2018’in en iyi albümleri 2

16 Aralık 2018

“Biz bu yıl neler dinlemiştik, neleri beğenmiştik” şöyle bir göz atmanın ve yıl sonuna kadar bu köşede hatırlatmanın zamanı geldi demiştik. Kaldığımız yerden devam.

“Negro Swan” - Blood Orange: Yeni soul ve R&B akımlarının giderek alternatif çizgilerden ana akıma geldiği dönemde bu fenomene en güzel örnek. Blood Orange adıyla müzik yapan İngiliz şarkıcı, prodüktör ve besteci Dev Hynes klasik siyah müziği estetiğini merkeze alırken düzenlemelerde hâlâ bayağı avangart. Black lives matter çizgisinden giden, siyah olmakla ilgili hikayeler anlatan aslında hayli politik içerikli bir albüm bu. Hynes, caz ve old skool müzikleri iyi çalışan ve müziğini doğru ayaklar üzerine kuran birisi. 16 şarkılık albüm güncel hip hop, caz ve soul aleminden aldığı desteklerle hayli zengin. Müzikal açıdan çok tatmin edici bir pop albümü.

“Many NIghts” - Motorama: Rus indie ekibi öncelikle “cold wave” dediğimde kulak kabartanların dikkatini çeker. Bu yıl sessiz sedasız yayınladıkları albüm bir şekilde kişisel playlistlerimin gözdelerindendi. Shoegaze, ‘90’lar, post-punk sevenler eğer tanışmadılarsa bu albüm ile dinlemeye başlayabilirler Motorama’yı.

“Marble Skıes” - Django Django: Britanyalı alternatif

Yazının Devamı

2018’in en iyi albümleri 1

15 Aralık 2018

“Biz bu yıl neler dinlemiştik, neleri beğenmiştik” şöyle bir göz atmanın ve yıl sonuna kadar bu köşede hatırlamanın zamanı geldi. Kişisel ve sırasız bir liste yaptım. Gerçekten severek dinlediğim albümleri yazmaya çalıştım.

“Knock Knock” - Dj Koze: “Knock Knock”, kim ne derse desin kim hangi etiketlerle açıklamaya çalışırsa çalışsın nostaljik bir albüm. Alman Dj ve prodüktör Stefan Kozalla’nın albümünde her ne kadar ‘70’lerin dans müziği şarkılarının ve klişelerinin hayaletleri dolaşıyor olsa da genel estetik manzara ‘90’lar elektronik müziğine meylediyor. Gücünü ve orijinalliğini bu dönemin pop ve elektronik hit’lerinden ve bu hit’lerdeki numaralardan alıyor. Sırf bu yüzden bile o yıllarda bu alemlerde takılanlar için nostaljik anlamı büyük. Onu dinlerken mesela “You Are My High”ı (Demon Vs Heartbreaker), “Music Sounds Better”ı (Stardust) hatırladım. Biraz Photek, biraz Armand Van Helden, biraz Groove Armada. ‘90’ların büyük beat makerlarının sound’ları güzel etüt edilmiş, yalanıp yutulmuş. Ben bu isimlerin parçaları ya da sample’ları kullanılmış demiyorum. Kozalla dinlerken bende bu görüntüler sesler canlandı diyorum. Roisin Murphy’li “Illumination” ve dudakta bir gülümseme ve

Yazının Devamı

Festivallerde kadın-erkek eşitliği üzerine

11 Aralık 2018

Her yıl mayıs sonunda Barcelona’da düzenlenen Primavera Sound Festivali bu yıl tanıtımını bir manifesto yayınlayarak yaptı. Buna sadece manifesto demiyorum aynı zamanda tanıtım diyorum, çünkü festivalin bu yeni politikası line up, yani bilet sattırmada en önemli unsur olan sanatçı kadrosunun durumuyla doğrudan ilgili.

Festival yönetimi sadece katılımcı sanatçıların sayısında değil, headliner kategorisinde de kadın ve erkek sanatçılara eşit yer vereceğini açıkladı. Yetkililer, #thenewnormal hashtag’iyle bu yılki kadroyu açıkladılar.

Headliner’ı assolist diye çevirelim. Yani, biz kadın sanatçılara da erkek sanatçılar kadar yer vereceğiz, üstelik bunu laf olsun diye yan sahnelerin izlenmeyen saatlerinde değil, assolist düzeyinde, “prime time”da da yapacağız dediler.

