Yeşilçam filmlerinde içkiye, gazoza ilaç atarak kadınların tuzağa düşürüldüğü zamanlarda, annelerin büyük korkularından biri de şuydu: “Aman yavrum yediğine içtiğine dikkat et, içine ilaç atarlar!” Bugüne baktığımızda ise ‘içkiye ilaç atma mevzusu’ masum kalmaya başladı! Teknolojiyle birlikte korkular da boyut değiştirdi.
Ünlü bir oyuncunun genç yaştaki kızı, “Cinsel içerikli fotoğraflarını sosyal medyada yayarım” diye tehdit ediliyor mesela... Bunu yapan da genç kızın eski sevgilisinin bir arkadaşı... Eski sevgili, özel fotoğraflarını kendi arkadaşıyla paylaşmış! Geçmişte erkekler değil görüntü paylaşmak, sevgilisiyle yaşadığı özel anlardan bahsetmez, konuşmayı ayıp sayarlardı. Şimdi ise utanmazlık ve karaktersizlik revaçta! Bir kadın, hayatını paylaştığı erkek arkadaşına güvenmemeli yani... Her an ‘Yarın öbür gün ayrılırsak, elinde bana karşı kullanabileceği şeyler olmamalı’ diye düşünüp ona göre hareket etmeli.
Gerçi dikkatli davranmak da yetmiyor ki! Montaj ve photoshop’la da insanların hayatını karartmaya çalışanlar çıkabiliyor.
Bakınız Şeyma Subaşı’nı karalamak, videolarına yapılacak ses montajlarıyla iftira kampanyası planlamak suçuyla bir ‘çete’ yakalandı! Yemeyip
Oscar’da ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ aday adayı olan ‘Ayla’ya gitmemek için epey direndim çünkü çok etkileneceğimi tahmin ediyordum ama bu kadarını inanın beklemiyordum. İlk saniyesinden itibaren yakalıyor izleyeni ve film boyunca tek bir an bile sıkılmıyor, gözünüzü perdeden alamıyorsunuz.Kore Savaşı’na katılan Türk askerlerinden Astsubay Süleyman Dilbirliği’yle, savaşın ortasında ailesini kaybetmiş halde, korku içinde bulduğu ve Ayla adını verdiği Koreli küçük kızın gerçek hikayesinden uyarlanması, kahramanlarının hâlâ yaşıyor olması etkisini daha da
çok arttırıyor.
Süleyman Astsubay rolünde İsmail Hacıoğlu ve filmin tüm duygusallığı içinde izleyiciyi beklenmedik anlarda güldüren Ali rolünde Ali Atay’ın performanslarını anlatacak kelime bulamıyorum! Her ikisi de dünya çapında oyuncular olduklarını filmin her anında ispatlıyorlar. Murat Yıldırım kendi rolünde harikalar yaratıyor. Filmin büyük bölümünde konuşmadan sadece mimikleriyle, bakışlarıyla Ayla’ya hayat veren çocuk oyuncunun performansı muazzam... Usta sanatçılar Çetin Tekindor, Meral Çetinkaya ve Altan Erkekli’yi izlemenin tadı bambaşka... Oyunculukların hepsinden bahsetmeye kalkarsak sonu gelmez, değerli isimlerden
Bundan birkaç sene önce Altın Kelebek Ödül Töreni’nde sahneye çıkan Serhat Hacıpaşalıoğlu’nu izlerken kardeşim şöyle demişti: “Eh yabancı adamın hali başka oluyor, inanılmaz bir performans!” Türk olduğunu söylediğimde önce inanamamış sonra da; “Eğer Amerikalı olsaydı Hollywood Bulvarı’ndaki Şöhretler Kaldırımı’nda kesin yıldızı olurdu! Ama bizim memlekette onun yaptığı sanatın değer görmesi zor, hem fazla kaliteli, hem de herhangi bir polemiği, rezaleti yok!” demişti. Vallahi söylediklerine katılmamak elde değil, bizi bugüne kadar Avrupa’da büyük başarılara imza atarak temsil eden Serhat’ı şimdiye kadar Türkiye’de tanımayan kimse kalmamış olmalıydı.
