Ben Tekirdağ F tipi hapishanesinde tecrit koşullarında yaşayan Hasan Tahsin Akgün’ün annesi Melek Akgün; Bir anne olarak evladımın her gün diri diri ölmesini istemiyorum. Hapishane ziyaretlerinde bile bizler de tecriti yaşıyoruz. Çocuklarımız görüş kabinlerine bin bir eziyetle getiriliyorlar. Birbirlerinin yüzlerini göremiyor, seslerini duyamıyorlar. Hücrelerdeki tecrit yetmiyormuş gibi mahkeme gidiş gelişlerinde kullanılan ring araçları bile tek kişilik tecrit koşullarına göre hazırlanmış. Evlatlarımızı yaşarken mezara (hücrelere) koyuyorlar.
Ben Niyazi Ağırman; Tecrite dayanamayıp geçen ay Kandıra F tipi hapishanesinde kendini asarak intihar eden Volkan Ağırman’ın babasıyım. 2,5 yıldır TAYAD’lı aileler olarak "tecrit" in insanları öldürdüğünü, çıldırttığını anlatıyoruz. Adalet Bakanı kulaklarını tıkadı. Volkan’ım tecrite dayanamadı. 20 aydır hücrede tek başına kalıyordu. Yan tarafındaki hücreler bile boşaltılmıştı. Haftada yapılan bir saatlik ziyaretin dışında hiçbir insan sesi duymuyor ve hiçbir insan yüzü görmüyordu. Sonunda kendini astı. Ben biliyorum ki tecrit kalkmadıkça Volkan’lar çoğalacak.
***
Üç kapı üç kilit dendi. Şu tecrite son verin dendi. Hırsızlar, katiller salıverildi hiç değilse geride kalanlara biraz daha insani koşullar sağlansın, dendi.
Nafile... İnsaniyet sağır...
Umudunu kaybetmiş olanın, başka kaybedeceği bir şey yoktur.
TRT’den sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu, TRT Genel Müdürü Yücel Yener, Anadolu Ajansı Genel Müdürü Mehmet Güler ... Danışmanları, özel kalem müdürleri, koruma polislerinden oluşan ceman 20 kişilik bir heyetle üç gün önce Washington’a uçtular... Dün uğurlu elleriyle kurdele keserek TRT’nin Washington bürosunu açtılar. TRT’den bir dostumuz telefonda:
- Neyin açılışını yaptılar anlayamadım, dedi, zira bizim Washington bürosu bir buçuk yıl önce açılmıştı ve üç personelle zaten faaliyetteydi.
Yiyin efendiler, gezin efendiler... Bu hanı yağma sizin...
Dalyan’da her sezon binlerce yerli ve yabancı turistin uğradığı ünlü çamur banyolarını ziyaret eden Neşe Göksoy hanım, çamurunu silip çevreyi dolaşırken etrafta kocaman tabelalarla karşılaşmış:
"Türklüğümle gurur duyuyorum"
"Biz burayı kimseden miras almadık!"
Durumu Medyapirasa sitesine (www.medyapirasa.com) yazan Neşe Hanım soruyor:
"Onbinlerce yabancı misafirin gelip gittiği böyle bir yere bu tarz tabelalar asmak nasıl bir ruh halini gösterir?"
Yanıtlaması zor bir soru...
Son seçimler 1999 yılı baharında yapıldı... Türk halkı ikisi yeni sayılabilecek üç partiye (DSP, MHP ve ANAP), iktidar görevi verdi. Bu üç siyasi parti icraata, ihaleci bakanlıkları ve kamu bankalarını paylaşarak başladılar. Peşinden Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in yolsuzluk dosyalarını akladılar. Soyguna kapı açtılar. Nitekim üç buçuk yıllık kısa iktidarlarında kendi denetimleri altındaki kamu bankaları insafsızca soyuldu. Özel 20 banka batırıldı. Halkın 40 milyar doları hortumcuların ceplerine gitti. Doğal olarak ülkeyi 19 şubat krizine götürdüler. Halkı bir gecede yarı yarıya fakirleştirdiler. Kendi batırdıkları ekonomiyi kurtaramadıkları için ülkenin yönetimini tamamen IMF’ye bıraktılar. IMF’nin gönderdiği mali komiseri bakan olarak kabineye oturttular.
Yönetimi ele alan IMF, kabineye soktuğu temsilcisi Kemal Derviş’in eliyle seçim manipülasyonlarına başladı. Sonuç alındı. 3 Kasım’da seçime gidiliyor...
Aslında hiçbir yere gidiliyor...
Başarısız üç parti koltuktan kalkacak yerine tepki niyetine muhalefette başarısızlıkları unutulmuş bir veya birkaç parti gelecek.
İktidara aday partilerin ne bir Türkiye programı var, ne çözüm formülleri, ne halkı çağa ulaştırma düşünceleri, ne onurlu bir gelecek planları...
Her biri şimdiden IMF yönetimini kabul etmiş durumda...
Her biri devlet yönetme adı altında devlet hazinesi yağmalayacak... Bazıları Türkiye’yi üstüne üstlük dinsel tartışmalara sürükleyecek...
Acı olan bu oyunun halka "demokrasi" diye yutturulması...
Siyasi sahtekârlıkların, çıkar oyunlarının, sol gösterip sağ vurmaların, sandık başına götürülen halka "demokrasi" adı altında onaylatılması...
Bu oyunu yutmayalım... Demokrasi sahtekârlarının oyunlarını ifşa edelim... Halka olup biteni anlatalım...
Sütunumuz bu yöndeki görüşlere (kısa olmak şartıyla) imkânlar çerçevesinde açık olacak...
Siyasi partiler milletvekili adaylarını önseçim yerine merkez yoklamasıyla belirleyecekmiş.
Meclis yine Dost Meclis’i olacak desenize...
***
AKP’de milletvekili adaylık ücreti 1 milyar liraymış. Ticarete hızlı başladılar...