Londrada pide

3 Kasım 2002

- Aydınlık temiz restoranda göze ilişen ilk şey taş fırın... Nizipin kara taşlarından inşa edilen bu fırında odun ateşiyle pide yapılıyor. Duvarlar İznik çinileri ve Safranbolu bakırlarıyla süslü. Masalar, sandalyeler, tabak, çatal, bıçak, bardak, ne varsa hepsi Turk motifleriyle süslü, hepsi Türkiyeden getirilmiş. Memleketim insanıyla gurur duydum.Devam ediyor okurumuz:- Tas Pide, meşhur (oyunların ayakta izlendiği) Shakespeare Globe tiyatrosunun hemen yanında. İçerdeki müşterilerin hemen tamamı İngilizdi. Restoranın kurucusu Önder Şahanla konuştum. Waterloo ve London Bridgede iki lokantası daha varmış. Yanında çalışan güvendiği elemanları şirkete ortak yapmış. Gelecekten umutluydu. Avrupada ne yazık ki yüzümüzü ağırtan lezzet elçilerimiz çok değil.. Londradaki "Sofra" bunlardan biriydi... Şimdi "Tas" lokantaları da eklenmiş. Çok iyi olmuş. Geçenlerde bir iş gezisi için Londraya giden okurumuz Ayhan bey, Thames nehrinin kıyısında gezinirken bir restorana rastlamış: "Tas Pide"... Restorana yanaşıp cama asılı menüde kuşbaşılı, kaşarlı, ıspanaklı, pastırmalı, sucuklu pide çeşitlerini görünce meraklanıp içeri girmiş... Türkler tarafından işletilen bu restoranın özelliklerini

Yazının Devamı

Londra’da pide

3 Kasım 2002


<#comment>Geçenlerde bir iş gezisi için Londra’ya giden okurumuz Ayhan bey, Thames nehrinin kıyısında gezinirken bir restorana rastlamış: "Tas Pide"... Restorana yanaşıp cama asılı menüde kuşbaşılı, kaşarlı, ıspanaklı, pastırmalı, sucuklu pide çeşitlerini görünce meraklanıp içeri girmiş... Türkler tarafından işletilen bu restoranın özelliklerini anlatıyor:
- Aydınlık temiz restoranda göze ilişen ilk şey taş fırın... Nizip’in kara taşlarından inşa edilen bu fırında odun ateşiyle pide yapılıyor. Duvarlar İznik çinileri ve Safranbolu bakırlarıyla süslü. Masalar, sandalyeler, tabak, çatal, bıçak, bardak, ne varsa hepsi Turk motifleriyle süslü, hepsi Türkiye’den getirilmiş. Memleketim insanıyla gurur duydum.
Devam ediyor okurumuz:
- Tas Pide, meşhur (oyunların ayakta izlendiği) Shakespeare Globe tiyatrosunun hemen yanında. İçerdeki müşterilerin hemen tamamı İngilizdi. Restoran’ın kurucusu Önder Şahan’la konuştum. Waterloo ve London Bridge’de iki lokantası daha varmış. Yanında çalışan güvendiği elemanları şirkete ortak yapmış. Gelecekten umutluydu. Avrupa’da ne yazık ki yüzümüzü ağırtan lezzet elçilerimiz çok değil.. Londra’daki "Sofra" bunlardan biriydi... Şimdi "Tas"

Yazının Devamı

Tiyatroya veda!

