Nur Yerlitaş’ı sevmeyen, ona bayılmayan kimseyle karşılaşmadım henüz. Hepimizdeki ‘Nurella’ aşkı almış başını gidiyor! Rol aldığı Yedigün reklamını izlemeye doyamıyorum, o kendine has tavrıyla o kadar tatlı ki... Kampanyanın başarısını kutlamak için Nurella adına, İstanbul’un gözde restoranlarından ‘La Petite Maison’da parti düzenlendi geçen perşembe... Partiden notlara gelince:
* Reklamda Nurella, Yedigün’ün yeni meyvesini seçmeye çalışıyor biliyorsunuz. Buna uygun olarak, partinin hemen girişinde ikram edilen erik, karadut ve şeftali tabaklarından birini seçmemiz istendi.
En sevdiğim meyve olan ve vakti gelene kadar aşerdiğim yeşil eriği görünce dünyam durdu! Benim oyum eriğe, inşallah o seçilir...
* ‘İşte Benim Stilim’ ekibi geceye tam kadro katıldı. Artık gerçek bir aile oldukları için Nurella’yı özel gecesinde yalnız bırakmadılar. Pastayı Nur Yerlitaş, Kemal Doğulu, Öykü Serter, Uğurkan Erez ve İvana Sert birlikte kesti.
* Kemal Doğulu’nun altına spor ayakkabılarla giydiği takımın sıra dışı şıklığını görmeniz lazımdı. Kendisi yakışıklılığının üzerine bir de tarzını konuşturunca insan öylece bakakalıyor!
Bu arada yakında çıkacak olan yeni şarkılarını
Bizim memlekette başarılı olan kişi ve yapımları bekleyen iki kaçınılmaz deneyim vardır! Birincisi; o başarının paçasından tutup aşağı çekmek için el birliğiyle uğraşan ve yapılan işi küçümseyen insan topluluklarıyla yüzyüze kalmak... İkincisi; kendi yaratıcılığı olmayıp, yapılan işi taklit ederek aynı başarıyı yakalayacağını sanan ‘kopyala yapıştır’ tiplerle yüzleşmek. Bu saydıklarımdan nasibini alan kişilerin en önünde de Şahan Gökbakar geliyor.
Yarattığı ‘Recep İvedik’ karakteriyle çektiği filmlerin her biri milyonlarca kişiyi sinema salonlarına koşturuyor, gişe rekorları kırıyor, yani belli ki milletçe sevmişiz ‘Recep İvedik’i... Ben de serinin hiçbir filmini kaçırmadım, hepsinde de gülmekten, eğlenmekten iflahım kesildi! Takdir edersiniz ki hepimizin kafasındaki onlarca stresi, düşünceyi bir kenara koyup sadece gülmeye ihtiyacı var.
Aman efendim sen misin bu kadar büyük bir başarı yakalayan? Yaptığı işin arkasında her daim dimdik durdu o ayrı ama uğramadığı hakaret, duymadığı aşağılayıcı eleştiri kalmadı Gökbakar’ın... Bu arada o hakaretler sadece ona da değil, ‘Recep İvedik’e bayılan benim gibi milyonlarca kişiye de gidiyor. Hadi ‘başarıyı çekememe’ çok alışkın
Güzelliğiyle her daim konuşulan Nebahat Çehre: “Estetik oldum ama mimik çizgilerime dokundurtmadım. Oyunculuk için mimik önemli, çehrem değişmemeli” dedi.
Tanıdığım 7’den 70’e istisnasız herkesin hayran olduğu, biz kadınların “idol” olarak gördüğü Nebahat Çehre bu büyük sevgi için “Beni ödüllendiriyorlar, çok mutluyum” dedi. Sadece Türkiye’de değil Ortadoğu ülkelerinde, rol aldığı ‘Kanlı Ocak’ filmiyle Azerbaycan’da da sevgi seliyle karşılanıyor; o milyonların kalbine taht kuran ‘Valide Sultan’ımız... Çehre tüm içtenliğiyle sorularımı yanıtlarken gözlerimi bir an olsun ondan alamadım, hayatım boyunca gördüğüm en zarif, en güzel ve en tatlı kadın. Enerji saçan gözleri parıl parıl parlıyor, usta oyuncuya hayran olmamak im-kan-sız!
