardından bağırsak tembelliği başladı. Kolonoskopi yapıldı. Tüm bunların üzerine son olarak akciğer problemi eklendi.
Nil Erkoçlar’ın Rüzgar olma süreciyle ilgili çok yazılıp çizildi. Bu genç insanı artık rahat bırakmak gerekiyordu ki büyük darbe Erkoçlar’ın doktorundan geldi. Kendisi Hipokrat Yemini etmedi herhalde
Fotoğraf, Hürriyet Gazetesi’nden alınmıştır.
Nil yeni adıyla Rüzgar, ortaya çıktı ve 26 yıl boyunca bir erkek ruhuyla kadın bedeninde yaşamanın ona ne acılar çektirdiğini açıkyüreklilikle anlattı. Hikayesini Türkiye’yle paylaşması, en az bütün hayatını değiştirecek kararı kadar büyük cesaret isteyen bir adımdı. Ve zaten çok zorlu bir süreçten geçen bu genç insanı artık rahat bırakmak gerekiyordu.
Tam da bu hassas noktada Erkoçlar’a en büyük darbe en beklenmedik ve en olmayacak yerden geldi. Erkoçlar’ın kendini ellerine teslim ettiği doktoru, Erol Köse’yi arayıp cinsiyet ameliyatının henüz yapılmadığını söylemiş. Konuyla ilgili medyada çıkan hiçbir haberde doktor Hanife Hanım’ın adı geçmediği için kendisinin kamufle edilmeye çalışıldığını düşünmüş ve gerçeği açıklamaya karar vermiş! İnanası gelmiyor insanın!
Kendisi Hipokrat Yemini etmedi herhalde. Her ne olursa olsun hastasının özel bilgilerini hiç kimseyle paylaşmaması gerekirken bütün Türkiye’ye ilan etmesi hangi
‘Aldatma geni’ni araştıran bilimadamlarına söylendiğim yazımın mürekkebi kurumadan (klavyedeki harflere basarak ‘mürekkebi kurumadan’ yazmış olmam da garip tabii ama lafın gelişi işte!) yeni bir ‘aldatma yorumuyla’ sarsıldım!
Pelin Körmükçü “Aldatılan milyonlarca kadın var. Kimse ‘Benim kocam aldatmaz’ demesin. Hayvanlar dahil bütün erkekler aldatıyor. Doğanın kuralı bu” demiş.
Gelin olmaya hazırlanan bir kadının aldatılmayı baştan kabullenmiş olması, acınacak bir durum...
Hadi sen kendi kocana bu yolu açıyorsun da senin gibi düşünmeyen kadınların günahı ne? Fikirlerini herkes kendine saklasın! Erkekleri genellemek de ne demek üstelik? Her koyun kendi bacağından asılır!
Bu hayat erkeklere mi güzel?
Yakın bir erkek arkadaşım da “Bir erkeğin gecelik ilişkisi aldatma sayılmaz. Bunu baştan kabul et! Erkekler egoları için, farklılık için bunu yaparlar.
Ece Erken bir kadın olarak biraz ‘empati’ yapmalı. Neticede eski eşinin hamile eşi için katlanılması çok zor bir durum var ortada. Yıllardır Erken’in eski kocasını dinlemekten gına geldi, bitsin bu kâbus!
Ece Erken‘in eski eşi yeniden evlendi ve çok da tatlı, hanım hanımcık, güzel bir karısı var. Üstelik de hamile. Hamile kadınların değişen hormonlar yüzünden duygusallıkları tavan yapıyor malum; Ece Erken‘in çıkıp da; “Eski eşim beni takıntı yapmış, evlendiği gün benden vazgeçmeyeceğini söyledi, Miami’de benim huzurumu kaçırdı vs” şeklinde genç bir anne adayının canını sıkacak açıklamalar yapması çok yanlış. “Bence karısının da haberi var” diyerek bir de diğer hanımı ‘Kocasının başka bir kadının peşinde olmasını kabul eden bir kadın’mış gibi zan altında bırakıyor.
Olayın iç yüzünü bilemeyiz tabii ama ne sebeple olursa olsun bir kadın olarak biraz ‘empati’ yapması lazımdı. Üstelik karşı tarafın elinde kullanacak bir ‘ekran gücü’ yok ve muhtemelen de magazine malzeme olmak, olayı uzatmak istemediği için sessiz kalmayı tercih ediyor. Ne de olsa reklam yapmaya, haber olmaya ihtiyacı yok!
Neticede hamile eş için katlanılması çok zor bir durum var ortada, bu olayda sadece bunu
Özge Ulusoy’un “Aldatma geni varmış” tweet’inden sonra ihanete son derece karşı bir Hayalet olarak ufak bir araştırma yaptım. Gördüm ki canını sevdiğimin bazı bilimadamları, insanoğluna faydalı çalışmalar yapmaları gereken vakti aldatmayı genlere bağlama gibi ulvi bir konuda harcamışlar
Valla ne iyi oldu; artık aldatan taraf “Benim suçum yok, genlerim suçlu” diye dalgasını geçip bunun kanıtını bile sunabilecek. Zaten gerek kendi çevremde, gerek haberlerde gördüğüm ihanet vakaları beni ziyadesiyle geriyor; bir yandan birlikte olduğu kişiyi ölesiye seven bir portre çizenler, öbür yandan onu aldatmakta hiç bir sakınca görmeyebiliyor. Eee, ne anladım ben senin sevginden?
Aldatmıyorum ya daha ne!
“Benim için ne yaptın?” sorusuna “Seni hiç aldatmadım” cevabını vererek bir ilişkinin temel sorumluluklarından birini karşısındakine yapılan bir lütuf, ilişki için sarf edilen bir çaba olarak algılayanlar da var. “Aldatmıyorum ya daha ne bekliyorsun?” şeklindeki bakış açısı, tüm saçmalığına rağmen ‘hem severim, hem aldatırım’dan daha iyi yine de!
İnsanın sevdiği, inandığı, güvendiği, hayatını paylaştığı kişi tarafından ihanete uğraması can acıtan bir durum. Ne genler, ne de