Geçenlerde teknolojinin bizi götürdüğü yoldan ne kadar endişelendiğimi, cep telefonlarının nasıl hayatımızı ele geçirdiğini yazmıştım. Peki ya Twitter’a ne demeli? Hayatımıza kıyıdan köşeden, sessiz ve masumca giren Twitter virüs gibi sardı her yanı şimdi, siyasetçiler bile Twitter’dan çıkmaz oldu. Artık Twitter’ı olmayana burun kıvırıyor insanlar, sanki büyük bir eksiklikmiş gibi...
Kalbine değil Twitter’a yaz!
İnsanların tuvalete gidişini dahi paylaşacak hale gelmesi bence acınası bir durum... Ne özel hayat kaldı, ne ulaşılmazlık. Eskiden birinden hoşlandığımızda onunla karşılaşmak için fırsat kollar, uzaktan uzağa bakışırdık, tatlı heyecanlar, flörtler yaşanırdı. İnsanlar birbirine ulaşabilmek için heyecan duyardı, emek verirdi. Şimdi birini mi beğendin, adını kalbine değil Twitter’a yaz, hemen ulaş, hemen konuş, hemen buluş, hemen tüket!
Artık millet en hayran olduğu sanatçıya, ünlüye bile bir tık’la ulaşabiliyor. Bugüne kadar ulaşılmaz olan büyük starların hepsi şimdi aramızda. Twitter onları sıradanlaştırdı, ‘star’lık kavramı bu sebeple yok olacak; ya da belki oldu bile!
Tweet çak, haber ol!
Öte yandan magazinde yer almak ve her gün haber olmak için her türlü numarayı deneyen tipler ‘kendi kendinin paparazzisi’ olmuş durumda... Magazin muhabirlerinin eskisi gibi restoran, bar çıkışlarında beklemesine de gerek kalmadı, Twitter başında oturmak yeterli...
En büyük polemikler, en ses getiren magazin haberleri Twitter’dan çıkıyor artık. Birbirine laflar Twitter’dan ‘çakılıyor’. Hele sanal ortamda kullanıcının ayrı bir rahatlığı vardır ya, nasıl olsa karşında kimse yok, daha bir özgür hissedersin kendini; işte bu rahatlık seviyenin iyice düşüp çirkinleşmesine de neden oluyor. (Özellikle birkaç isim var ki artık mide bulandırdılar!)
Ben artık bu teknoloji işinden hakikaten fena tırsıyorum, etrafımız sarıldı hâlâ uyuyoruz!
YALANCILARA TAVSİYELER...
* Asla yalan söylediğin kişiden daha zeki olduğunu düşünme, en büyük hata karşındakini aptal yerine koymaktır.
* Yalanı iki kişi söylüyorsanız söyleyeceklerinizin bir olması şart! Birbirini tutmayınca çok komik ve zavallı görünüyor!
*“Yatakta basılsan inkar et” diye bir laf vardır, teoride güzel ama pratikte herhangi bir yalanın yakalandığı zaman göz göre göre onu devam ettirmeye çalışmak yalancıyı iyice küçülten bir hareket!
* Bence erkekler yalan söylemesin, Cem Yılmaz’ın da dediği gibi bünyeleri alışık olmadığı için eğreti duruyor, anlaşılıyor.
* Yalanını karşındakine yutturduğunu sanıp da “Oh” çekenler dikkat, çoğu zaman yalanlar anlaşılır. Yüzüne vurulmaması yutmaktan değil, yalancının adam yerine konmamasındandır.
KOCANI HER GÜN ‘HAREM’E YOLLAMAK!
Halit Ergenç’i başrolünde izlediğimiz ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi Kanuni Sultan Süleyman’ı kadın düşkünü olarak gösteriyor, tarihe ihanet ediliyor, Osmanlı yanlış anlatılıyor gibi sebeplerle daha başlamadan gereksiz ve aşırı bir tepki gördü. Gördü de ne oldu; sağlam bir izlenme oranıyla yaptı açılışını...
Ben ise diziyi izlerken çoook başka yerlere gitti düşüncelerim; tarihti, ihanetti, Osmanlı’ydı geçmişim ben oraları, neticede bir dizi bu; ama kadın aklı insanı nerelere götürüyor görün! Sultan rolündeki Halit Ergenç’in dizide güzel kadınlarla dolu koca bir haremi var malumunuz... Şahsen Bergüzar Korel’in yerinde olmak istemezdim diye düşündüm. Ne kadar güzel olursa olsun, ne kadar kendine güvenirse güvensin, işin ucunda profesyonel oyunculuk da olsa kocasını her gün kendi elleriyle hareme uğurlamak hiçbir kadın için kolay bir durum değil...
Şaka bir yana bütün şikayetlere rağmen ben diziyi keyifle izledim. Kostümünden dekoruna çok emek verilmiş, özenle hazırlanmış. Nebahat Çehre’ye ve dönem kostümleri içindeki zerafetine bayıldım. Bakalım siyasetçilerin ikinci bölümü bile beklemeden pek rahatsız olduğu dizinin geleceği ne olacak?