"Ann, sen misin?""Benim."Bahçe kapısıyla taş duvar arasından kafamı gösterdim. "Buradayım."Hizamda hüzünlü bir yüz gördüm. "Ellerine sopa alıp köpeğimin üzerine yürüyorlar" dedi. Başını, Türkiye'den gelen işçilerin çalışırken bağırarak konuştuğu inşaatlara çevirdi."Böyle terbiyeli köpeklere alışkın değiller" dedim. "Saldıracak sanıyorlar. Kendi köylerindeki köpekler gibi.""Bir şey yapmaz diyorum, ama anlamıyorlar. Ellerinde sopa olduğu için köpeğin onlara havladığını anlamıyorlar. Ben de elime bir sopa alıp onların üzerine yürüyorum.""Boş ver" dedim. "Ne yapıyorsun başka?""Her sabah uyanınca bir saat ağlıyorum." Dikkat edince gözlerinin ıslak olduğunu fark ettim. Elindeki kâğıt mendili gözlerine bastırıyordu. "Her tarafta inşaat var. Her tarafı berbat ediyorlar. Kimse durdurmayacak."Başımı salladım."Sen ne yapıyorsun?" diye sordu."Ben de her gece uykudan önce bir saat ağlıyorum" dedim gülümseyerek, ağır havayı biraz dağıtmak için.O sabah Esentepe köyünün üstbaşında yürüyüşe gitmiştim. Arabamı köyün dışına park ettim ve asfalttan tepeye, Alevkaya'sına doğru yürümeye başladım. Hava soğuktu. Yolla deniz arasındaki ormandan tüfek sesleri geliyordu. Av günü değildi, ama kim mâni
Pencere kenarı bulamayınca koridorda bir koltuk aldı.Uçağa bindiğinde yerinde otuz yaşlarında bir adamın oturduğunu gördü. Pencere kenarında genç bir kız vardı. "Burası benim yerim, lütfen yerinize geçiniz" dedi adama.Adam orta koltuğa işaret etti. "Siz oraya oturuverin" dedi. "Ben iki kadının arasında oturmam.""Hayır" dedi Sümbül Hanım, "Ben özellikle koridor istedim.""Ben de iki hanımım ortasına oturmam.""O zaman hostes çağıralım."Hostes için bakınırlarken adam biraz arkada, iki erkeğin arasında, boş bir koltuk gördü. Gidip oraya oturdu. Az sonra orasının sahibi de geldi. O da adamın iki hanımın ortasına oturmayacağını öğrendi. Sümbül Hanım bayramda Türk Hava Yolları ile Brüksel'den Ankara'ya dönüyordu. "Diğeri medeni bir adammış," diye anlattı Sümbül Hanım. "Geldi ortamıza oturdu. Bir tarafta bir manken, diğer tarafta başka bir manken olsaydı, dekolte, mini etek falan, anlardım onu intimidate ettik (korkuttuk) falan diye. Ama öyle bir şey yok. Ben annesi yaşında kadınım. Diğeri de kendi halinde genç bir bayan."O sıralarda, bir zamanlar kahraman atalarımızın at koşturduğu Romanya ve Bulgaristan Avrupa Birliği'ne duhul oluyorlardı.Gene o sıralarda İzmir Hayvanat Bahçesi Golyad
Askerler sorumludur, çünkü Kıbrıs polisi 1974'ten beri oradaki İçişleri Bakanlığı'na değil, askere bağlıdır. Casinoları denetlemek, lisans başvurularını süzgeçten geçirmek polisin, dolayısıyla askerin görev sahasındadır. Bu görevin iyi yapılmadığı kesin. Kıbrıs'ta sadece otel sahipleri casino çalıştırma lisansı alabilir. Birçok otel sahibi casinolarının işletmeciliğini üçüncü şahıslara veriyor. Bunların arasında uyuşturucu kaçakçılığından uzun yıllar hapis yatmış olanlar var. Yeraltı dünyasıyla bağlantısı olduğu tescilli kişiler var. Paravan şirketler veya casino müdürleri arkasından casino işleten sabıkalılar var. Kıbrıs ufak yerdir. Bunların kim olduklarını herkes biliyor veya kolaylıkla öğrenebilir.Casinoların çoğunun fiili sahibi Türkiye'de 1990'larda casinoların kapatılacağı belli olduktan sonra Kıbrıs'ta lisans alan TC vatandaşları veya onların kullandığı insanlardır.Casinolara girmesi yasak olan Kıbrıs uyruklular bu mekânların başmüşterisidir. Bu konuları yakından izleyen birinden aldığım bilgiye göre, Lefkoşa'da bir casinoya geçen 20 ayda 16 baskın yapıldı ve her seferinde müşteriler arsasında Kıbrıslılar bulundu. Bu casino hâlâ faaliyet halindedir. Kuzey Kıbrıs Türk
