<#comment>#comment>Futbolcu İlhan Mansız Japonya’da büyük ün yaptı, genç kızların sevgilisi oldu. Japon Hükümeti bu durumu iki ülke dostluğunu ilerletme yönünde fırsat olarak görmüş. Üstelik 2003 Japonya’da Türk yılı... Japonlar bizim Dışişleri’ne başvurarak İlhan Mansız’ı Japonya’ya davet etmiş. Dışişleri Bakanlığı teklifi İlhan’a iletmiş... Buyrun cevaba:
- Bana Jaguar otomobil ya da Cherokee cip verirlerse giderim...
Japonlar davetten vaz geçmiş tabii...
İyi de bizim Dışişleri Bakanlığı’nın bu yanıtı medyaya ve Japonya’ya bu şekliyle iletmesi mi gerekirdi? Yoksa bu görgüsüzlüğü gizleyip İlhan Mansız’ı Japonya’ya gitmeye ikna etmesi, en azından bir mazeret uydurması mı? Nasıl diploması bu?
*Üç çeşit insan vardır: Ünsever, Bilgisever, Parasever... Platon Bizim mesleğin de elbet incelikleri vardır. Mesela iktidara gelecek lidere yanaşarak yağlama yıkama seanslarına başlamak bunlardan biridir. Etraftan ayıplayanlara karşı kendinizi "Değişti adam" diye savunursunuz. İktidara gelince balını alır, balı bitince tekmeyi atarsınız. Bu formül Özal, Çiller, Yılmaz,
Bakalım bu dikenli sözlere Müslüman dünyası ne karşılık verecek... Amerikalı Baptist Rahip Jerry Falwell, 11 Eylül saldırısından sonra "dinsizlerin, kürtaj yanlılarının, feministlerin, eşcinsellerin çoğaldığını, Tanrının 11 Eylülde ABDyi bu yüzden cezalandırdığını" söyleyerek hayli gürültü koparmıştı. Rahip Falwell, bu pazar günü CBS Televizyonunda yayınlanacak "60 Dakika" programında da "Hazreti Muhammedin bir terörist olduğunu düşünüyorum" diyerek yeni bir fırtına koparacak gibi görünüyor. Banda alınan programın kimi cümleleri önceden yayınlandı. Falwell, Hıristiyanları İsraili desteklemeye çağırıyor. Hazreti Muhammedin savaşçı bir kişi olduğunu söyledikten sonra "İsa, tıpkı Musa gibi bir sevgi örneği sergilemişti. Bence Hz. Muhammed bunun tam tersini sergiledi" diye konuşuyor. ABD, Irakı vurmak için bahane arıyor... Bir de yanına enayi arıyor tabii. Vukuat raporu..! "O gün, Türkiyenin hiçbir yerinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüklerimiz hiçbir kişiyi terör olayı gerekçesiyle gözaltına almadı. Bu müdürlüklerimizin vukuat raporları o gün tertemizdi. Böyle bir durumla son 20 yıldır ilk kez karşılaştık ve tabii ki çok mutlu olduk." Emniyet Genel Müdürlüğünün 20 Eylül 2002 günlü
<#comment>#comment>Amerikalı Baptist Rahip Jerry Falwell, 11 Eylül saldırısından sonra "dinsizlerin, kürtaj yanlılarının, feministlerin, eşcinsellerin çoğaldığını, Tanrı’nın 11 Eylül’de ABD’yi bu yüzden cezalandırdığını" söyleyerek hayli gürültü koparmıştı. Rahip Falwell, bu pazar günü CBS Televizyonu’nda yayınlanacak "60 Dakika" programında da "Hazreti Muhammed’in bir terörist olduğunu düşünüyorum" diyerek yeni bir fırtına koparacak gibi görünüyor. Banda alınan programın kimi cümleleri önceden yayınlandı. Falwell, Hıristiyanları İsrail’i desteklemeye çağırıyor. Hazreti Muhammed’in savaşçı bir kişi olduğunu söyledikten sonra "İsa, tıpkı Musa gibi bir sevgi örneği sergilemişti. Bence Hz. Muhammed bunun tam tersini sergiledi" diye konuşuyor.
