Çok eskiden Ateş, Su, Gerçek ve Yalan büyük bir evde beraber yaşarlarmış. Her ne kadar birbirlerine nazik davransalar da aralarına mümkün olduğu kadar çok mesafe koymaya çalışırlarmış.
Gerçek odanın bir yanında oturursa, Yalan diğer yanında otururmuş. Su, Ateş’in ayaklarının altında dolaşmamaya sürekli özen gösterirmiş.
Bir gün birlikte ava gitmişler. Büyük bir sığır sürüsüyle karşılaşmışlar ve elbirliğiyle hayvanları çevirip köylerine sürmeye başlamışlar. Otlaklarda ilerlerken, Gerçek, “Hayvanları eşit paylaşalım. En hakça olanı bu” demiş. Yalan dışında herkes Gerçek’e katılmış. O, payının diğerlerinden fazla olmasını istiyormuş ama şimdilik ağzını açmamaya karar vermiş.
Köye doğru yollarına devam ederken Yalan gizlice Su’ya yaklaşmış ve fısıldamış. “Sen ateşten güçlüsün. Onu ortadan kaldır, geriye kalanların payına daha çok sığır düşsün.”
Su köpürerek, fokurdayarak ateşin üzerinden akmış ve onu söndürünceye kadar durmamış. Payına daha çok sığır düşeceğini düşünerek keyifle kıvrılıp dolanarak akmasına devam etmiş. Bu arada Yalan Gerçek’e şu şekilde fısıldıyormuş. “Bak! Gördün mü?! Su Ateş’i öldürdü! Sıcak yürekli arkadaşımızı gaddarca söndüren Su’yu arkada bırakalım.
Ilısu Barajı’nın yapımını Çevre Bakanlığı’na bağlı Devlet Su İşleri genel Müdürlüğü (DSİ) gerçekleştirecek. Ama işin ilk ayağı için gerekli için gerekli 1.2 milyar euro’yu borçlanan Hazine’dir. Bu borçla yapılacak işin yönteminin doğru olmadığına dair şüpheler var. Çevre Bakanı Veysel Eroğlu özel bir gayretle işi ihaleye çıkmadan bir Avusturyalı şirkete ve bir grup Türk müteahhide verdi. Eski bir hazine müsteşarının deyimiyle, “İhalesiz iş vermek de, ihaleye fesat karıştırmanın bir yoludur.”
Bu durumda Hazine, “İşi veren ben değilim, verilmesinin doğru yapılıp yapılmadığına bakmak da bana düşmez” diyebilir mi?
Diyebilir. Ama ikna edici olamaz.
Hazine açısından durum şudur: Hazine kendisine bir borçlanma talebiyle gelindiğinde (bu örnekte DSİ) önce Devlet Planlama Teşkilatı’na projenin “öncelikli olup olmadığını” sorar. Sonra oturur, müteahhit firmanın getirdiği kredi teklifini bankalarla müzakereye başlar. Bir işin ihaleyle yapılıp yapılmadığını doğrudan incelemek Hazine’nin görevi değildir.
“Ama” diye uyarıyor Hazine bağlantılı bir üst düzey kamu görevlisi, “İşlemlerin yasaya aykırı olduğuna dair bir işaret varsa Hazine’nin bunu ilgili kamu kurumundan sorması beklenir...
Hükümet Ilısu Barajı’nı neden ısrarla ihalesiz gerçekleştirmek istiyor? Barajı gerçekleştirecek olan Çevre Bakanlığı’na göre, proje “dış kredilidir”, bu nedenle ihale yapılmasına gerek yoktur. Bakanlık Ilısu ile ilgili bir dava Danıştay’da görüşülürken mahkemeye sunduğu dilekçede de aynı beyanda bulundu.
Ancak bu beyan doğru değildir.
Bir projenin dış kredili olması ihalesiz gerçekleştirilmesini gerektirmez. “Dış kredili projeler ihalesiz gerçekleştirilir” şeklinde bir yasa yoktur. Bakanlığın dış krediyle gerçekleştirdiği birçok barajda ihaleye çıkılmıştır.
Dış kredi Hazine’ye ve belirli bir projeye verilir, şirketlere değil. Borç devletin borcudur. Hükümetin bu borcu alıp projeyi ihaleye çıkmasını engelleyecek hiçbir neden yoktur. Paşa gönlünden başka.
Kredi açan devletler “İhale açmayın, işi de şu Türk şirketlerine yaptırın, aksi takdirde kredi yok” demezler. Onları ilgilendiren, krediyle kendi ülkelerinden mal alınması, işin bir bölümünün kendi firmalarına yaptırılmasıdır. Gerisi umurlarında değil.
Ama bir an dış krediyi ihale yapmamak için geçerli bir neden sayalım.
Ilısu’nun üçte bir kadarı Almanya, Avusturya ve İsviçre kredileriyle gerçekleştirilecekti. Ancak bu
Batılı çevre kuruluşları bağır çağır son 15 yılda Ilısu Barajı’nın yapımını iki defa engellediler.
Şimdi barajın yapımı için üçüncü girişim yapılıyor ve çevre kuruluşları gene protestoya başladı. Ama bu defa sonuç alabilecekler mi, o kadar emin değilim.
Bundan önce başarılı oldular çünkü karşılarında Avrupa devletlerin ihracat garanti kurumları ile Batılı bankalar vardı. Halkın çevreye karşı duyarlı olduğu Avrupa’da çevrecilerin hükümetleri ve bankaları dize getirmesi zor olmadı.
