<#comment>#comment>AB yetkilileri "Uyum Yasaları’nı çıkartmış olmanız yetmez, bunların hayata geçirilmesini görmek istiyoruz" diyor... O yüzden müzakereler için tarih vermekten kaçınıyorlar...
Türkiye’de kimi çevreler ne yapıyor?
Adeta AB’nin yan çizmesini kolaylaştırmak için çalışıyor... Kasıtlı olarak antidemokrasi manzaraları yaratıyor...
Örneğin "1 Eylül Dünya Barış Günü" dolayısıyla İstanbul ve İzmir’de düzenlenecek "Savaşa Karşı Barış" adlı gösteriler yasaklanıyor. Provokasyon yapılacağı yolunda duyum alındı (!) diye alay eder gibi komik bir gerekçe öne sürülüyor.
Bir başka sıcak örnek...
Kürt kökenli eski milletvekili Abdülmelik Fırat, kanser tedavisi için yurtdışına gitmek istiyor, pasaport verilmediği için gidemiyor.
Kodaman yeni Rus, arkadaşıyla sohbet ediyor: - Dün Bolşoya gittik. Çok keyifliydi! - Hangi operayı izlediniz? - Yok yahu, opera değil.. Bizim buz hokeyi takımının Kanadayla maçı vardı ya, onu seyrettik. - Operada..!?- Operanın barında; televizyondan... ***- Başkanın çok sayıda destekçisi var diyorlar...- İnanma... Kendi kendine yürüyemeyecek kadar yaşlanmadı henüz... ***Kuyumcu soygununa gecikmeli olarak yetişen polisler, karakola eli boş dönmemek için yoldan geçen bir sarhoşu "şüpheli" diye gözaltına almışlardı.Karakolda zavallının başını küvete sokup çıkarıyor, bir yandan da soruyorlar: - Konuş... Elmaslar nerde?... Adamcağız bir saat kadar dayanmış. Ve sonunda feryadı basmış: - Bana baksanıza! Kendinize başka bir dalgıç bulun. Ben burada elmas melmas göremedim! Aydın Arıcıoğlu arkadaşımızın yönetiminde hazırlanan "medyapirasa" sitesinde Rus mizahından satırlar var... Mesela... Halk bütün savaşları destekler... Sadece ilk otuz gününde... Hikâye gerisi güneş ısıtır herkesimevsimler herkes içindiryalnız çığ altında kalansele kapılan her zaman birkaç kişiherkes içindir aşk da ayrılık dayalnızca birkaç kişi ölür acıdan eskiden ölümle tartılırdı ayrılıkkiminin hayatı yalnızca
<#comment>#comment>Aydın Arıcıoğlu arkadaşımızın yönetiminde hazırlanan "medyapirasa" sitesinde Rus mizahından satırlar var... Mesela...
Kodaman yeni Rus, arkadaşıyla sohbet ediyor:
- Dün Bolşoy’a gittik. Çok keyifliydi!
- Hangi operayı izlediniz?
- Yok yahu, opera değil.. Bizim buz hokeyi takımının Kanada’yla maçı vardı ya, onu seyrettik.
- Operada..!?
<#comment>#comment>Aslan’a çerez... Banko Galatasaray... Lokum gibi kura... Rahat geçeriz... İkincilik cepte... Elenmek sürpriz... Aslan bunları yer... Ağzımıza layık...
Spor basınımız Galatasaray’ın çektiği kuradan sonra dün silme bu tür yorumlarla doluydu. Bu yorumları yapanlardan bir teki olsun bu yıl Barcelona’yı, Brugge’ü, Lokomotif’i izlemiş miydi? Hayır... Ama her biri kâhin gibi sonucu biliyordu.. Malumunuz Fenerbahçe - Feyenoord maçı öncesinde de spor basınımız silme "Fener turu geçer" yorumunda bulunmuştu. Kimse gidip bir zahmet Feyenoord - Tottenham hazırlık maçını izlemeye bile zahmet etmemişti. Gerçi Fener kupada "sıfır" çekmiş, Feyenoord ise UEFA şampiyonu olmuştu.. Ama ne gam? Maksat laf olsun, gün kurtulsun, yazarımız bilgiç görünsündü... Bu sözler Fener ya da G.Saray’ı yanıltacak, motivasyonunu bozacakmış... Kimin umurunda?
Menfaat her türlü dili konuşur, her kılığa girer, hatta menfaatlere karşı kayıtsız biri gibi görünmesini de bilir.