Pek çok alanda olduğu gibi eğlence sektöründe de kadın-erkek eşitsizliği büyük sorun. Aynı filmde başrol oynayan kadın oyuncunun erkek oyuncudan az kazanması bir yana, meslekte var olmak için ödenen bedeller arasında da çok fark var. Burada tekrara girmeyeceğim. Dikkati Primavera Sound’a çekmek ve sorunlu bulduğum bu uygulamayı biraz tartışmak niyetindeyim.

Primavera Sound’un kadınlara yönelik pozitif ayrımcı tavrını

Yazının Devamı

Türkiye Ezhel mi dinliyor?

9 Aralık 2018

Ezhel, Spotify üzerinde 2018’de Türkiye’de en fazla dinlenen isim olmuş. Peki bu ne gösteriyor? Türkiye’nin Ezhel dinlediğini mi, yoksa Spotify verilerinin aslında para ödeyerek stream platformu üzerinden müzik dinleyen belli bir kitlenin müzik zevkini yansıttığını mı?

Baştan söyleyeyim. Doğru yanıt ne ilki, ne de ikincisi. İlla gerçeğin peşine düşüyorsak o zaman şöyle demeliyiz, biraz ilki, biraz ikincisi. Nitekim Spotify pek çok istatistik paylaşmasına rağmen Türkiye’de kaç premium üyesi olduğunu açıklamıyor. Bu üyelerin profillerine dair de elimizde pek bir bilgi de yok. Bu açıdan bakarsak ve dünyadaki genel verilerden hareket edersek spottaki ikinci cümleye yaklaşıyoruz. Ancak şu da bir gerçek ki Türkiye’de bugün müzik sahnesindeki en heyecan verici şeylerden biri rap. Ve Ezhel bu müzikte dev salonları doldurabilen, farklı kesimlerden, yaş ve özelliklerden kalabalıkları peşinden sürükleyebilen bir iki isimden biri. Yani bu ilk cümle de gerçeğe aykırı değil.

Daha çok alternatif ve en çok da rap

Önce Spotify 2018 verileri ne diyor ona bakalım. Türkiye’de en çok Ezhel stream edilmiş. Bu, yıl toplamında da böyle ay bazında da böyle. En çok stream edilen şarkılar listesinde de ilk üç

Yazının Devamı

Online ilişkiler hakkında soruşturma

8 Aralık 2018

The 1975 imzalı “A Brief Inquiry into Online Relationships (Online ilişkiler hakkında kısa bir soruşturma)”, çağın ruhunu internet kültüründe yakalamaya çalışırken popa yaklaşımı dikkat çekici.

İlk dikkatimi çeken şarkıları “Somebody Else”di. M83’nin stüdyosundan çıkmış gibi duran bir şarkıydı ama vokaller kendine hastı. Sonra “She Way Out” vardı mesela “Pressure” vardı. “Love Me” müthiş bir ‘80’ler pop estetiğiydi. Bence Peter Gabriel’ın “Sledgehammer”ına çok açık bir selamdı. “UGH!” sanki MGMT’nin yapması gereken ikinci albüme ait bir parça gibiydi. Bunlarla sevdim ben 1975’i.Yeni albüm haberi iddialı yorumlarla geldi. Açıkça önceki iki albümden (“The 1975”, 2003; “I like it when you sleep for you are so beautiful yet so unaware of it”, 2016) daha iyi bir yere konuyor. NME şöyle yazmış: “Y kuşağının ‘Ok Computer’a yanıtı.” Acaba bu kadar acayip ne yapmış olabilirler? İnşallah bu söz, “How To Draw / Petrichor” adlı şarkıdaki synthe’lere dayanarak söylenmiş bir söz değildir diye düşünmek istiyor insan. Bu çok sığ bir yorum olurdu.

Bir “glam rock” havası

Ne anlatıyor albüm? Bana kalırsa işlene işlene artık yeter işlemeyin biraz dağınık kalsın dediğimiz bir konuya giriyor. İnternet

Yazının Devamı

Dünyanın müziğimize ihtiyacı var

4 Aralık 2018

Gaye Su Akyol’un büyük başarısından bahsetmiştim pazar günü. Konuya son albümünün Batı’daki başarısını inceleyerek devam ediyorum.

“İstikrarlı Hayal Hakikattir” için Pitchfork’ta “Rock ve Türk folkunu birbiri içinde eritirken özgürlük düşlerinin peşinde koşuyor” denmiş. Notu 10 üzerinden 7.7.

