<#comment>#comment>Erkekler için değişik konular içeren bir kurs açılıyormuş... Son katılma tarihi 15 Eylül... Kursta uygulanacak konular ise şöyle:
1. Buz kalıbına nasıl su doldurulur? Adım adım slaytla açıklama.
2. Tuvalet kâğıdı rulosu takıldığı yerde kendini yeniler mi? Yuvarlak masa tartışması.
3. Klozet kapağını kaldırıp duvara ve su borusuna sıçratmadan yapmak mümkün mü? Grup çalışması.
4. Kirli sepetiyle yerdeki halı/döşeme arasındaki temel farklar. Resimler ve grafiklerle açıklama.
5. Tabak - çanak yemekten sonra kendi kendine lavaboya veya bulaşık makinesine uçarak gidebilir mi? Videoyla açıklama.
- Solun bölünmesi, uzunca bir süredir, esaslı bir ekseni olan fikir üretemeyişindendir. Fikir olmayınca insanlar "adam"ların etrafında toplanıyorlar. Sanki, ne yapılması gerektiğinde herkes hemfikir. Mesele bir birleşmeye kalıyor. Birleşilen tek nokta da: "Eyvah AKP geliyor..."AKP geliyor diye birleşme olur mu, olursa hayır gelir mi?Dünya değişiyor, sanayi toplumu yerini bilgi toplumuna bırakıyor, Sovyet sistemi çöküyor, CHP barajı aşamıyor, DSP, ANAPın yedeğine giriyor; hiç kimse solun esaslı bir fikri var mı diye bakmıyor. Hatta bazıları sol vurguyu iyice silin diye akıl veriyorlar.Oysa bütün gelişmeler, özgürlük ve eşitlik olanaklarını güçlendiriyor; sola müthiş yeni olanaklar sunuyor, program yapması ve uygulaması için. Bizim sol, bu olanakları ve fırsatları karşısına alıyor, fukaralık edebiyatına saplanıp kalıyor. Ya da istikbali sağlaşmakta arıyor... Solun bölünmesi - birleşmesi muhabbetinde... Hüseyin Ergün konuya bizim de katıldığımız şu teşhisi koyuyor: ODTÜ"lü adaylar... Profesör Nuri Akkaş, ODTÜden siyasete girmek üzere 6 öğretim üyesinin istifa ettiğini bildiriyor... Lacileri çekmeye hazırlanan bu adaylar, Osman Coşkunoğlu, Celal Ferdi Gökçay, Yakup Kepenek,
<#comment>#comment>Solun bölünmesi - birleşmesi muhabbetinde... Hüseyin Ergün konuya bizim de katıldığımız şu teşhisi koyuyor:
- Solun bölünmesi, uzunca bir süredir, esaslı bir ekseni olan fikir üretemeyişindendir. Fikir olmayınca insanlar "adamöların etrafında toplanıyorlar. Sanki, ne yapılması gerektiğinde herkes hemfikir. Mesele bir birleşmeye kalıyor. Birleşilen tek nokta da: "Eyvah AKP geliyor..."
AKP geliyor diye birleşme olur mu, olursa hayır gelir mi?
Dünya değişiyor, sanayi toplumu yerini bilgi toplumuna bırakıyor, Sovyet sistemi çöküyor, CHP barajı aşamıyor, DSP, ANAP’ın yedeğine giriyor; hiç kimse solun esaslı bir fikri var mı diye bakmıyor. Hatta bazıları sol vurguyu iyice silin diye akıl veriyorlar.
Oysa bütün gelişmeler, özgürlük ve eşitlik olanaklarını güçlendiriyor; sola müthiş yeni olanaklar sunuyor, program yapması ve uygulaması için. Bizim sol, bu olanakları ve fırsatları karşısına alıyor, fukaralık edebiyatına saplanıp kalıyor. Ya da istikbali sağlaşmakta arıyor...