2 Kasım 2002

- Oyunu oynamak istediğimiz salonun "Tesis Güvenlik Belgesi" yokmuş. Yani, özel güvenlik elemanları, giriş kapılarında metal arama detektörleri, salonun içini gözetleyen CCD kamera sistemi, güvenlik bariyerleri, otoparkı vs... Gaziantep Emniyet Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığının, geçenlerde sizin köşenizde yayımlanan genelgesini gerekçe göstererek bu eksiklikler nedeniyle izin vermedi. - Bu koşulları haiz kaç salon var Türkiyede? - Büyük şehirlerde bir iki tane çıkar. Anadoluda bir tane bile bulamazsınız.Anadolu kentleri tiyatroya hasret... Ancak İçişleri Bakanlığının mantığa sığmayan bir genelgesi sebep gösterilerek tiyatroların taşra kentlerine girmesi yasaklanıyor. Bu komedi, "tiyatronun anavatanı" ya da "antik tiyatro müzesi" diye adlandırılan topraklarda; Anadoluda oluyor... Rahşan Ecevitin "Pülümürde Aşk" oyunu Ankarada ilk kez önceki gece Ekin Tiyatrosunda sahnelendi... Bu arada Ekin Topluluğu Gaziantepte, "Yalancı Aranıyor" adlı oyununu oynayacaktı... Ancak Emniyet izin vermediği için Gaziantepe gidemiyor. Emniyetin niçin izin vermediğini Genel Sanat Yönetmeni Faruk Güvenç ten dinliyoruz. Özgürlüğü sevmek başkalarını sevmektir. İktidarı sevmek kendini sevmektir. William

Yazının Devamı

Tiyatroya veda!

2 Kasım 2002


<#comment>Rahşan Ecevit’in "Pülümür’de Aşk" oyunu Ankara’da ilk kez önceki gece Ekin Tiyatrosu’nda sahnelendi... Bu arada Ekin Topluluğu Gaziantep’te, "Yalancı Aranıyor" adlı oyununu oynayacaktı... Ancak Emniyet izin vermediği için Gaziantep’e gidemiyor. Emniyet’in niçin izin vermediğini Genel Sanat Yönetmeni Faruk Güvenç’ ten dinliyoruz.
- Oyunu oynamak istediğimiz salonun "Tesis Güvenlik Belgesi" yokmuş. Yani, özel güvenlik elemanları, giriş kapılarında metal arama detektörleri, salonun içini gözetleyen CCD kamera sistemi, güvenlik bariyerleri, otoparkı vs... Gaziantep Emniyet Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı’nın, geçenlerde sizin köşenizde yayımlanan genelgesini gerekçe göstererek bu eksiklikler nedeniyle izin vermedi.
- Bu koşulları haiz kaç salon var Türkiye’de?
- Büyük şehirlerde bir iki tane çıkar. Anadolu’da bir tane bile bulamazsınız.
Anadolu kentleri tiyatroya hasret... Ancak İçişleri Bakanlığı’nın mantığa sığmayan bir genelgesi sebep gösterilerek tiyatroların taşra kentlerine girmesi yasaklanıyor. Bu komedi, "tiyatronun anavatanı" ya da "antik tiyatro müzesi" diye adlandırılan topraklarda; Anadolu’da oluyor...

Yazının Devamı

Kıyı kitabı...

1 Kasım 2002

Bu meydandaki seslerin hiçbiri,Zamana kalmayacakHer şey gerçekleştiği zamanın içine düşüpBir kumulun bir iskeleti yutuşu gibiSesler, kendi zamanlarınca yutulacak Sütun komşum Ece Temelkuran şiir kitabını göndermiş. İçinde binlerce resim, binlerce hayal, binlerce hayat... Ve iç yakan seslenişler: Eskitilmiş hikâyen anlatılırsa, bir ağızdan bir nefes çıkacak. O hikâyenin nefesi de azala eksile bir sonraki gezegene ulaşacak. Senden geri kalan nefesi, bu gezegen olmasa bile, bir sonraki soluyacak.Bir cümlen, bir ikindi vakti çayla kurabiye yiyen bir çocuğun aklında - kim bilir, belki yanlış kalacak. Adın, o yanlış cümleyle anılacak. Kim bilir, belki o cümle, seninkinden daha güzel olacak. Seni, şimdi hayal edemeyeceğin kızıl saçlı bir çocuk anlayacak.Büsbütün yanan bir daha yanmaz, unutma!Hep bir daha tutuşacak kadar yanmalı kişiDur şimdi sen, yeterDur bu kıyıdaKim bilir, belki bir gün, yeniden çıkarsınŞimdi bilemeyeceğin bir yolculuğa Senden, bu gidişinden, gelişinden, beceremeyip çekilişinden, karar vermeyişinden, dalıp gidişinden, kahrolup parçalanmandan, dönüp yine birleşmenden, kuru bir hikâye ile bir tutam saç kalacak. Siyasetçi bir cambazdır... Dengesini söylediklerinin tersini

Yazının Devamı

Kıyı kitabı...