Hem özel hayatında hem de siyasetçiliğinde Erdoğan, her şeyden önce, bu bahçenin bahçıvanıdır. Bu özelliği, onun, kurulduğundan bu yana agresif bir biçimde laik olan Türk devletinin başbakanı olmasını engellemedi. Ama gönlünde yatan aslanı dışarı salıvermesine, yani, cumhurbaşkanı olmasına engeldir.Kendisi bunun aksini düşünüyordur, ama, Erdoğan cumhurbaşkanlığı için hiç de isabetli bir aday değil.Neden, diye soracaksınız? Başbakan olabilen kişi neden cumhurbaşkanı olmasın? Eğer sırf yasal koşullar açısından soruyorsanız, haklısınız. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması için hiçbir yasal engel yoktur. Tayyip Erdoğan ve birkaç arkadaşı tarafından kurulan AKP, dinsel inanç serasında yetişmiş bir bitkidir. Ama siyasi ve teamüllerden doğan engeller vardır. Çünkü cumhurbaşkanlığı başbakanlıktan farklı bir mevkidir, fonksiyonları değişiktir. Dolayısıyla o mevkiyi doldurmak için farklı nitelikler gerekir.Başbakan partizan olabilir Erdoğan'ın olduğu gibi. Cumhurbaşkanı olamaz.Erdoğan da, patronu olduğu AKP de, kucaklayıcı değil dışlayıcı bir kişiliğe sahiptirler. AKP hem partidir, hem de cemaattir.Erkan Mumcu bu cemaatin dışında kalan az sayıda bakandan biriydi kabinede.Bu özelliğinden dolayı
Bu servet Türkiye'nin en büyük bankalarından biri olan Türkiye İş Bankası sermayesinin %30'unu oluşturuyor. Bu hisseleri Atatürk'ün kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Partisi idare edecek, nemaları dil ve tarih kurumlarına tahsis edilecekti.Atatürk hisselerinin nasıl idare edildiği, bankanın sermaye artışına nasıl katıldığı, kârdan ne kadar hisse aldığı, bu hisselerin nasıl kullanıldığı Türkiye'nin şeffaflıktan en uzak konularından biridir.Türk Dil Kurumu (TDK) 1932'de Atatürk tarafından kuruldu. Cemiyetin kurucuları arasında Sâmih Rif'at, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri gibi dönemin tanınmış edebiyatçıları vardı. Kurumun amacı, "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak tespit edildi. Atatürk, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile servetini Türk Dil Kurumu'na ve Türk Tarih Kurumu'na bıraktı. Atatürk döneminde başlayan ve 1950'lere kadar süren Türkçenin arılaştırılmasında TDK önemli bir rol oynadı.TDK'nın 1951'de devletle ilgisi kesildi, özel bir bilim kurumu haline getirildi. 1980 ihtilalinden sonra, yeniden, bütün üyeleri devlet kurumları tarafından devlet