Rol aldığınız Azeri yapımı ‘Kanlı Ocak’ filmini sizden dinleyelim. Orada büyük ilgi gördünüz...
Azerbaycan’ın bağımsızlık hikayesini ve bir annenin çocuklarıyla duygusal ilişkisini çok sıcak bir şekilde anlatıyor. Biri KGB’li, diğeri ülkesi adına savaş veren iki kardeşin arasında kalan bir anne rolündeyim. Film için bana yaşlandırma makyajı yapıldı, dizilerde gördüğünüz anne rollerimden çok farklıyım. Bu filmde olmaktan mutluluk ve
S evgililer Günü’ne bir hafta kala yine ortalık coşmuş vaziyette! Mail kutumdaki ‘Sevgililer Günü’ne özel organizasyon ve ürün tanıtımlarının yapıldığı mesajlardan, söylemesi çok ayıp ama böğürmek üzereyim! Anneler Günü, Babalar Günü ve Sevgililer Günü’nü son derece manasız ve antipatik bulduğumu her daim söylemişimdir. Annesi, babası olmayanların gözüne gözüne sokulan, onlara kendini kötü hissettiren günler empatiden uzak kanımca! İlla cümle alem kutlanacak bir gün şart mı? Herkes içinden geldiği anda anasına, babasına sevgisini gösterebilir.
Sevgililer Günü’ne gelince o tam saçmalığın daniskası! Romantizmden uzak bir tip olduğumdan mıdır nedir etraf kırmızı kalplerle süslendi mi bana afakanlar basıyor! İnsanlara para harcatmaktan başka ne işe yarar bu gün sorarım size?! Benim ilişkideki değişmez şartlarımdan biri; Sevgililer Günü’nü kutlamamaktır, hatta o gün görüşmeyelim mümkünse!
Davran’ın ‘Yalnızlar Gecesi’!
Hayatım boyunca aklımda yer eden tek bir Sevgililer Günü oldu, o da zeki fikirleriyle ünlü başarılı işletmeci Mehmet Davran’ın organize ettiği ‘Yalnızlar Gecesi’ydi! O kadar iyi düşünülmüş ve ultra eğlenceli bir partiydi ki, gelmiş geçmiş en eğlendiğim
Bazı insan tipleri var ki görmeye dahi tahammül etmek zor. Liste uzayıp gider ama başlıcalarını paylaşmak isterim dostlar...
- Buz gibi havada bile saatlerce oradan oraya haber peşinde koşturan emekçi magazin muhabirlerine ağzını büze büze “Çocukluuuaaaarrr” diye hitap eden bazı ünlüler! Hadi yaşı büyük ünlülere lafımız yok, onlar yıllar içinde muhabirlerle aile gibi oluyor ama yeni yetmelerin koskoca adamlara “Çocuklar” demesi saygısızlıktan başka bir şey değil!
- Sevgili bulunca ortadan yok olan arkadaşlar! Bazıları sevgilisi olunca kendine ait hayatının kapısını kilitleyip gidiveriyor. Karakter eksikliği kanımca...
- Statü atlamayı hazmedemeyip şımarıverenler... Şef garsonken son derece sempatik olup, kulüp işletmeye başlayınca burnu Kaf Dağı’nı delip geçen arkadaş son dönemde herkesin dilinde misal.
- Yalan söylediği anlaşılınca utanmak yerine saygısızlaşıp üste çıkmayı deneyenler... Fazla diyecek bir şey yok, komiksiniz!
- Kendini ‘kusursuz bir insan’ modeli olarak tanıtıp, gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için karşısındakinin sevgisini kazanmayı bekleyenler... Herkes en başından neyse o olsun bir zahmet, yormayın bizi!
16 yıldır Şubat'ı sevmiyorum ben, Barış Manço'nun aramızdan gittiği ayı takvimden silmek isterdim... O'nun hayatımdaki yerini, anlamını, kıymetini ifade etmem olanaksız...
Manço'yla olan bu fotoğrafımızda gözlerimin mutluluktan nasıl parladığına bakın, o beni kucağına alana kadar ağlıyordum halbuki, ailece Altınoluk'taki yazlığımıza geldikleri tatilden dönüyorlardı o gün ve ben ayrılmak istemiyordum... Aldığım her nefeste Barış Manço'yu sevmeye, özlemeye, anmaya devam edeceğim, aynen aramızdaki milyonlarca Barışsever'in yapacağı gibi...