Ben Niyazi Ağırman; Tecrite dayanamayıp geçen ay Kandıra F tipi hapishanesinde kendini asarak intihar eden Volkan Ağırmanın babasıyım. 2,5 yıldır TAYADlı aileler olarak "tecrit" in insanları öldürdüğünü, çıldırttığını anlatıyoruz. Adalet Bakanı kulaklarını tıkadı. Volkanım tecrite dayanamadı. 20 aydır hücrede tek başına kalıyordu. Yan tarafındaki hücreler bile boşaltılmıştı. Haftada yapılan bir saatlik ziyaretin dışında hiçbir insan sesi duymuyor ve hiçbir insan yüzü görmüyordu. Sonunda kendini astı. Ben biliyorum ki tecrit kalkmadıkça Volkanlar çoğalacak. ***Üç kapı üç kilit dendi. Şu tecrite son verin dendi. Hırsızlar, katiller salıverildi hiç değilse geride kalanlara biraz daha insani koşullar sağlansın, dendi. Nafile... İnsaniyet sağır... Ben Tekirdağ F tipi hapishanesinde tecrit koşullarında yaşayan Hasan Tahsin Akgünün annesi Melek Akgün; Bir anne olarak evladımın her gün diri diri ölmesini istemiyorum. Hapishane ziyaretlerinde bile bizler de tecriti yaşıyoruz. Çocuklarımız görüş kabinlerine bin bir eziyetle getiriliyorlar. Birbirlerinin yüzlerini göremiyor, seslerini duyamıyorlar. Hücrelerdeki tecrit yetmiyormuş gibi mahkeme gidiş gelişlerinde kullanılan ring araçları bile
<#comment>#comment>Ben Tekirdağ F tipi hapishanesinde tecrit koşullarında yaşayan Hasan Tahsin Akgün’ün annesi Melek Akgün; Bir anne olarak evladımın her gün diri diri ölmesini istemiyorum. Hapishane ziyaretlerinde bile bizler de tecriti yaşıyoruz. Çocuklarımız görüş kabinlerine bin bir eziyetle getiriliyorlar. Birbirlerinin yüzlerini göremiyor, seslerini duyamıyorlar. Hücrelerdeki tecrit yetmiyormuş gibi mahkeme gidiş gelişlerinde kullanılan ring araçları bile tek kişilik tecrit koşullarına göre hazırlanmış. Evlatlarımızı yaşarken mezara (hücrelere) koyuyorlar.
Ben Niyazi Ağırman; Tecrite dayanamayıp geçen ay Kandıra F tipi hapishanesinde kendini asarak intihar eden Volkan Ağırman’ın babasıyım. 2,5 yıldır TAYAD’lı aileler olarak "tecrit" in insanları öldürdüğünü, çıldırttığını anlatıyoruz. Adalet Bakanı kulaklarını tıkadı. Volkan’ım tecrite dayanamadı. 20 aydır hücrede tek başına kalıyordu. Yan tarafındaki hücreler bile boşaltılmıştı. Haftada yapılan bir saatlik ziyaretin dışında hiçbir insan sesi duymuyor ve hiçbir insan yüzü görmüyordu. Sonunda kendini astı. Ben biliyorum ki tecrit kalkmadıkça Volkan’lar çoğalacak.
