‘Kadın ile Memur’ adlı oyunu izlerken heyecanlandım, gözümden yaş gelene kadar güldüm, en sonunda ise gözlerim hüzünden yaşlandı. Oya Başar’a olan hayranlığım gökleri delmiş durumda
Oya Başar ve Kemal Kocatürk’ün rol aldığı ‘Kadın ile Memur’ oyununa nihayet gittim. Son zamanlarda beni hayal kırıklığına uğratan birkaç tiyatro oyunundan sonra bana tam anlamıyla doping gibi geldi, heyecanlandım, gözümden yaş gelene kadar güldüm, en sonunda ise gözlerim hüzünden yaşlandı. Bu değerli sanatçıları alkışlarken bütün salon aynı anda ayağa fırladı, alkışlar bitmek bilmedi, sanki ellerimizi ne kadar güçle birbirine vursak yetmedi, yetmedi!
Aldo Nikolai’nin yazdığı ‘Kadın ile Memur’un; çevirisini Muhittin Yılmaz, uyarlamasını Uğraş Güneş, yönetmenliğini ise Kemal Kocatürk üstlenmiş. Bakanlık’ta bir müsteşarın odasına girdiğinde bir kadını masasında otururken bulmasıyla başlayan oyun ilk dakikasından son anına kadar zeka, ince espri, ders dolu...
Türkiye’de geçen her gün; siyasetçilerin yaptıkları konuşmalar ve düştükleri çelişkiler bu oyuna sürekli olarak malzeme sağlayabilir. Zaten politikaya, politikacılara ve ülke gündemine dair ne varsa hepsini gülmekten bayılarak izliyorsunuz.
Hande Ataizi günlerdir manşetlerde. Oyunun başarısını öne çıkarmak yerine cüretkar sahnelerden bahsediliyor sadece. Ve tiyatro emektarlarına ayıp oluyor!
Yastıklar havada uçuşuyor, birbirlerine hırsla kafa göz dalıyorlar, adam kadını oradan oraya savuruyor, kadın adamın hassas yerlerine vuruyor tüm gücüyle, eline kocaman bir abajur geçirip kovalıyor sevdiği adamı! Bu kavga sahnesi beni gerçekten gülmekten yerlere düşürdü. (Adeta erkek arkadaşımla kendimi gördüm!) İşte tutkunun, gerçek aşkın ve dolayısıyla da kıskançlığın olduğu yerde kavga da böyle şiddetli oluyor. (Evet ben de tutkulu aşkı bulmuş bir Hayalet’im ama özenmeyin fena yorucu!)
Cihan Ünal ve Hande Ataizi’nin birbirine deliler gibi aşık ama bir arada olamayan, bir an aşktan ölürken bir an birbirini öldürmek isteyen bir çifti oynadığı ‘Özel Hayatlar’ oyunundan bahsediyorum.
Oyun seksi fotoğrafların gölgesinde kaldı
Gala gecesi sohbet ettiğim birçok kişi, bu kadar çıplaklığı tiyatro sahnesi için çok fazla olduğunu, ‘magazine oynama’ çabası sezdiklerini söylediler. Hatta “Cocuğumla gelmeseydim keşke” diyeni bile duydum. Nitekim her yerde boy boy fotoğrafları çıkmakta Hande Ataizi’nin, bu kadar soyunmasaydı yine
Son zamanlarda bu 2012 mevzusu iyice canımı sıkmaya başladı. 2012 ile ilgili kehanetler ortaya atılmaya başladığı zaman çok da üstünde durmamıştım, ama şimdi vakit iyice yaklaştı, bende ipler gerilmeye başladı! Geçenlerde kuantum ve enerji konularıyla yakından ilgilenen bir arkadaşım; “21 Aralık 2012’de güneş dört gün süreyle görünmeyecek, karanlığa gömülerek donacağız, sonra sonsuzluk başlayacak, ama korkma her şey çok güzel olacak. Artık kötülük ve savaş kalmayacak” diyerek beni dehşete sürükledi. Direkt kalpten gidebilirim!
Gerçi 2012’ye kadar kim öle kim kala, ancak Allah bilir, korkmak da manasız ama benim daha yapmak istediğim çok şey var arkadaşlar. Henüz yolun başındayız malum, bana bir 30-40 sene lazım nereden baksan!