<#comment>#comment>Soyadı gibi "yalçın" bir adamdı... İnandığı mücadeleye adamıştı hayatını, son nefesine kadar o mücadelenin içinde yer aldı. Dün, Genel Başkan Yardımcısı olduğu İşçi Partisi’nin seçim çalışması için gittiği Uşak’ta aramızdan ayrıldı. Hasan Yalçın’ı saygıyla, sevgiyle ve arkadaşlarından dinlediğimiz öykülerle uğurluyoruz...
İTÜ mezunu, Yüksek Elektrik Mühendisiydi... İsteseydi büyük paralar kazanır, refah içinde yaşardı. Ama onun tek geliri kendisinin ve eşinin SSK’dan aldıkları emekli maaşıydı. Kurtuluş semtinde mütevazı bir evde otururdu. Havanın iyi olduğu günler partiye yürüyerek, kötü olduğu günler ise belediye otobüsüyle gelir giderdi. Basın kartı olduğu için bilet almasına gerek yoktu. Tek lüksü Ballıca sigarasıydı.
Konya’nın Hadim ilçesinde yaşayan babasını birkaç yıl önce kaybetti. Kendisine miras kalan mütevazı evi satsaydı eline geçen parayla biraz olsun rahatlardı. Ama bunu yapmadı, evini partiye bağışladı.
Hiç kimse onu bir mağazadan kendisi için giyim eşyası alırken görmedi. Pek çok parti yöneticisi gibi o da yurtdışında çalışan partililerin gönderdiği kullanılmış elbiseleri giyerdi. Gelen torbadan kendisine uygun olanları seçer,
<#comment>#comment>YTP Genel Sekreter Yardımcısı Hasan Gemici, dünkü basın toplantısı öncesi gazetecilerle sohbet ediyordu. Hemen arkasında bulunan, üzeri yıldızla dolu mavi - kırmızı parti amblemini işaret ederek, yeni amblemi nasıl bulduklarını sordu. Meslektaşlarımızdan gelen yanıt;
- Amerikan bayrağına çok benziyor! olunca hemen itiraz etti:
- Yok canım, o kadar da değil. Bir kere Amerikan bayrağında bu kadar çok yıldız yok ki...
Bu yanıt üzerine salonun arkasından bir ses yükseldi:
- Eee, o kadarcık fark da olacak artık!
<#comment>#comment>Ülkemiz cezaevi tipi yönünden çok zengin... Adalet Bakanlığı’nın internet sitesine göre ülkemizdeki cezaevi tipleri şöyle sıralanıyor:
A, A1, A2, A3, B, C, E, K 1, K 2, Hususi Tip, 350 kişilik özel tip, 500 kişilik özel Tip , F Tipi, Açık Cezaevi, Kadın ve Çocuk Cezaevi, Çocuk Cezaevi, Çocuk Islahevleri...
Toplam 17 değişik ad ve tipte cezaevi ve toplam 527 cezaevi binası var.
Bu cezaevlerinde toplam 58.665 tutuklu ve hükümlü yatıyor. Hapisteki kadın sayısı 2175; kadınların toplam mahkûmları oranı yüzde 4...
Fakat F tipine karşı dayanışmada erkeklerle neredeyse aynı sayıdalar...
Şu ana kadar cezaevinde ölüm orucunda ölenlerin toplam sayısı 38, kadın sayısı 14 oldu...
<#comment>#comment>Erdal İnönü’nün konuşmalarından oluşan "Üç Yüz Yıllık Gecikme" mutlaka okunması gereken kitaplardan... Bir yerinde yaşam boyu eğitim ilkesinin öneminden, İsmet İnönü’nün bu ilkeye bağlılığından söz ediliyor. Erdal Bey bakınız ne diyor:
- Bu ilkeyi babam, ömrünün sonuna kadar her alanda uygulamıştır. Örneğin okul sıralarında esaslarını öğrendiği Almancasını Birinci Dünya Savaşı’nda beraber çalıştığı Alman subaylarıyla konuşarak Fransızcasını Lozan Konferansı sırasında yabancı delegelerle görüşerek ilerletmiştir. Bazı mali ve ekonomik konuları başbakanken öğrendiğini söylemişti. Başbakanken bir fırsat bulup viyolonsel dersleri almıştı. Cumhurbaşkanlığı döneminde de fen bilgisini kendi deyimiyle pekiştirmek için evde kurdurduğu bir laboratuvarda lise fizik ve kimya deneylerini hocalara yaptırmış ve yakından izlemişti. Yüzmeyi ileri yaşlarda öğrenmişti. Belki bütün bunlardan daha karakteristik bir davranış, evde yabancı dilde bir kitap okurken daima yanında bir lügat bulundurması ve iyi anlamadığı her kelime için hiç üşenmeden lügata bakmasıydı.
Sık sık arkadaşlarına söylediği bir söz şuydu:
- Ben anasından dahi doğmuş insanlardan değilim. Ne biliyorsam,