Çocukluğumun ünlü kahramanı He-Man; “Gölgelerin gücü adına, güç bende artık!” diyerek gücünü gölgelerden alıyorsa, biz dövme tutkunlarının gücü de kesinlikle vücutlarımızda taşıdığımız dövmelerden geliyor! Dövmelerimin her birinin bana ayrı enerji ve güç verdiğine inanıyorum hakikaten. Türkiye’nin en ünlü dövme sanatçılarından Mehmet Berge ani bir kararla evlenip Bodrum’a yerleşince, stüdyosu ‘Berrge Tattoo’yu da Yalıkavak’a taşıyınca; elimde uzayıp giden ‘yaptıracağım dövmeler’ listemle arkasından öylece bakakalmıştım!
Birkaç gün önce ‘Berrge Tattoo’nun İstanbul’da yeniden şube açtığını öğrendiğimde sevinçten havalara uçtum yeminle! Ömür boyu taşıyacağınız o dövmeleri herkese teslim edemezsiniz, gerçekten güvenmeniz, inanmanız lazım. Mehmet Berge’nin kendisi gibi öyle sağlam bir ekibi var ki güven konusunda onlara çok bağlıyım. Etiler’de açılan yeni şubeye ışınlandım haliyle!
Hayallerinin peşinde buluşanlar
Bu stüdyodaki ekibi bir araya getiren şey, hayalleri. Mehmet Berge, Mimar Sinan mezunu, yıllarca Devlet Opera ve Balesi’nde baletlik kariyerini sürdürmüş. Okuldayken resim derslerindeki başarısı onu dövme tasarımları yapmaya yöneltmiş ve uzun zamandır da dövme dünyasının önde gelen isimlerinden...
Tanıştıktan 20 gün sonra evlendiği eşi Melissa Berge (Onların aşk hikayesine de ayrı bayılıyorum, tanıştıkları anda hayatlarını birleştirmeye karar vermişler, çok mutlular. Allah’ım bize de böyle büyülü birer aşk nasip et. Amin!) yıllarca reklam sektöründe çalışmış, aynı zamanda iyi bir ressam. Tam sektörden kopup başka maceralara yol almaya karar verdiği anda Mehmet’le tanışıyor ve asıl macerası başlıyor. Ali Selimoğlu ise Londra’da endüstriyel tasarım eğitimi almış ve yat tasarımı yapıyormuş ancak bu meslekte aradığı mutluluğu bulamayınca kalbinde yatan dövme sanatına yönelmiş. Bu ekibin sadece yaptıkları dövmeler değil, hikayeleri de beni etkiliyor. Her şeyi bir anda silip hayallerinin peşinden gidecek kadar cesur insanlar olarak birer ilham kaynağı üçü de... Eh bu üçlüyü bulmuşken, dövme sayımın hızla artacağı kesin!
TEOMAAAAN!
Lisede her sabah sınıfa girerken “Günaydııın” demezdim ben, “Teomaaan” diye haykırırdım! O günden bugüne bendeki Teoman aşkı hiç değişmedi. Perşembe akşamı yılların ritüeli olarak tüm Teoman aşıkları toplandık yine Harbiye Açıkhava’da.
Hani büyüdün, koca kadın oldun bir ağır takıl değil mi?! Yok, yine bağırarak şarkılarına eşlik etmekten sesi kısılan, bir an yerinde duramayan, her şarkı sonunda “Teomaaan” diye haykıran o liseli halime dönüyorum onu görünce! Artık nasıl bir kendimden geçtiysem, konser çıkışı yüzüklerimin hiçbiri yoktu, hepsi uçmuş gitmiş! Ee, Teoman efsanesini sevmek de bu coşkuyu gerektirir!
Bu arada iki koltuk yanımda oturan Teoman’ın annesinin; tek bir an gözünü ayırmadan gururla oğlunu izleyişini görmeliydiniz. O kadar tatlıydı ki... “Analar neler doğuruyor” diye tezahürat yapanlar oldu, bu sözün tam yerinde kullanıldığı bir akşamdı!