1 Kasım 2002


<#comment>Sütun komşum Ece Temelkuran şiir kitabını göndermiş. İçinde binlerce resim, binlerce hayal, binlerce hayat... Ve iç yakan seslenişler:
Bu meydandaki seslerin hiçbiri,
Zamana kalmayacak
Her şey gerçekleştiği zamanın içine düşüp
Bir kumulun bir iskeleti yutuşu gibi
Sesler, kendi zamanlarınca yutulacak

Yazının Devamı

Cumhuriyetçiler

31 Ekim 2002

Okurumuz Cumhur Güzel, dün sözünü ettiğimiz Bilsay Kuruçun "Cumhuriyet Dönemi Ekonomisi" adlı kitabından bir bölüm göndermiş... 1931in İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey (Özkan), Türkiyeyi sömürge haline getiren bugünkü aklıevvel liberallere ta o günlerden ders veriyor:"Eğer bir millet üretim hususunda geri ise teknik güçler hususunda ilerlememiş ise, o memleketin dengesini vücuda getirmeyi uluslararası piyasanın düzenleyişine terk etmek, o memleketin yıkılışına göz yummak olur. Her sene bilanço açığını milletin öteden beri toplamış ve asırlardan beri biriktirmiş olduğu menkul kıymetlerle ödemek mecburiyetine düşer. Açık, senelerce devam ettiği takdirde memleket dahilinde süsler ve değerli eşyalardan, ev ağırlıklarından başlayarak, nihayet o memleketin şimendiferlerinin, bankalarının, ticari ve sınai teşebbüslerinin, arazinin yabancılara geçmesine kadar varabilir." Cumhuriyeti kuran kadrolar ekonomi bildikleri iddiasında değildiler. Ama asla bugünkü ekonomik umutsuzluk ve onursuzluğa düşürmemişlerdi ülkeyi. 1950den sonra gelen kadrolar (hele hele Özal kadroları) ekonomi alanında adeta birer "allame i cihan"dılar. Ülkeyi dibe oturttular... Seçim neden mi yapılır? Halka demokrasiye

Yazının Devamı

Cumhuriyetçiler

31 Ekim 2002


<#comment>Cumhuriyet’i kuran kadrolar ekonomi bildikleri iddiasında değildiler. Ama asla bugünkü ekonomik umutsuzluk ve onursuzluğa düşürmemişlerdi ülkeyi. 1950’den sonra gelen kadrolar (hele hele Özal kadroları) ekonomi alanında adeta birer "allame i cihanödılar. Ülkeyi dibe oturttular...
Okurumuz Cumhur Güzel, dün sözünü ettiğimiz Bilsay Kuruç’un "Cumhuriyet Dönemi Ekonomisi" adlı kitabından bir bölüm göndermiş... 1931’in İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey (Özkan), Türkiye’yi sömürge haline getiren bugünkü aklıevvel liberallere ta o günlerden ders veriyor:
"Eğer bir millet üretim hususunda geri ise teknik güçler hususunda ilerlememiş ise, o memleketin dengesini vücuda getirmeyi uluslararası piyasanın düzenleyişine terk etmek, o memleketin yıkılışına göz yummak olur. Her sene bilanço açığını milletin öteden beri toplamış ve asırlardan beri biriktirmiş olduğu menkul kıymetlerle ödemek mecburiyetine düşer. Açık, senelerce devam ettiği takdirde memleket dahilinde süsler ve değerli eşyalardan, ev ağırlıklarından başlayarak, nihayet o memleketin şimendiferlerinin, bankalarının, ticari ve sınai teşebbüslerinin, arazinin yabancılara geçmesine kadar varabilir."

Seçi

Yazının Devamı