Guardian dört yıldız verirken, Gaye Su Akyol’un etkileyici sahne performansından (Womad Festival) söz ediyor ve şarkılarını etkileyici ve şiirsel folk-rock baladlar olarak nitelendiriyor. Nick Cave ve Kurt Cobain göndermeleri yapılmış. Yazar Robin Denselow “Uluslararası başarıyı hak ediyor” diyerek bitiriyor yazısını.

The Times’taki dört yıldızlık eleştiri, Akyol’un müziğini saykodelik rock, Anadolu pop gibi janralarla tarif ederken, albümün politik sözlerine vurgu yapıyor.

Financial Times, Gaye Su Akyol’un müziğini “Turkish Grunge” olarak tarif etmiş. Akyol’un sahne şovuna dikkat çekiyor yazı.

The Wire son sayısında onunla yapılan bir röportaja yer verdi. Allmusic’ten PopMatters’a onlarca etkili uluslararası müzik blogunda albümün notu hayli yüksek. Eleştiriler olumlu. Türkçe şarkılardan ibaret bir albümün buralarda yer alması bile büyük bir başarı.

Gaye Su Akyol’un ayakları sağlam yerlere

Yazının Devamı

Gaye Su Akyol’un büyük başarısı

2 Aralık 2018

Gaye Su Akyol’un yeni albümü “İstikrarlı Hayal Hakikattir” ile Batı’da da yakaladığı büyük başarı vesilesiyle bazı konulara değinmek şart oldu.

Önce albümden bahsedeyim. Gaye Su Akyol’un üçüncü albümü bana kalırsa dil ve estetik açısından en az kafası karışık olanı. Doğu - Batı arasında kaybolmamış yolunu bulmuş bir albüm. Kendi deyişiyle Kurt Cobain ve Selda Bağcan’dan eşit derecede etkilenen bir müzisyenin bu iki uç arasında gelgitler yaşadıktan sonra bulduğu kendine has yeri ifade ediyor. Bu bakımdan albüm hem sözleri hem müzik bakımından yerini yadırgamıyor. Ben burada şarkılara tek tek girip analizler yapmayacağım. Sadece bana çocukluğumdan bu yana Türkiye’de televizyonda, radyoda ya da evde ne dinlediysem, minibüslerde dolmuşlarda hangi kasetler çaldıysa, hepsinden bir şeyler hatırlatıyor. Kurt Cobain ile Selda Bağcan arasında tek bir çizgiyle yetinmiyor Akyol. Tavernadan punk’a, herhangi bir meraklı müzik dinleyicisinin bu topraklarda duyabileceği her şeyi temsil ediyor. Aslına bakarsanız zaten kulaklarınızı özellikle tıkamazsanız bu sesler her yerde. Gaye bu hazineyi çok güzel değerlendiriyor ve kendine yarattığı dünyayı bu hazineden sadece kendi bildiği bir düzene ve

Yazının Devamı

Haftanın  albümü: 'The Blue Hour' Suede

1 Aralık 2018

‘90’ların hedonist rock ekibinin yeni albümü 2013’ten bu yana geri dönüş albümlerinin sonuncusu. Ve galiba tema ve hikaye bakımından en farklı olanı.

Doksanlı yıllarda Brit Pop’u icat eden gruplar arasında onların da adı var. Londra onlardan sorulurdu. Brett Anderson’ın hedonist şehir hikayeleri her zaman içinde bir karanlık yan barındırıyordu o ayrı. Ama zamanın ruhuna ve kendi yaşlarına uygun şekilde hayli çılgın bir yaşantının hikayelerini görüyorduk Suede’de. Onları çekici yapan da buydu.

Suede’in geri dönüş üçlemesi 2013’te “Bloodsports”la başladı. 2016’da “Night Thoughts” ile devam etti. Şimdi “The Blue Hour” ile sona gelinmiş. Bu tam bir sona geldik albümü. Neyin sonu? Suede’in anlatmak istediği hikayeler bitti mi? Bilmiyoruz ama bu defter kapanıyor. İzlenimler bu yönde.

Bir defa bu albümün içerik olarak farkı Anderson’ın artık şehirde yaşamaması. Bu albümün öncesinde yaşadığı Londra’dan, Somerset kırsalına taşınarak hiç de “urban” olmayan bir şey yaptı. Burada karısı ve iki çocuğuyla yaşıyor ve neredeyse bütün vaktini onlarla geçiriyor. Ayrıca bu hayatın eski hayatından çok daha zor olduğunu da söylüyor. “20’lerimdeyken gökten şarkı yağardı, şimdi ıkına sıkına beste

Yazının Devamı