Erken seçim muhabbeti bazılarının hoşuna gidiyor. Zaman zaman çeşitli ağızlardan “Bu yıl erken seçim olacak, 2021’de erken seçim var” gibi kehanet saçılıyor.
Bu yıl erken seçim olur mu? Neden olsun! Erken seçim için çağrıyı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapması gerekir ki... Erdoğan’ın makamını güvenoyuna sunması için sebep yoktur. Ülkeyi kendi kurduğu Cumhurbaşkanlığı kadrosu ve kendine bağlı yasama, yürütme organlarıyla sıkıntısız yönetiyor.
Erken seçim için bir başka ihtimal Meclis’in 360 milletvekilinin oyuyla kendini feshederek seçim kararı almasıdır. Rahatı hayli yerinde olan Millet Meclisi’nin kendisini feshetmesi için de mantıklı bir neden ufukta yoktur.
İktidar iddiası ve geniş tabanı olan bir siyasi parti elbette erken seçimi zorlayabilir. Ancak böyle bir ihtimal de görünmüyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu geçenlerde erken seçim çağrısı yapmayacaklarını açıkladı.
Dikkat edilirse, CHP bol bol eleştiri yapmakta ama “Biz iktidara gelirsek şunu
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Kanal İstanbul çalıştayı yararlı bir etkinlikti. Bilim adamlarının seslerini duyurması açısından yararı oldu. Ancak çalıştayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in konuşmalarıyla başlaması ve bu şekilde siyasallaştırılması iyi olmadı. Her iki lider başka platformlarda görüşlerini ortaya koyabiliyorlar. Çalıştayı bilim adamları, finansçılar ve yöre insanlarının görüşlerine bıraksalar iyi olurdu.
***
Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kanal İstanbul’un güzergâhında 30 milyon metrekare (30 bin dönüm) arazi satıldığını söylüyor, bu rakamın yalanlanmadığına dikkati çekiyor. Arazi alanlar arasında bazı Arap ülkelerinin zenginleri de vardır. Satanlar ise Kanal’ın oradan geçeceğinden habersiz saf yöre halkıdır. Mera statüsündeki araziler küçük fiyatlarla el değiştirmiş, vatandaş zarara girmiştir. Arazisini satmayan kişileri de bir sürpriz beklemektedir. Arazilerin bugünkü fiyatı tespit edilmiş, yarın istimlak edildiği takdirde bugünkü
Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta ABD tarafından öldürülmesi üzerine Irak parlamentosu geçtiğimiz pazar günü olağanüstü toplanarak Irak’taki yabancı askerlerin ülkeyi terk etmesini öngören önergeyi kabul etti. ABD Başkanı Trump hemen yaptığı açıklamada Irak’ı terk etmeyeceklerini belirterek şu tehdidi savurdu: “Irak’ta devasa ölçüde pahalı bir üs inşa ettik. Milyarlarca dolara mal oldu. Harcamalarımız için geri ödeme yapılmadığı sürece çıkmayız. Çıkmamızı isteyenlere, daha önce görmedikleri ağır yaptırımlar uygularız. İran yaptırımları bile bunun yanında hafif kalır.”
Şu mantığa, şu küstahlığa bakar mısınız? Sanki o üssü Irak’ın menfaatleri için inşa etmişler de şimdi terk etmek için parasını istiyorlar. Emperyalizm denen uluslararası eşkıyalık böyle bir şey olsa gerek. Bilvesile, ülkemize binlerce Amerikan askerinin kabulünü öngören 1 Mart tezkeresini reddetmekle ne büyük bir tehlikeyi bertaraf ettiğimiz ortaya çıkıyor.
İranlı General Kasım Süleymani ve yanındakilere yapılan suikastın tüm ayrıntılarını bilmiyoruz. Ancak havadan atılan bir füzeyle öldürüldükleri kesin. Füze nereden ve nasıl geliyor? Suikastın ayrıntıları hakkında fikir sahibi olmak isteyenler 2015 yılında vizyona giren Good Kill (Zor Hedef) adlı filmi izleyebilirler. ABD’de Las Vegas’ta çölün ortasında bir Amerikan üssü. Ekranların önünde atari oynar gibi oturan havacılar. Afganistan’da havalanan insansız hava araçları onların komutasındadır. Yerdeki hedefler uydulardan saptanıp onlara bildiriliyor, onlar da bir düğmeye basarak 3 bin metreden yerdeki hedefi imha ediyor. Hepsi birkaç saniye sürüyor.
Dijital teknoloji müthiş bir aşamada. Ne var ki insanlığı kurtarmaya değil, yok etmeye doğru ilerliyor...