Bu defa karşılarında sadece Ankara ve Türk bankaları ve müteahhitler var.
İşin ilk ayağı için gerekli 1.1 milyar euro civarındaki krediyi Ak, Garanti ve Halk sağladı. Krediyi Hazine aldı ve iş ilerledikçe inşaatı gerçekleştirecek olan Cengiz İnşaat ve Nurol ortak girişimine verecek.
Batı’da hükümetler halktan korkar
Batı’da hükümetler halktan korkar, Doğu’da halklar hükümetlerden.
Ortalama çağdaş insanın hayatında en çok duyduğu şey nedir biliyor musunuz?
Yalan.
Beşikten mezara yalan bombardımanı altındayız.
En çok yalanın söylendiği alanlardan biri de sağlıktır.
Kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşılarının çocuklarda otizme neden olabileceğine dair araştırma bu yalanlardan biriymiş.
Bu aşıların otizme neden olduğu 12 yıl önce dünyanın önde gelen tıp dergilerinden Lancet’te yayımlandı.
Otizm çocuklukta başlayan ve kişinin iletişim yeteneğini ve diğer insanlarla olan ilişkilerini etkileyen bir durumdur. Otistikler başkalarıyla anlamlı bir şekilde ilişki kurmakta zorluk çekerler. Arkadaş edinme, başkalarının duygularını anlayabilme yetileri genelde kısıtlıdır.
Kore elektrik enerjisi şirketi KEPCO’nun Sinop nükleer santral projesini mukaveleye bağlaması halinde işin yarısını Enka yapacak.
Ama telefona sarılıp Enka hissesi satın almaya başlamadan önce biraz sabretmenizi öneririm.
Her ne kadar Korelilerle Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) arasında bir protokol imzalandıysa da bugüne kadar projenin ilerlemesine mani olan belirsizliklerin hepsi yerinde duruyor.
Bunlar devam ettikçe ne KEPCO ne de herhangi bir başka ticari şirket Türkiye’de nükleer santral kurmaz. 2008’de yapılan nükleer santral ihalesinin başarısızlıkla sonuçlanmasına da bu belirsizlikler neden olmuştu.
KEPCO-EÜAŞ anlaşmasına göre, iki taraftan beşer kişinin katılımıyla 5-6 aylık bir süre içinde değişik alternatifler geliştirilecek ve fiyatlar belirlenecek.
Seçenek peşinde
Geçen ay Birleşik Arap Emirlikleri’nin ilk nükleer santral ihalesini kazanarak nükleer ihraç eden ülkeler arasında katılan Güney Kore dün de Türkiye ile bir protokol imzalayarak Sinop’ta yapılacak nükleer santrala talip oldu.
Güvenilir kaynaklardan aldığım bilgiye göre, protokol çerçevesinde Sinop’ta her biri 1400 megavat kapasiteli altı reaktör yapılması planlanıyor.
“İki taneyle başlayacak ve altıya kadar çıkacak” dedi bir kaynak.
İlk adım, Güney Kore Elektrik Enerjisi Şirketi (KEPCO) ile Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) ortak bir çalışma grubu meydana getirip bir fizibilite raporu ortaya çıkarmak olacak.
Görüşmelere Türk tarafından Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Enerji Bakanlığı yetkilileri de katılacak.
Enerji bakanı Taner Yıldız, dün, “3-4 aylık bir sürede bu anlaşmayı belli bir olgunluk seviyesine getirmeye çalışaca(ğız)” şeklinde konuştu ama işin tamamlanması için muhtemelen en az 5-6 aylık bir süreye ihtiyaç olacak. Santral için yer belli değil ve jeolojik etütler yok.
Öğrendiğime göre, aynen BAE örneğinde olduğu gibi, Koreliler Türkiye’ye komple bir model sunacaklar. Bunun içinde finansman, yapım süresi, elektrik fiyatı, yakıt temini, atıktan kurtulma gibi
Ozanköy
Hayat bitmemiş işlerden müteşekkildir. Ne yaparsan yap bir şeyler yarım kalacak. Banyoda asılı kazağımın üzerinde küçük bir kertenkele var.
Bir arı mutfakta can çekişiyor.
Kahvaltı tepsisini dut ağacının altına taşımadan önce bahçeye bir avuç kenevir tohumu atıyorum. Evin saçaklarında yaşayan serçeler sanki beni bekliyor. Ötüşmelerle, teker teker yere konup tohumları yemeye başlıyorlar. Güneşte, tohumdan yetiştirdiğim siklamenleri taş setlerin dibine ekiyorum. Daha yapraklanmaya başlamamış incirin dallarına kendilerini serpiştirmiş bir sürü serçe var. İki saksağan onlara katılıyor. Bir yerde bir kuş ötüyor.
İstanbul’da dizlerinin üzerinde sürüklenen ruhum doğrulup ayağa kalkmış, ellerini yukarı kaldırıp parmak çatlatarak dans ediyor. Eğer başka yaşamları denemek mümkün olsaydı tohum olmak isterdim. Tohum, insandan farklı olarak, hem doğan hem doğurandır. Hem uçaktır hem yolcu, hem arabadır hem yol, hem buluttur hem yağmur. Çiçeklerin yapraklarını yiyen yavru sümüklüböcekleri ayıklamaya çalışırken gördüğüm kuru bir badem aklıma getirdi bunları. Su deposunun yanındaki ağacından düşmüş, toprağın üstünde yatıyordu. Kabuğunun ucunu çatlatıp filiz vermişti. Filizin bir