Bunu matematiksel olarak kanıtlamak mümkündür. Eğer bir Türk şirketi 100 milyon dolara satılırsa dışarıdan 100 milyon dolar gelir ve satanın banka hesabına yatar. Bu şekilde, 100 milyon dolarlık bir şirketin yanına 100 milyon dolarlık bir servet eklenecek. Etti 200 milyon dolar.Bu gözlemi Doğan grubu bağlamında yapmıştım. Doğan Yayın Holding (DYH) geçen hafta 6 milyar euro değerindeki Alman televizyon şirketi ProSiebenSat.1'i satın almaya karar verdiğini açıkladı.Grubun kasasında Dışbank, Petrol Ofisi ve Doğan TV hisselerinin satışından oluşan yaklaşık 2.5 milyar dolarlık bir birikim var.Ertesi gün bir okuyucum bana şu soruları yöneltti: Geçen hafta yabancıların Türk şirketlerini satın almalarının ekonomiyi büyüten bir olgu olduğunu yazmıştım. "(ProSiebenSat.1'i almayı becerirse) çok büyük meblağda bir para, bu defa ülkemizden yurtdışına çıkmış olmayacak mı? Aynı meblağda bir yatırım veya satın alma işlemi DYH tarafından Türkiye'de yapılmış olsaydı; yeni istihdam ve yeni iş alanları açılması yönünden, ekonomimiz için (daha çok) fayda getirmez miydi?"Bu sorular Amerika ve Avrupa'nın birçok ülkesinde de soruluyor. Kendi ülkelerinde işsizlik büyürken, Batı'nın büyük şirketleri büyük,
Neden, kullanılan enerjinin pahalı, kirli ve güvensiz olmasıdır. Petrol ve gazdan çıkan dumanlar dünyanın iklimini değiştirmeye başladı. Bunun, önlenemezse, insanlık için hesaplanması mümkün olmayan felaketlere neden olacağı artık Batı'da büyük çoğunluk tarafından kabul ediliyor. (Bizde?) Geçenlerde Financial Times'ın yayımladığı bir kamuoyu yoklamasına göre, Avrupa'nın büyük devletlerinde halk iklim değişikliğini durdurmak için fedakârlık yapmaya hazır. Bunun anlamı, yenilenebilir ve temiz enerji arayışları için kamuoyunun uygun olduğudur. (Türkiye'de durum ne?)Batı'nın (ve bizim) kullandığı petrol ve gazın büyük bir bölümü ya Ortadoğu gibi kriz bölgelerinden ya da Rusya gibi güvenilirliği tartışmalı tedarikçilerden geliyor. Bu yeni seçenekler arayışının temel nedenlerinden biri. (Biz seçenek arıyor muyuz?)Geçen hafta Avrupa Birliği, Çin, Güney Kore, Hindistan, Japonya, ve Rusya 13 milyar dolarlık bir anlaşmaya imza attılar. (Türkiye neredeydi Sayın Hilmi Güler?) Dünya enerji konusunda dönüm noktasına geldi. Paris'te imzalanan anlaşma önümüzdeki on yıl içinde nükleer füzyondan elektrik elde etmek amacıyla bir deneme reaktörü yapılmasını öngörüyor. Bu yöntemle elde edilecek olan
Siyasi partilerin tamamı lider diktası altındadır. Kadrolar pırıltısızdır. Entelektüel birikim çok azdır. Parti kültürüne hâkim olan, fikir çatışması, rekabet ve liyakat değil, evet efendimcilik, sadakat ve boyun eğmedir. Partizanlık vardır, kucaklamacılık yoktur. Çürümüşlük vardır, kurumsallık yoktur.Politikacılar, Türkiye'yi çok sevdikleri izlenimini vermeye çalışırlar, ama çoğunun esas sevgilisi Türkiye değil Türk Lirası'dır.Ne kadro ne de örgütlenme olarak hiçbir parti yeni fikir ve çözüm üretecek kapasiteye sahip değildir. Bunun en bariz örneği son beş yıl içinde yapılmış bütün reformların Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Birliği tarafından dikte edilmiş olmasıdır.Eğer siyasi partiler şirket olsalardı şimdiye kadar çoktan batmışlardı. Ama batmıyorlar. İflas ediyorlar, Meclis dışına itiliyorlar, küçülüyorlar ama batmıyorlar. Onların yerine Türkiye batıyor. Siyasi partiler, taşıdıkları olumsuz özellikleriyle iktidara geldikleri için Türkiye'yi yüceltemiyorlar. Ufuksuz, hazırlıksız, kadrosuz, dünya bilgisi eksik olarak seçim kazanıyorlar. Ülkeyi yönetmekte, sorunlara çare bulmakta kifayetsiz kalıyorlar. Türkiye'nin geri kalmışlığı, kötü yönetiliyor olmasının bir sonucudur. Kötü