Bir başka ülke adına Eurovision’da yarışan ilk Türk sanatçı olan, şarkıları Almanya, İngiltere, Yunanistan ve İsveç gibi birçok ülkede uzun süre müzik listelerinin zirvesinde kalan, gittiği her ülkede hayranlıkla karşılanan Serhat; şimdi de Amerika’nın efsanevi sanatçılarından Martha Wash’la bir düete imza atarak yine ulaşılması zor bir ilki gerçekleştirdi. Bu ortak çalışmanın hikayesine gelince... Uluslararası bir sanatçıyla düet yapmayı planlayan Martha Wash; isim arayışındayken karşısına Serhat’ın Eurovision performansı çıkıyor.
Avrupa
Geçen yazımda yeni sezonun fark yaratan dizilerinden biri olarak ‘Siyah Beyaz Aşk’tan bahsetmiştim. Ne kadar beğendiğimi anlatırken az bile yazmışım. Başroldeki Birce Akalay ve İbrahim Çelikkol’un harika performanslarına değinmemişim. İnandırıcılıktan ışık yılı kadar uzak, yapaylığı ve zorlama oyunlarıyla şoke eden bazılarının, neredeyse elle tutulur başarısızlıklarına rağmen hâlâ ekranda kendine yer bulduğunu gördükçe; Akalay ve Çelikkol gibi bu işin hakkını veren ‘sanatçıları’ izlemenin değerini daha çok anlıyorum bir izleyici olarak.
Reytingleri istenen seviyede olmadığı için ‘Siyah Beyaz Aşk’ın kaldırılacağı konuşuluyor birkaç gündür. Reyting savaşlarının; yarattığı heyecanla su gibi akan kaliteli bir yapımı bir anda yutuverme ihtimali üzücü, dün yeni bölüm fragmanı yayınlanınca derin bir “oh” çektim valla! Reytingler sadece dizi ve programların değil, izleyicinin de korkulu rüyası oldu artık. Keşke hangi yapımın kalıp, hangisinin gideceğine karar veren bir ‘kalite tespit kurulu’ olsa!
Bu arada Sina Koloğlu’nun köşesine taşıdığı; bir milletvekilinin ‘şiddet görüntüleri nedeniyle’ dizinin yayından kaldırılması için RTÜK’e başvurduğu haberi ayrı bomba! Dizilerdeki şiddetin
Birce Akalay ve Özge Özpirinçci, çok severek izlediğim kadın oyuncuların başında geliyor... O yüzden tabii ki yeni başlayan dizilerini kaçırmadım. Akalay’ın İbrahim Çelikkol’la başrolü paylaştığı ‘Siyah Beyaz Aşk’, beni tam anlamıyla ekrana kilitledi. Daha jenerikte yaptıkları tango performanslarından bile dizi belli ediyor farkını...
Yeni bölümün gelmesini beklemekte zorlanıyorum, sıra dışı konusu büyük heyecan yaratıyor. Karanlık işlerin adamı Ferhat’la tehdit edilerek evlenmek zorunda kalan Aslı doktorun nefret dolu ilişkisi, nasıl aşka dönüşecek, çok merak ediyorum.
Bizi çok değişik bir aşk hikayesinin beklediği kesin. Bu arada Çelikkol dövüş sahnelerinde çok iyi, çok gerçek. Dizinin müziklerine de bayıldım.
Gerçek hayatı yansıtan bir hikaye
Özge Özpirinçci’nin ‘Kadın’ dizisini; canlandırdığı karakterin yalnız ve çocuklu bir kadın olarak yaşadığı zorluklar, haksızlıklar ve uğradığı tacizler karşısında kendi kendime söylenerek, isyan ederek izledim. Kimsesi olmayan ve maddi zorluk yaşayan kadınların gerçek hayatta başına gelebilecekleri birebir yansıttığı için; yeri geldi nefesim daraldı, kalbim sıkıştı izlerken... Muazzam oyunculuğuna yine öylece bakakaldım. Her iki yapım da,
Ortalık günlerdir Eyüp Belediyesi’nin sokak köpeklerini öldürdüğü haberiyle çalkalanıyor. Görüntülere bakamıyorum, insan olan kimsenin yüreği kaldırmaz! Ben kedilerime, köpeğime az ilgi gösterdiğimde, yaramazlık yapana sesimi biraz yükselttiğimde, sokakta gördüğüm bir hayvanı acelem olduğu için besleyemeden yola devam ettiğimde bile vicdan azabım günlerce geçmezken; orada o masum, kimsesiz hayvancıkları topluca katlediyor olmalarına deliriyorum!