Başka ülkelerde herkes başbakanlıktaki süresi bitti mi eleğini asıp homurdanmadan evine gidiyor. İngiltere'de hiçbir politikacının kraliçe olmak istediğini duymadım. Almanya'da şansölyeler "Bu beni kesmedi, biraz da cumhurbaşkanı olayım" demiyor. Amerika'da başbakan zaten yok. Ya cumhurbaşkanı olursun ya da hiçbir şey. Amerikalılar cumhurbaşkanlığında görevi tamamlayan politikacılara özel ödenek veriyorlar, vakıf veya kütüphane kursun, oturup anılarını yazsın falan diye. Rahmetli Turgut Özal, Kenan Evren için böyle bir uygar düzen kurmak istemişti ama Paşa "Paranı başına çal" benzeri bir laf edip öneriyi geri çevirdi. Başbakanların cumhurbaşkanı olma merakının bize has bir şey olduğunu biliyor muydunuz? Bizimkilerin bu cumhurbaşkanlığı merakı neden? Başbakan cumhurbaşkanından daha güçlü ve prestijli. Başbakanlık fark yaratacak, kalıcı olacak, tarihi işler yapma olanağı veren bir mevki. Cumhurbaşkanının gücü yok değil. Ama daha pasif, dengeleyici, törensel bir güç bu.Acaba cumhurbaşkanı olmak biraz baş aşçı olmaktan lokanta sahibi olmaya terfi etmeye mi benziyor? Hâlâ lokanta endüstrisindesiniz ama mutfakta başkaları terliyor.Önce Turgut Özal başbakanlığı bırakıp cumhurbaşkanlığına
Birkaç gün önce Amerika'nın Kansas eyaletinde oturan bir kadından aldığım mektupta şunlar yazıyordu:"Uçsuz bucaksız bir göğün altında, bir zamanlar iki adam boyu otlarla kaplı, gönüllerinin peşinden oradan oraya göçen bilge, yerli Amerikalıların olduğu ve acaba soyumuz bir gün tükenecek mi tasasından uzak bizon sürülerinin salındığı bu uçsuz bucaksız gibi gözüken ovalarda artık o denli otlar yok. Bunların yerini, eski dünyadan gelenlerin yetiştirdiği ormancık denilebilecek korular ve kocaman yapay göller almış. Arta kalan göz alabildiğince yayılmış topraklarda ise her türlü tahıl yetiştiriliyor. Yerli Amerikalıların da soyu kurumuş gibi. Bizonlar nerede derseniz, onlar da soylarının devamı için birkaç çiftlikte yaşamaktalar."İki gece önce, gece yarısına doğru, evimin bahçe kapısından içeri girdiğimde tanımadığım bir kedi, bacaklarıma dolandı. Miyavlayarak aş istedi, ama evde yiyecek hiçbir şey yoktu. Ertesi gün bakkaldan bir torba mama aldım. Kedi karnını doyurdu, kabın içinde kalan yemeğe sırtını dönüp uzaklaştı. Mamasını daha sonra yemek için saklamak veya başında nöbet tutmak gibi bir alışkanlığı yoktu. Aynı durumdaki bir insanın yapacağının tersini yapıyordu. Ve bence,
Yazıma besmeleyle başlamam mümkün değil. Sadece besmeleyi boş bir slogan haline getirenler bu kadar şaibeli bir işe besmeleyle başlar. Ben üstadımız Ege Cansen`in bir sözüyle başlayayım: En büyük soygunlar, yasaya uygun yapılır.Kılıçdaroğlu'nun sorduğu en önemli soru şudur: Bu baraj inşaatı için ihale açılmamasının yasal dayanağı nedir?Bakanlık buna özetle şöyle cevap veriyor: Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, ihalesiz inşaatına başlanan Ilısu Barajı hakkında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bazı sorular sordu. Aldığı cevabın bir kopyasını da bana yolladı. Ve öğrendim ki, Enerji Bakanlığı sadece kamuoyunu değil, Kılıçdaroğlu'nun şahsında Meclis'i de aldatmaya çalışıyor. Şaşırdım mı? Hayır, şaşırmadım. Çünkü bu filmi ilk defa görmüyorum. Ilısu Projesi 1996 yılında Yap İşlet Devret listesine alındı. Ancak hiçbir şirket Yap İşlet Devret yöntemiyle işi yapmaya talip olmadı. Sonra üç İsviçre şirketi, "İşi bize verirseniz kredi bulup Ilısu'yu inşa ettiririz" diye çıkageldi. Bakanlar Kurulu, 1988'de bu öneriye "tamam" dedi. Yani, bu üçlünün keyfi hangi inşaat şirketini isterse onu seçip barajı yaptırmasını kabul etti.Enerji Bakanlığı, Kılıçdaroğlu'na: "İhale yapmayı denedim, ama