Avrupa Birliği Türkiye’yi istemiyor... Ama biz istenmediğimizi görmekte biraz yavaş davranıyoruz. Satır arasında umut arıyoruz... Avrupa onu da vermiyor... İşte BBC’nin, Brüksel muhabirine dayanarak verdiği son haber:
"... Avrupa Birliği, Türkiye’nin bu yıl sonuna kadar müzakerelerin başlama tarihinin açıklanması yolundaki taleplerini yerine getirmeyecek.
Çarşamba günü yapılan Avrupa Birliği’nin genişlemesiyle ilgili bir tartışmada, Avrupa Komisyonu’nun bazı üyeleri Türkiye’nin hiçbir zaman için Avrupa Birliğinin bir üyesi olamayacağı yolundaki şüphelerini dile getirdiler.
Önümüzdeki ay yapılacak genel seçimlere hazırlanan Türkiye, Avrupa Birliğini bu yıl sonuna kadar üyelik görüşmeleri için bir görüşme tarihi vermediği takdirde bir krize yol açabileceği konusunda uyardı.
Avrupa Birliği böyle bir riski göze alacak gibi görünüyor.
Avrupa Birliği kaynaklarının verdiği bilgiye göre, Avrupa Komisyonu dolaylı olarak da olsa Türkiye’ye bir tarih vermenin imkânsız olduğuna inanıyor.
Komisyon üyelerinden birçoğu açıkçası Türkiye’nin hiçbir zaman için AB üyesi olamayacağı yönünde ciddi kaygıları olduğuna inanıyor.
... Tartışmalar, büyük bir Müslüman ülkeyi üye olarak kabul etme konusunda AB içinde genel bir huzursuzluğun var olduğunu işaret ediyor."
Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz "Türkiye’yi vuramayız" demiş. Gerek yok zaten... Soygunlar, vurgunlar bizi yeterince vurdu...
Fıkra Nazan Kuloğlu’ndan... Kasabanın semercisi ölmüş... Yeni gelen semerci işin acemisiymiş. Yaptığı kötü semerler yüzünden bütün eşeklerin sırtı yara olmuş. Eşekler başlamış semercinin ölmesi için dua etmeye.. Sonunda dualar kabul olmuş. Semerci ölmüş. Ne var ki yerine gelen daha da acemiymiş. Eşekler yeniden duaya başlarken biri demiş ki:
- Yahu arkadaşlar anlaşıldı ki semercinin iyisi gelmeyecek... Semerci ölsün diye dua etmenin anlamı yok...
- Peki ne yapalım?
- Tanrıya bizi eşeklikten kurtarması için dua edelim.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Nuran Yıldız’ın piyasaya yeni çıkan "Liderler, İmajlar, Medya" adlı kitabında liderlerin üç sözcükle tanımlanması isteniyordu. Dün Çiller’le ilgili sözcükleri aktardık. İşte bugün de Mesut Yılmaz’ı tanımlayan sözcükler:
"Vasat, yavaş, etkisiz, renksiz, yorgun, donuk, durgun, uyku, tutuk, ciddi, kararlı, kararsız, ağırkanlı, üşengeç, şaşkın, hırçın, iddialı, burun, emanetçi, resmi, soğuk, halka uzak, Rize, Galatasaray, mağlup, oportünist, resmi, sakin, dürüst, tek adam, tiryaki, Çakıcı, karışık, kumar, gidici..."
Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz bizden zor bir şey istedi:
"Türkiye ABD’ye üslerini açarsa dostumuz olmaz" dedi...
Oysa bilmesi gerekir ki... Türkiye’nin ABD’ye "Üsleri kullandırmayız" diyecek hali yoktur. Geçmişte belki biraz gücümüz vardı. Ama son üç yılda, IMF programları ve operasyonlarıyla ekonomimiz dibe oturduktan (veya oturtulduktan) sonra ABD’ye karşı koyma gücümüz de sıfıra indi...
O kadar ki... ABD ve İngiltere İncirlik’ten kaldırdıkları uçaklarla Kuzey Irak’ı kontrolde tutarak burada bir Kürt devletini resmen kurduruyor da Türkiye kendisi için bu kadar hayati konuda bile İncirlik’i kullandırmam diyemiyor. Irak saldırısı söz konusu olduğunda nasıl kullandırmasın...
Amerika karar verdi. Irak’a saldıracak...
Irak’ın silah denetçilerini kabul etmesi veya BM kararlarına uyması sonucu değiştirmiyor. Sam Amca’nın derdi de silah denetçileri falan değil zaten.
Saddam’ı koltuğundan kaldırmak...
Irak petrollerine ve bölgeye el koymak.
Bin Ladin bahanesiyle Hazar çevresine yerleşen Sam Amca, Saddam bahanesiyle Körfez’e yerleşecek.
Harekât ne zaman derseniz...
Bir tahmine göre 6 Kasım’da.. Yani Amerikan Kongre seçimlerinden bir gün sonra... Amerikalı resmi ağızlar önümüzdeki yılın ocak ve şubat aylarından söz ediyorlarsa da... Amerikan deniz filolarının kasım başında Körfez civarında konuşlanmak üzere hareketlendiğini hesaplayan kimi strateji uzmanları, ABD’nin şaşırtma yaparak operasyonu önümüzdeki ay başlatabileceğini bildiriyor.
Hem Türkiye hem Dünya için çok acı sonuçlar verecek bir kıyamet günü hızla yaklaşıyor...