Belediyelerin görevi sokak hayvanlarını kısırlaştırmak, tedavi etmek ve yaşamalarını sağlamak iken, Eyüp Belediyesi’nin yaptığı katliam, cezasız kalmamalı! Şu anda vicdan taşıyan herkesin gösterdiği tepki zaman geçtikçe azalıp olay unutulursa; hayvanları koruma kanununa karşı gelenlerin yanına kalacak yaptıkları. Susmayalım, unutmayalım, unutturmayalım! Konuyla ilgili kampanyaları imzalamak ve gerekli yerlere dilekçe vermek insanlık görevimizdir.
MEKAN TAVSİYELERİ
Esnaf Maslak: Ağaoğlu Maslak 1453’ün içinde açılalı henüz çok kısa zaman olmasına rağmen büyük ilgi var Esnaf’a. Genel olarak 90’lı yılların Türkçe pop müzikleri çalınıyor ve şarkı seçimleri o kadar doğru ki, isteseniz de yerinizde duramıyorsunuz! Mezeler çok lezzetliydi, hele bir
Hakkı olan terfiyi alamayınca 10 yıllık banka kariyerini bir anda bıraktı ve oyunculuk hayalinin peşinden gitti. Çaldığı kapılar yüzüne kapanınca, sosyal medyada evinden canlı yayınlar yapmaya ve skeçler paylaşmaya başladı. Zeki ve kaliteli mizah anlayışıyla herkesi gülmekten kırıp geçiren Kaan Sekban’ın adı, büyük bir hızla, dalga dalga yayılıyor. Okuyan Us Yayınları’ndan çıkan ‘Tebrikler Kovuldunuz!’ adlı kitabı en çok satanlar listesinde. Tek kişilik gösterisine öyle bir ilgi var ki, biletler haftalar öncesinden tükeniyor. ‘İlklerin adamı’ Kaan Sekban’ın Türkiye’nin en büyük komedyenlerinden olacağı aşikar...
Geçtiğimiz günlerde en kalabalık gösterinize çıktınız. Neler hissettiniz?
Tek kişilik gösteri yapmaya başladığım mayıs ayından beri, İstanbul’daki yedinci gösteriydi. Daha önce küçük salonlarda sahneye çıktım, Maslak Uniq ise bin kişilikti. Biletler çok önceden bitti, inanılmaz heyecanlandım, ayaklarım titreyerek çıktım. İki saat sahneden inmedim, ara vermedim, su bile içmedim.
Gösterinin başındaki şarkı ve dans şovunuz harikaydı. Komedi müzikali size çok yakışır...
Hayalim, kitabımın ilk yerli müzikal film olması, ‘La La Land’ gibi... Müzikal, benim hayatım. Amerika’da
Hepimizin enerjisini kaybettiği, tökezlediği, her şeye ve herkese küstüğü anlar olur ya hani... Annem hemen başıma dikilir böyle zamanlarda... “Sen vazgeçmeyenlerden olmalısın, yaşadığın tüm zorlukların ve çalışmalarının mükafatını bir gün alırsın” diye başladığı ve beni anında ayağa diktiği sözlerinde, her defasında §mutlaka bahsettiği bir kadın vardır: Nilgün Belgün.
“Kendine o özel kadını örnek al” der, “Onun iyi-kötü her şeye rağmen hiç bitmeyen neşesini, pozitif enerjisini, hayata ve işine olan tutkusunu, asla vazgeçmeyişini, dimdik duruşunu örnek al!”... İşte bu yüzden Nilgün Belgün’ün sadece sanatına değil, karakterine de hayranımdır, kendimi bildim bileli. Onunla geçirdiğim sayılı vakitlerde hep katıla katıla gülüp, eğlenmişimdir. Sadece kendisinin değil etrafındaki herkesin de mutlu ve neşeli olmasını sağlar varlığıyla...
Pazartesi akşamı beş yıldır gittiği ve her yerde kapalı gişe oynadığı tek kişilik gösterisi ‘Nilgün Belgün’le Aşk ve Komedi’yi 500’üncü kez sahneledi. Zorlu PSM’de gerçekleşen akşamda, binlerce kişiyle 41’inci sanat yılını da kutladı. 41 kere maşallah!
Tek kişilik dev kabare
Türkiye’de stand-up yapmak, ‘erkeklerin tekelinde’ oldu hep. Bu işi tekelden çıkaran