SOYUT FIKRA
Askerlik çağı geldiği halde şubeye gitmeyen genç adamı zaptiyeler yakalayıp şubeye götürmüş. Önüne askerlik formunu koymuşlar. Bakmış bakmış:
- Bu o değil, diyerek yırtıp atmış.
Emri aldığına ilişkin kâğıdı imzala, demişler. Bakmış bakmış:
- Bu o değil,
Falih Rıfkı Atay, ‘Zeytindağı’ adlı kitabında Osmanlı’nın bozgun yıllarını anlatır. Filistin cephesindeki yenilgiler üzerine Osmanlı komuta heyeti trenle İstanbul’a dönerken (veya kaçarken), istasyonda perişan bir kadın çırpınmaktadır. Kitaptan okuyoruz:
“... İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene: ‘Benim Ahmed’i gördünüz mü?’ diyor.
Hangi Ahmed’i gördük mü? Yüz bin Ahmed’in hangisini?
Yırtık basmasının altından kolunu çıkartarak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor: ‘Bu tarafa gitmişti’ diyor.
Libya’ya asker gönderilmesiyle ilgili olarak TBMM’ye gönderilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresi bugün Genel Kurul’da görüşülecek... Başta CHP ve İyi Parti, Libya’ya asker gönderilmesine karşı çıkıyor. Muhalefet partileri, Libya’daki iç savaşa müdahalenin ulusal çıkarlarımız açısından gereksiz olduğu, askerimizin boş yere tehlikeye atılacağı görüşünde. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun liderlere yaptığı ziyaretlerde “çatışma riskinin olduğu” yolundaki ifadeleri endişeleri biraz daha artırıyor.
Strateji uzmanı E. Gen. Nejat Eslen, bugün görüşülecek tezkereyle ilgili diyor ki:
- Tezkerede, Türkiye’nin ulusal çıkarlarının Libya’da hangi tehdit veya risk altında olduğu açıkça belirtilmemiştir. Bu konuda netlik olması gerekir. Çünkü politik amaç ulusal çıkarlara göre belirlenir. Libya’ya gönderilecek askeri gücün büyüklüğü, tipi ve hedefleri de ulusal çıkarlara yönelik tehditlere göre
Her yılbaşı öncesi yaşanan klasik “muhabbeti” bu yıl da yaşıyoruz.
“Müslüman yılbaşı kutlamaz! Müslüman sabahlara kadar alkol içmez. Hıristiyanları kendine örnek almaz.”
İyi de kimse kimseyi içki içmeye ya da Hıristiyan olmaya zorlamıyor ki...
İkincisi... Yılbaşı dini bayram değil, takvimdeki yeniliğin kutlanmasıdır.
Üçüncüsü, yeryüzünde yaşayan insanların yaklaşık dörtte biri Hıristiyan olarak kabul edilir. Bu durumda her dört kişiden biri hiç bir konuda örnek alınamayacak kadar kötü insan mıdır? Eğer durum böyleyse insanlık çoktan ölmüş, en azından bugünkü düzeyinden çok geri olmalıydı.
Bugün genel manzaraya baktığımızda bilimde, teknolojide, sanatta, kültürde, refahta, sosyal adalette Hıristiyan dünyasının Müslüman dünyanın çok ilerisinde olduğu açıkça görülür. Müslümanların kullandığı telefon, bilgisayar, uçak gibi teknolojik ürünlerin neredeyse tamamı Hıristiyanların buluşudur. Hastanelerdeki MR,
Ekranda Kanal İstanbul tartışılıyor. Yönetici bir zahmet ÇED raporunun özetini bile okumamış. Konuklar da aynen öyle. Bırakın ÇED raporunu, bilimsel tartışmaları bile yeterince izlememiş, kulaktan dolma dedikodularla ekrana fırlamışlar. Bir taraf iktidar öyle istediği için Kanal’ı savunuyor, karşı taraf okudukları kadarıyla Kanal’ın sakıncalarını anlatıyor. Birbirlerinin sözünü keserek, bağırıp çağırarak sözlerine ciddiyet vermeye çalışıyorlar. Vatandaş aradan birkaç bilgi kırıntısı edinirim umuduyla tartışmayı izliyor. Tabii kimse bir şey öğrenemiyor. Çünkü tartışanlar da konuyu bilmiyor. Konuyu bilen kılavuz kaptanlar, mühendisler, tarım uzmanları, su mühendisleri, jeologlar, bilim adamları vs. ekrana adeta özenle çıkartılmıyor.
Yazık bu millete... Ve geleceğimize...
Boğaz’daki kılavuz kaptanların duayeni Saim Oğuzülgen ile konuşuyoruz...