Barış Manço vapuru yarın sabah 10:30'da Kadıköy İskelesi'nden hareket edip Kabataş İskelesi'ne uğrayacak ve "Barış şarkıları" söyleyerek onunla buluşmaya Kanlıca'ya gidilecek... Eğer fırsatınız varsa bu çok özel günü kaçırmayın, onunla şarkılarda hep buluşuyoruz ama yarın bir başka... Eminim sevenlerini bir arada görmek onu mutlu ediyordur. Sonsuza kadar, her nefeste Barış Manço...
EĞLENCE PROFESÖRLERİ: ÇÖTELİ VE TAİ!
Geçen çarşambaaşkusu Taylan'la planımız, Jolly Joker'de Yıldız Tilbe'yi dinleyerek efkarlanmak, kendimizi bunalımlara sokupaşk acısı çekmekti! Bir aradayken en can sıkıcı durumlarda bile yaşadıklarımızla dalga geçip
Memleketim Adana’da zavallı bir ayı, tutsak edildiği zincirlerinden kurtulup sirkten kaçmış, şehrin içinde bir oraya bir buraya şaşkın şaşkın koşturuyor... İnsanlar ondan korkuyor ama o ayının nasıl bir korku yaşadığını düşünen yok! Sonunda görevliler savunmasız hayvanı yakalıyor ve ‘zindan’ına, yani insanların eğlenmek için gittiği ‘sirk’e geri döndürülüyor. Görüntüleri izlerken ağladım, sirk denen illet hayvanlar için bir işkence kampından başka bir şey değil!
Çocukken bir kere gitmiştim, daha o küçük yaşımda bile en ufak keyif almamış, hayvanlar için üzülmüştüm. Hatta gösteri sırasında gizlice sahne arkasına gidip hayvanları kurtarma planları yaptığımı hatırlıyorum! O oldu, bir daha ‘sirk’ kelimesini duymak bile istemedim!
Perde arkası vahşet!
“Vaay bu aslan çemberin içinden nasıl atlıyor, bu filler nasıl amuda kalkıyor, ayılar nasıl iki ayakları üzerinde uzun uzun dans ediyor?” diye heyecanla izlenen gösterilerin perde arkasını hiç düşündünüz mü? Öyle sevgiyle, özenle falan eğitilmiyorlar. Doğal hayatlarından koparılan o masum canlar zincirlerle bağlanarak, küçücük kafeslere hapsedilerek, daha yavruyken kırbaçlanarak, dövülerek, elektrik verilerek,
TV8’e transfer olan ‘Öz Bu Tarz Benim’inw eski kanalında dekoruna, müziğine kadar aynı formatla aynı program başladı. Zaten reytingler “Taklitler aslını yaşatır” tezini doğruluyor da, taklitin bile bir sınırı olmalı!
Nur Yerlitaş’ın yarattığı ‘mavi kuşlar fenomeni’ni biliyorsunuz, bir yarışmacıyı beğenince önünde duran seramik kuşları havaya kaldırıyor... Tarz bulmayınca cilveli cilveli “Kuşlar öldü” diyor, o kadar sempatik ve ‘ona özgü’ bir olay ki! Show TV’deki bir jüri üyesi de önüne baykuşları koyup onları kaldırıp indirmesin mi! Bu kadarı da fazla! Bir tek Nur-ella’nın ‘ella’sını kendi ismine ekletmediği eksik kalmış, unuttu zahir!
Öykü Serter’le özdeşleşen selam verme hareketini de Ebru Akel’de gördüm sanki! Yarışmacılarda zorlama ötesi bir tartışma hali gördüm sanki! Tüm bunlar komik sanki!
Bir de 19 yaşındaki genç kızın üstüne “Hadsiz, fütursuz” gibi kelimeler de kullanarak bir geldiler - ki yorumlarını kimseyi kırmayacak şekilde yapan ve ortama sempati katan tek kişi olan Chloe hariç - ağzım beş karış açık kaldı. Eleştiriyle hakaret arasındaki çizgiyi iyi tutturmak lazım, kimsenin ne hata yaparsa yapsın küçücük bir kızı milyonlar karşısında küçük düşürmeye