Felaket senaryoları bitmiyor!
En çok büyük bir astronomi bilgisine sahip olan Maya’ların takviminin 21 Aralık 2012’de son bulması konuşuluyor. Ve bilimadamlarının araştırmaları, yaptıkları açıklamalar da Maya kehanetlerini destekler nitelikte olunca ben depresyondan depresyona sürükleniyorum! Alın size birkaçı:
* Güneş aktivasyonu zirve yapacak ve kutup kayması olacak. Dünya güneşten ve uzaydan gelecek her türlü etkiye açık olacak. Büyük felaketler
Petshoplarda küçücük kafeslere tıkılan hayvanların durumu içler acısı. Hayvan hakları savunucularını göreve davet ediyorum
Susayım, karışmayayım diyorum ama ticaret yapacağız diye hayvanlara çektirilen sıkıntılar dayanılır gibi değil. Son yıllarda her alışveriş merkezinde, her köşede mantar gibi biten petshoplar insanı çileden çıkarıyor. Zavallı hayvanlar doğar doğmaz annelerinden sökülüp alınıyor ve küçücük kafeslere tıkılıyor, haftalarca orada bekletiliyorlar. Geçenlerde bir petshop’ta gece çıkan yangında birçok hayvanın telef olduğu haberini okuduk. Son olarak bir petshop’ta yeni doğmuş, henüz gözleri açılmamış üç köpek yavrusunu görünce gözyaşlarımı tutamadım. Henüz anne sütüne ve sıcaklığına ihtiyacı olan hayvanlara bunu yapacakları yerde Avrupa’da bu işlerin nasıl olduğunu gidip izleseler ya! Hayvan hakları savunucularını göreve davet ediyorum, bu yerlerin hiç mi kontrolü yok?
BADE İŞÇİL’E BRAVO!
Bade İşçil’in birkaç ay önce verdiği bir röportajda söylediği “Referandumda oy mu vereceğiz? Anayasa’yı baştan sona okuyup karar vermeliyim” cümlesi ve ‘görücü usulü evlenmek’ gibi bazı inançları beni benden alsa da bu genç oyuncunun büyük bir hızla yozlaşan yeni
Seren Serengil, Gülben Ergen’i tehdit etmeyi, huzurunu kaçırmayı alışkanlık haline getirdi, Ya konuşsun ya da sonsuza kadar sussun!
Uzun süre kenara çekilip tekrar fırlamak isteyen isimlerin birbirlerine sataşarak, polemiklerle gündeme gelme çabasına alıştık, ama artık bunun da suyunu çıkardılar!
Kaç zamandır özel hayatıyla haber olmak dışında ortalarda görünmeyen Seren Serengil hem yeni bir albüm yaptı hem de yeni bir evlilik programına başlıyor. Şehrin dört bir yanına dev fotoğraflarını astırması promosyon açısından yetmiyor olmalı ki, yine ‘ezeli düşmanı’ ilan ettiği Gülben Ergen’le çatışmaya başladı.
Geçen yazımda Twitter’ın tartışmaları seviyesiz bir boyuta getirdiğinden bahsetmiştim. Klibinde giydiği tüylü çizmelerin aynısını Gülben Ergen’de görünce “Taklitçi” diye dalga geçmeye başlayan Seren Serengil, cevap gecikmeyince önce “Geçmişini açıklarım” tehditleri savurdu, sonra olayı abartarak “Doğurarak ahlaklı olunmaz” noktasına kadar getirdi (gerçi son söylediği ayrı bir tartışma konusu ama), insan yine de hayretle izliyor.
Bunları yutan yutuyor, yutmayan da “Yine başladılar” deyip geçiyor. Yine de atışmayı bu kadar rahatsız edici bir boyuta getirmek, üç çocuğu ve ailesi
Geçenlerde teknolojinin bizi götürdüğü yoldan ne kadar endişelendiğimi, cep telefonlarının nasıl hayatımızı ele geçirdiğini yazmıştım. Peki ya Twitter’a ne demeli? Hayatımıza kıyıdan köşeden, sessiz ve masumca giren Twitter virüs gibi sardı her yanı şimdi, siyasetçiler bile Twitter’dan çıkmaz oldu. Artık Twitter’ı olmayana burun kıvırıyor insanlar, sanki büyük bir eksiklikmiş gibi...