***
Üç kapı üç kilit dendi. Şu tecrite son verin
- Bağımsız aday olarak kazanabileceğinize gerçekten inanıyor musunuz? - Cumhuriyet tarihimizde bağımsız adayların en şanslı olduğu bir seçime gidiyoruz. Aziz Nesin, Türk halkının yüzde 60ı aptaldır, demişti. Eğer bu halkın yüzde 60ı mazoşist de değilse, iktidarıyla muhalefetiyle kendisine bu sıkıntıları çektiren siyasi partilerin hiçbirine oy vermez. Zaten benim gördüğüm seçmen suyu ısıtmış politikacıları bekliyor.- Bu son söylediğinizi anlayamadım.- Adam vakitsiz bir saatte evine gelmiş. Hizmetçi, hanımın yan komşularda olduğunu söyleyince, git hemen eve gelmesini söyle, demiş. Konken masasında oyun oynamakta olan hanım, ne yapacakmış bu saatte beni, diye sorunca hizmetçi;- Valla demiş, hemen banyoya gidip su ısıtmaya başladığına bakılırsa ne yapacağı belli. 40 yıllık avcı... Bunun etkisiyle olacak, bir miktar (tatlı) palavracı... İki dönem ANAP Tokat milletvekili, bir yıl kadar da Bakan... Şimdi Meclis dışında, önümüzdeki dönem yeniden Ankaraya gelmeye hazırlanıyor, bu nedenle de aday. Ama bu kez partisi ANAPtan değil, bağımsız aday olarak... Metin Gürdere ile arkadaşımız Fahrettin Fidan konuştu. Kusursuz olsaydık başkalarının kusurlarını bulup çıkarmaya bu kadar meraklı
<#comment>#comment>40 yıllık avcı... Bunun etkisiyle olacak, bir miktar (tatlı) palavracı... İki dönem ANAP Tokat milletvekili, bir yıl kadar da Bakan... Şimdi Meclis dışında, önümüzdeki dönem yeniden Ankara’ya gelmeye hazırlanıyor, bu nedenle de aday. Ama bu kez partisi ANAP’tan değil, bağımsız aday olarak... Metin Gürdere ile arkadaşımız Fahrettin Fidan konuştu.
- Bağımsız aday olarak kazanabileceğinize gerçekten inanıyor musunuz?
- Cumhuriyet tarihimizde bağımsız adayların en şanslı olduğu bir seçime gidiyoruz. Aziz Nesin, Türk halkının yüzde 60’ı aptaldır, demişti. Eğer bu halkın yüzde 60’ı mazoşist de değilse, iktidarıyla muhalefetiyle kendisine bu sıkıntıları çektiren siyasi partilerin hiçbirine oy vermez. Zaten benim gördüğüm seçmen suyu ısıtmış politikacıları bekliyor.
- Bu son söylediğinizi anlayamadım.
- Adam vakitsiz bir saatte evine gelmiş. Hizmetçi, hanımın yan komşularda olduğunu söyleyince, git hemen eve gelmesini söyle, demiş. Konken masasında oyun oynamakta olan hanım, ne yapacakmış bu saatte beni, diye sorunca hizmetçi;
- Valla demiş, hemen banyoya gidip su ısıtmaya başladığına bakılırsa ne yapacağı belli.
Beklerken ABnin uygarlık kriterlerine uyum için çaba göstermemize engel hal var mı? Yok.. O halde...Okurumuz Erhan Bakırcı yazıyor:- ABye uyuma şu gürültü kirliliğinden başlasak... Oralarda kaset ve CD satan mağazalardan caddelere doğru müzik fışkırması yaşanmıyor. Hele de hem kitap hem CD satan mağazalarda müzik sesi hiç yoktur. Çünkü kitap seçen insana yapılacak en büyük saygısızlık kulağının dibinde müzik çalmaktır...Şimdi de gelelim Avrupayı dolaşan Mine Kılıçın izlenimlerine... Dünden devam:- Trafik manyakları için hazırlanan reklam panolarında bir adam, bir elinde içecek, bir elinde cep telefonu ve ağzında sigarayla görüntülenmişti. Panoda şu yazıyordu: "Peki arabayı kim kullanacak?" Başka bir panoda ise süratle giden bir aracın üzerinde dolaşan akbabalar resmedilmişti. Bizdeki reklam panosu geldi aklıma. Saçları diken diken, çirkin mi çirkin, korkunç mu korkunç bir tip ve altında şöyle bir yazı: içinizdeki trafik canavarını durdurun. Psikolog bir arkadaşım bu tür bir panonun aslında suça teşvik ettiğini söylemişti. Çünkü bu panolar insanların aslında canavar olduğunu var sayıyordu." Avrupa TBMMde çıkan uyum yasalarını yeterli görüp müzakere sürecini başlatacak mı? Gelen