Bakalım bu dikenli sözlere Müslüman dünyası ne karşılık verecek...
ABD, Irak’ı vurmak için bahane arıyor...
Bir de yanına enayi arıyor tabii.
"... Avrupa Birliği, Türkiyenin bu yıl sonuna kadar müzakerelerin başlama tarihinin açıklanması yolundaki taleplerini yerine getirmeyecek. Çarşamba günü yapılan Avrupa Birliğinin genişlemesiyle ilgili bir tartışmada, Avrupa Komisyonunun bazı üyeleri Türkiyenin hiçbir zaman için Avrupa Birliğinin bir üyesi olamayacağı yolundaki şüphelerini dile getirdiler. Önümüzdeki ay yapılacak genel seçimlere hazırlanan Türkiye, Avrupa Birliğini bu yıl sonuna kadar üyelik görüşmeleri için bir görüşme tarihi vermediği takdirde bir krize yol açabileceği konusunda uyardı. Avrupa Birliği böyle bir riski göze alacak gibi görünüyor.Avrupa Birliği kaynaklarının verdiği bilgiye göre, Avrupa Komisyonu dolaylı olarak da olsa Türkiyeye bir tarih vermenin imkânsız olduğuna inanıyor. Komisyon üyelerinden birçoğu açıkçası Türkiyenin hiçbir zaman için AB üyesi olamayacağı yönünde ciddi kaygıları olduğuna inanıyor.... Tartışmalar, büyük bir Müslüman ülkeyi üye olarak kabul etme konusunda AB içinde genel bir huzursuzluğun var olduğunu işaret ediyor." Avrupa Birliği Türkiyeyi istemiyor... Ama biz istenmediğimizi görmekte biraz yavaş davranıyoruz. Satır arasında umut arıyoruz... Avrupa onu da vermiyor... İşte
<#comment>#comment>Avrupa Birliği Türkiye’yi istemiyor... Ama biz istenmediğimizi görmekte biraz yavaş davranıyoruz. Satır arasında umut arıyoruz... Avrupa onu da vermiyor... İşte BBC’nin, Brüksel muhabirine dayanarak verdiği son haber:
"... Avrupa Birliği, Türkiye’nin bu yıl sonuna kadar müzakerelerin başlama tarihinin açıklanması yolundaki taleplerini yerine getirmeyecek.
Çarşamba günü yapılan Avrupa Birliği’nin genişlemesiyle ilgili bir tartışmada, Avrupa Komisyonu’nun bazı üyeleri Türkiye’nin hiçbir zaman için Avrupa Birliğinin bir üyesi olamayacağı yolundaki şüphelerini dile getirdiler.
Önümüzdeki ay yapılacak genel seçimlere hazırlanan Türkiye, Avrupa Birliğini bu yıl sonuna kadar üyelik görüşmeleri için bir görüşme tarihi vermediği takdirde bir krize yol açabileceği konusunda uyardı.
Avrupa Birliği böyle bir riski göze alacak gibi görünüyor.
Avrupa Birliği kaynaklarının verdiği bilgiye göre, Avrupa Komisyonu dolaylı olarak da olsa Türkiye’ye bir tarih vermenin imkânsız olduğuna inanıyor.