Kalbine değil Twitter’a yaz!
İnsanların tuvalete gidişini dahi paylaşacak hale gelmesi bence acınası bir durum... Ne özel hayat kaldı, ne ulaşılmazlık. Eskiden birinden hoşlandığımızda onunla karşılaşmak için fırsat kollar, uzaktan uzağa bakışırdık, tatlı heyecanlar, flörtler yaşanırdı. İnsanlar birbirine ulaşabilmek için heyecan duyardı, emek verirdi. Şimdi birini mi beğendin, adını kalbine değil Twitter’a yaz, hemen ulaş, hemen konuş, hemen buluş, hemen tüket!
Artık millet en hayran olduğu sanatçıya, ünlüye bile bir tık’la ulaşabiliyor. Bugüne kadar ulaşılmaz olan büyük starların hepsi şimdi aramızda. Twitter onları sıradanlaştırdı, ‘star’lık kavramı bu sebeple yok olacak; ya da belki oldu bile!
Tweet çak, haber ol!
Öte yandan magazinde yer almak ve her gün haber olmak için her türlü numarayı
Geçtiğimiz günlerde ünlü oyuncular, senaristler, yönetmenler ve set çalışanlarından oluşan büyük bir grubun ‘Yerli Dizi Yersiz Uzun’ protestosundan sonra RTÜK Başkanı Davut Dursun’dan yerinde bir açıklama geldi. Dursun; starların çuvalla para istemesi sebebiyle dizi sürelerinin uzun tutulduğunu anlattı. Oyuncuların aldıkları yüksek rakamların karşılanabilmesi için dizi süresi uzuyor ki araya bol reklam girsin. Zira dizinin arasına ne kadar reklam kuşağı girerse, o kadar para demek. Dizilerdeki başrol oyuncularının 20 bin - 45 bin lira arasında değişen haftalık ücretleri başka nasıl çıkacak?
Oyuncular sıradan bir çalışanın yılda toparlayamayacağı, insanların rüyasında bile göremeyeceği parayı bir ayda kazanırken, set işçileri ve emekçileriyse çok düşük rakamlara çok uzun saatler çalışmak mecburiyetinde kalıyor. Asıl şikayet etmekte haklı olanlar onlar!
Boy göstermekle olmuyor!
Set ekibi her gün erken saatte işe başlayıp uzun saatler boyunca çalışmak zorunda, oyuncu ise sahnesi olduğunda sette bulunuyor, aralarda dinlenme fırsatı oluyor. Üstelik hakikaten çuvalla para kazanıyor oyuncular; hala neyin şikayetini ediyorlar anlamak mümkün değil. Eğer set çalışanlarını desteklemekse
* Kötü enerji alınan herkesten ve her şeyden uzak durulacak, benden alan değil bana bir şeyler katan insanlarla arkadaşlık edilecek. Can sıkan kalabalıklar yerine etrafına az, ama kıymetli insan toplamak en iyisi.
* Hayallere, amaçlara konsantre olunacak, yapılan planlar için emek verip, geyik muhabbetleriyle zaman harcanmayacak. Çalış, başar, senden mutlusu olmaz!
* Aşk meşk gibi gelip geçici ve insana vakit kaybettiren konulara takılmak yok. Mutlu eden kalsın, sıkıntı veren yürüsün de ense tıraşını görelim! Aşk için moral bozma geyiğine son!
* Hayatta en önemli değer anne, baba varsa kardeş. Onlara daha fazla zaman ayırmalı, el üzerinde tutmalı, üzmemeli. Zira gerçek ve kalıcı dost onlardan başkası değil.
Günü kaçırma, bir dakikanı boşa harcama!
* Kendine yatırım yapılacak, düzenli spor ve beslenmeyle sağlıklı yaşam kurallarına sadık kalınacak, erken yatıp erken kalkılacak, gün kaçırılmayacak, bugünün işi yarına bırakılmayacak.
* Yeri geldiğinde bencil olmayı, “Hayır” demeyi de bilmek lazım. En önemlisi kendi keyfin ve mutluluğun. Kimseyi mutlu etmek için kendinden ödün