Gaye Su Akyol’un yeni albümü “İstikrarlı Hayal Hakikattir” ile Batı’da da yakaladığı büyük başarı vesilesiyle bazı konulara değinmek şart oldu.
Önce albümden bahsedeyim. Gaye Su Akyol’un üçüncü albümü bana kalırsa dil ve estetik açısından en az kafası karışık olanı. Doğu - Batı arasında kaybolmamış yolunu bulmuş bir albüm. Kendi deyişiyle Kurt Cobain ve Selda Bağcan’dan eşit derecede etkilenen bir müzisyenin bu iki uç arasında gelgitler yaşadıktan sonra bulduğu kendine has yeri ifade ediyor. Bu bakımdan albüm hem sözleri hem müzik bakımından yerini yadırgamıyor. Ben burada şarkılara tek tek girip analizler yapmayacağım. Sadece bana çocukluğumdan bu yana Türkiye’de televizyonda, radyoda ya da evde ne dinlediysem, minibüslerde dolmuşlarda hangi kasetler çaldıysa, hepsinden bir şeyler hatırlatıyor. Kurt Cobain ile Selda Bağcan arasında tek bir çizgiyle yetinmiyor Akyol. Tavernadan punk’a, herhangi bir meraklı müzik dinleyicisinin bu topraklarda duyabileceği her şeyi temsil ediyor. Aslına bakarsanız zaten kulaklarınızı özellikle tıkamazsanız bu sesler her yerde. Gaye bu hazineyi çok güzel değerlendiriyor ve kendine yarattığı dünyayı bu hazineden sadece kendi bildiği bir düzene ve anlama göre seçtiği taşları dizerek oluşturuyor.
Bunları yaparken en güçlü silahı sözleri. Son derece politik bir albüm bu. Bu dönemde dinleyebileceğiniz ustalıkla yazılmış en politik sözlere sahip. Buraları çok kurcalamaktansa henüz albümü dinlememiş olanları merak ettirmeyi tercih ediyorum. Şunu da unutmamak lazım Gaye Su Akyol’un bu macerada ve “istikrarli hayal”de çok sağlam hayal arkadaşları var. Ali Güçlü Şimşek ve Görkem Karabudak. Bu fikri hayat geçirmede ve müziğin kalitesini yüksek tutmada bu araştırmacı, meraklı, kendini hep geliştiren isimlerin de önemi büyüktür. Albümde ayrıca Ediz Hafızoğlu (davul), İlhan Erşahin (saksofon), Barlas Tan Özemek (klasik gitar), Ahmet Ayzıt (elektro saz, keman, ud, cümbüş), İsmail Darıcı (perküsyon), Oğuz Can Bilgin (trompet) de yer alıyor.
Gelelim bu albüm sayesinde biraz kurcalamamız gereken meseleye. Gaye Su Akyol, yüzyıllar boyunca Türk sanatçısının ve entelektüelinin en temel meselesini kendince çözmeye çalışan pek çok isimden biri. Batı ile Doğu arasında kimsenin tam olarak bilemediği ama zaman zaman yaklaştığı o gizemli/gizli cenneti bulmak. Evveliyatını da hesaba katarsak Tanzimat’tan bu yana 200 yıla yakın süredir bu coğrafyada Batı ve Doğu tartışılıyor.
Yeni ufukları sanatçı kurcalar
Bu tartışmanın en görünür yeri siyasetin alanına giriyor gibi görünse de değil. Mesele sanatçının meselesidir. Çünkü toplumsal kodları, kör noktaları, hassas bölgeleri, karanlık alanları sanatçı bilir, sanatçı konuşur. Buna sanatçı cesaret eder. Yeni ufukları sanatçı kurcalar. 60’lardan bu yana müzik alanında canlı bir tartışma ve arayış var ve bu arayışın çok renkli ve zengin sonuçları oldu. Önce taklit ve uyarlama vardı. Sonra yorumlar geldi. Anadolu rock, saykodelik Türk popu, Anadolu pop. Bir sürü adı var. Sonrasında arabesk var. Taverna var. Rock var. Ama genel olarak mesele Anadolu’nun renklerinin büyük şehirlerimizin kaotik ruhuyla karışarak Batılı normlarda ele alınmasıdır. Bunu yaparken öyle ince ayarlar dengeler kurulmuştur ki simyacı gibi ufak farklarla altın ya da teneke elde edilmiştir.
Simyacı analojisinden ilerlersek Gaye Su Akyol altın formülü bulmuş gibi duruyor. Bu formülün özelliği kişiye has olmasıdır. Başkası tarafından uygulanamaz, uyarlanamaz. Altın sadece sahibinin elinde değerlidir.
Kapı uzun süre açık kalamadı
Gaye Su Akyol bu formülü de çok garip bir zamanda buldu. Neden garip diyorum? Çünkü 2006’da olsaydı mesela bütün dünya onu ve onun gibi isimleri kucaklamaya hazırdı. İşi daha da kolay olacaktı. Bugün zoru başarıyor. İstanbul o dönem dünyada kültürel anlamda geleceğe damga vuracağına kesin gözüyle bakılan bir iki yerden biriydi. Bütün gözler buradaydı. Bu bir kapıydı ve uzun süre açık kalamadan kapatıldı. Zaten belki açık da kalsa bir sonuç elde edilemeyecekti. Çünkü o zaman çeşitlenmiş ve kendi içinde gelişmiş olgunlaşmış bir alternatif müzik sahnemiz yoktu. Ortalık standart rock grubundan geçilmiyordu. 2006 yılıydı, Gaye o zaman hiç tanınmayan ama dikkat çekici bir genç şarkıcıydı. Mai adlı bir grubu vardı. Rolling Stone’un “Bu isimlere dikkat” konulu genç gruplar listesine koymuştuk Mai’yi. (Aynı listede Ali Güçlü Şimşek ve Görkem Karabudak da vardı ve daha tanışmıyorlardı.) Ben ilk o zaman tanımıştım kendisini. Daha sonra da keyifle izlemeye devam ettim herkes gibi. Bu konuda yazacaklarım yerimi aşıyor. Bir sonraki yazıda Gaye Su’nun Avrupa’da elde ettiği başarının anlamını konuşalım isterim. Açtığı kapıdan başka sanatçılar da girer mi, bu konuları değerlendirelim. Gaye Su’nun hayalleri gerçek oldu. Ve bu bize şunu öğretti: Gerçek olmayacak hayal yoktur, istikrarsız hayal vardır.
Düzeltme ve özür
“Müslüm” filmi soundtrack albümü ile ilgili “Nerede bu filmin soundtrack albümü?” temalı eleştirim yazıldığı tarihte değil benim gözden kaçırmam nedeniyle albüm yayınlandıktan sonra gazeteye basılmıştır. Bu durum okurların dikkatinden kaçmamış elbette. Bu yanlışlıktan dolayı özür dilerim. Albüm Doğan Müzik etiketiyle zamanında yayında ve Timuçin Esen gayet başarılı. İlgilenenlere buradan da duyuralım.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024