Tam ne zaman modası geçti bilmiyorum. "Hacıağa" gibi o da 1980 öncesi yılların birinde takılı kalmış olmalı. Siyah beyaz filimler, kuyruklu Amerikan arabası, bol paçalı pantolon gibi. Bir zamanlar fabrika sahibi olmak iş hayatında servet kazanmanın en popüler ve prestijli yöntemiydi. Endüstrileşmeye aç Türkiye'de ilerlemenin simgesi, duman püskürten uzun fabrika bacalarıydı. Fabrikatör Yeşilçam filmlerinin temel karakterlerinden biriydi. En çok fabrika sahibi olan Vehbi Koç Türkiye'nin zengin ve en gıpta edilen adamıydı.Artık servet yapmanın bin bir türlü yolu var. Fabrikatör artık pek kullanılan bir kelime değil. Bir zamanlar Forbes dergisinin 400 En Zengin Amerikalı listesindeki kişilerin büyük çoğunluğu sanayi sektöründeydi. Artık öyle değil. Forbes'un piyasaya yeni çıkan özel sayısındaki listedeki 400 kişi arasında sadece % 5'i imalattan para kazanıyor.Ve en zengin ilk on kişinin dokuzu fabrikatör değil. Tek "fabrikatör", bilgisayar imalatçısı Dell'in kurucusu Michael Dell. O da 15.5 milyar dolarla ilk on kişi arasında onuncu.İlk dokuz şöyle sıralanmış:Yazılım, Bill Gates, Microsoft, 53 milyar dolar,Yatırımcı, Warren Buffet Berkshire Hathaway, 46 milyar dolar,Las Vegas otel
"Nasılsınız?" soruma "Süper" diye cevap verdi. Ve yanlış anlama ihtimalini yüzde yüz bertaraf etmek için olacak, tekrarladı. "Süper, süper, süper!"Sonra beni çok şaşırtan bir haber verdi, her zaman olduğu gibi pozitif enerji yüklü bir sesle."Seksen yaşına geldim!O kadar olmuş muydu? Bana onu tanıdığım, herhalde, otuz yıl içinde hiç değişmemiş gibi gelmişti. Bazı insanlar insanda böyle bir izlenim uyandırır. Çevreleri değişir ama onlar aynı kalır sanki. Bir ağaç gibi.Tebrikler dedim. "Gençken bu kadar uzun yaşayacağınızı düşünmüş müydünüz?""Hayır. Büyük şaşkınlık içindeyim. Yirmi birinci yüzyılı göreceğime hiç ihtimal vermiyordum." Geçenlerde enerji konusunda hazırlamakta olduğum bir yazı için görüşlerini almak üzere işadamı İshak Alaton'u aradım. "Nasıl bir duygu 80 olmak?"Nasıl olduğun değil nasıl hissettiğin önemli. Ben kendimi hâlâ genç hissediyorum. Hayattan tat alıyorum. Hep huzur duyarım içimde. Hep olumlu düşünürüm. Hep ileriye bakarım. Hiç geriye bakmam. "İster genç ol, ister yaşlı... Yaşınla barışık değilsen ihtiyarsın demektir. Çok genç ölen yaşlılar olduğu gibi ihtiyar doğanlar da vardır. "Ben sosyal hayattan kopmadım. Çok aktif bir insanım. Bir ceviz ormanı
Buradan, çok sayıda, o dönemin nükleer bilgileriyle ihtisas yapmış değerli arkadaşımız yetişti. Aralarında Ortadoğu ülkelerinden gelenler vardı.İran'dan gelenler de vardı.Sonra herkes kendi ülkesine döndü ve kariyer yapmaya başladılar.Türkiye'de bu konuda yetişenler öncelikle Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) Nükleer dairesinde işe başladılar.Aradan yıllar geçti.Türkiye kendi şartlarına uygun makul bir teknoloji geliştiremedi. İş tavsadı. İhaleler yolsuzluk haberleriyle doldu. Bu kadar büyük bir yatırım hacminin finansal riskini Hazine'nin karşılayamayacağı düşüncesiyle IMF sonunda nükleer konusunu hükümetin kapatmasını istedi. TEK Nükleer Dairesi kapatıldı.Ve olay bitti. 1968 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Makina Mühendisliği bölümünde Nükleer dalı vardı. 1968 yıllarından bugüne 38 yıl geçmiş.ODTÜ Makina Nükleer bölümünü bitirenler ne yaptı dersiniz?Türkiye'de bulunanlar kendi işlerini kurdular. Çoğu çok başarılı oldu.Kömürlü santrallarda büyük kapasiteli kömür taşıma hatlarını yaptılar. Mekanik montaj işleri yaptılar. Kendi fabrikalarını kurdular. Kamuda başka alanlarda yükseldiler. Bazıları yurtdışına gitti. Gittikleri ülkelerin nükleer santrallarında çalıştılar.