Genç kız yaptığı hataları tepkiyle telafiye çalışıyor. Ancak yaptığı tepki seçimlerinden her defasında kendi zararlı çıkıyor. Cabbar, Vakkas, Rezzak malı götürdüler. Asiye ise şimdilerde perişanları oynuyor...Asiye şu günlerde yeni bir seçim arifesinde... Bakalım kendisini kurtarabilecek bir seçim yapabilecek mi? Mümkün değil mi? Ama neden? Asiye saf, masum, güzel ama fakir bir kızcağızdı. Evlilik çağına gelince üçkâğıtçı Cabbarın yalan vaatlerine kandı. Onunla kaçtı. Ama umduğunu bulamadı. Üç beş yıl sonra sırf Cabbara tepki olsun diye Vakkasla evlendi. Vakkas da itin biriydi. Kızı sömürdü de sömürdü. Asiye çalıştı o yedi. Sonunda Asiye, Vakkası bıraktı, ona tepki olsun diye Rezzakla evlendi... Onu bir süre de Rezzak sömürdü, sokağa attı... Öyle zamanlar öyle ülkeler vardır ki, orada namuslu adama kalan tek yer hapishanedir. Motivasyon... Öfke, mantığın yerini alırsa insanın hata yapması kolaylaşır. Futbol sporu, başka hesaplaşmaların aracı durumuna indirgenirse oyun ruhu bozulur. Son alınan sonuçlar tesadüf değil gibi geliyor bize... Fatih Terimin geçen dönemde hedefi takımının oynadığı futbolun standardını yükseltmekti. Amaç "sportif" idi. Bu defa kişisel hedef ön plana çıktı:
<#comment>#comment>Asiye saf, masum, güzel ama fakir bir kızcağızdı. Evlilik çağına gelince üçkâğıtçı Cabbar’ın yalan vaatlerine kandı. Onunla kaçtı. Ama umduğunu bulamadı. Üç beş yıl sonra sırf Cabbar’a tepki olsun diye Vakkas’la evlendi. Vakkas da itin biriydi. Kızı sömürdü de sömürdü. Asiye çalıştı o yedi. Sonunda Asiye, Vakkas’ı bıraktı, ona tepki olsun diye Rezzak’la evlendi... Onu bir süre de Rezzak sömürdü, sokağa attı...
Genç kız yaptığı hataları tepkiyle telafiye çalışıyor. Ancak yaptığı tepki seçimlerinden her defasında kendi zararlı çıkıyor. Cabbar, Vakkas, Rezzak malı götürdüler. Asiye ise şimdilerde perişanları oynuyor...
Asiye şu günlerde yeni bir seçim arifesinde... Bakalım kendisini kurtarabilecek bir seçim yapabilecek mi? Mümkün değil mi? Ama neden?
Öyle zamanlar öyle ülkeler vardır ki, orada namuslu adama kalan tek yer hapishanedir.
Sonuç; Koskoca dağ fare doğurdu...Fransadaki gelişmeleri duyuran "Tete De Turc" adlı sitenin bildirdiğine göre filmin ilk vizyona girdiği 4 Eylül günü, Pariste 17 sinema salonunda yapılan bilet satışları ancak 291le sınırlı kaldı. (Paris bölgesinde yaşayan Ermeniler 80.000 kişi civarında.)- 4 Eylül 2002 ile 10 Eylül 2002 tarihleri arasında Fransa genelinde 70 ayrı sinema salonunda vizyonda olan film sadece 15.454 seyirci toplayabildi. - 4 Eylül ile 18 Eylül tarihleri arasında toplam giriş sayısı 35 bin olarak belirtiliyor...Böylece aşırı bir medyatik çıkışa rağmen, Ararat filmine Fransada yaşayan 500 bin Ermeninin yüzde 10u bile ilgi göstermedi...Film ilk haftanın sonunda çoğu sinemada vizyondan kaldırıldı...Böylece Ararata karşı nasıl bir tavır takınalım endişesi kendiliğinden yok oldu... Atilla Dorsay gibi parlak fikirli eleştirmenler, "Araratla mücadele için milliyetçiliği canlandıralım" şeklinde çok parlak fikirler öne sürmüşlerdi. Gerek kalmadı. Geçen yaz Cannes film festivalinde ilk kez gösterilen ve soykırım tartışmalarını körükleyen "Ararat" filmi, Fransada vizyona girdi... Asıl yiğitlik, insanın herkesin önünde yapabileceği şeyi tanığın olmadığı yerde yapmasıdır.