Sermaye birikiminin devasa boyutlara ulaşması, globalleşme, konsolidasyon eğilimi, şirketleri faaliyete başladıkları ülkelerin dışına itiyor. Bu tür haberlerde Türk şirketlerine rastlanmaz. Şirketlerimiz bugüne kadar bu alanda parmağı tetikte olanlar değil, namlunun ucunda olanlar grubuna ait oldu.Bunun için Doğan Yayın Holding'in (DYH) 6 milyar euro değerindeki Alman televizyon şirketi ProSiebenSat.1'i satın almaya karar vermesi bir dönüm noktasıdır. DYH, ProSiebenSat.1'in birkaç talibinden biridir. İhale üzerinde kalmayabilir.Ama kalsa da kalmasa da, hiç olmazsa bir Türk şirketinin büyük montanlı bir alımla uluslararası arenaya çıkacak mali güce, yönetsel olgunluğa ve kendine güvene ulaştığı gerçeğini değiştirmez. Bu girişim, özellikle başarılı şekilde sonuçlandırılırsa, muhakkak diğer büyük şirketleri yüreklendirecek, onlara yol açacaktır.Milliyet, Hürriyet, Kanal D ve Star TV'nin sahibi olan DYH, Türkiye'nin en büyük medya grubudur. ProSiebenSat.1, Alman televizyon piyasasının % 45'ine sahiptir ve piyasa değeri olarak DYH'den iki misli büyüktür. Yabancıların Türk şirketlerini satın alması kamuoyunun hoş karşılamadığı bir olgudur. Aslında bu alışverişlerde gözlerden kaçan
Neden Sapanca'da diye soracak olursanız, söyleyeyim. Havanda su dövülecekti. Çok katılımcı olduğu için çok su gerekiyordu.Sapanca Gölü'nde mebzul miktarda bedava su var.Türkiye elektrik kesintilerinin eşiğinde duruyor. AKP iktidara geldiğinden bu yana enerji sektöründe kayda değer bir yatırım yapılmadı. Kamu sektörü; parası ve planlı hareket etme yeteneği olmadığı için yeni yatırım yapamadı ve elindeki çoğu külüstür santralları modernize edemedi. Geçen hafta sonunda Sapanca'da işadamları, politikacılar, bürokratlar ve akademisyenler bir araya gelip enerji konusunda iki gün süren bir arama toplantısı yaptılar. Enerji Bakanı Hilmi Güler, "Enerji piyasamız kaymaklı kadayıf" deyip duruyor ama özel sektörün de yatırım yaptığı yok. Çünkü yatırım ortamı uygun değil."Dört senedir aynı şeyleri konuşuyoruz" dedi toplantıya katılan bir kaynak. "Değişen bir şey yok."Değişmesi de mümkün değil. Çünkü hükümet konuya siyasi yaklaşıyor, özel sektör ekonomik. Hükümet oy peşinde, özel sektör kâr. (Bir de rant olayı var ama ona şimdilik hiç dokunmayalım. Devletin olduğu nerede rant yok ki?)Enerji sektörü devletin hâkimiyeti altındadır. Hükümet kuralları koyuyor, özel sektörün enerji hammaddesi olan