Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Biz bu yıl neler dinlemiştik, neleri beğenmiştik” şöyle bir göz atmanın ve yıl sonuna kadar bu köşede hatırlamanın zamanı geldi. Kişisel ve sırasız bir liste yaptım. Gerçekten severek dinlediğim albümleri yazmaya çalıştım.

“Knock Knock” - Dj Koze: “Knock Knock”, kim ne derse desin kim hangi

2018’in en iyi albümleri 1
etiketlerle açıklamaya çalışırsa çalışsın nostaljik bir albüm. Alman Dj ve prodüktör Stefan Kozalla’nın albümünde her ne kadar ‘70’lerin dans müziği şarkılarının ve klişelerinin hayaletleri dolaşıyor olsa da genel estetik manzara ‘90’lar elektronik müziğine meylediyor. Gücünü ve orijinalliğini bu dönemin pop ve elektronik hit’lerinden ve bu hit’lerdeki numaralardan alıyor. Sırf bu yüzden bile o yıllarda bu alemlerde takılanlar için nostaljik anlamı büyük. Onu dinlerken mesela “You Are My High”ı (Demon Vs Heartbreaker), “Music Sounds Better”ı (Stardust) hatırladım. Biraz Photek, biraz Armand Van Helden, biraz Groove Armada. ‘90’ların büyük beat makerlarının sound’ları güzel etüt edilmiş, yalanıp yutulmuş. Ben bu isimlerin parçaları ya da sample’ları kullanılmış demiyorum. Kozalla dinlerken bende bu görüntüler sesler canlandı diyorum. Roisin Murphy’li “Illumination” ve dudakta bir gülümseme ve müthiş bir mutluluk hissi yaratan “Pick Up”ta ya da “Jesus”ta ne demek istediğim gayet iyi anlaşılacak. DJ Koze 1972 doğumlu, bugün 46 yaşında ve dönem itibarıyla sanırım anlatmaya çalıştığım. “Knock Knock” zekice örülmüş şahane beatler, mutlu dans vokalleri, funk gitarları, derin bas vuruşlarıyla mutluluk aşılayan bir albüm. İhtiyacımız var.

Haberin Devamı

“Milky Way”- Bas: Etiyopya asıllı Ahmed Hamad (Bas) Brooklyn sahnesinde kendine bir yer edinmiş özel isimlerden. Abisi İbrahim Hamad ve rapçi J Cole’un sahibi olduğu Dreamville’in sanatçısı. Firmasının tarzına gayet uyumlu olarak rap’i hafiften sanat için yapıyor. Caz temelli estetik kalitesi yüksek albümünde trap, funk, Latin gibi etkilere açık, geniş düşünen iyi enerjiler pompalayan bir tarza yürümüş. “Milky Way” benim J Cole ile yaptıkları “Tribe” ile hayatıma girdi. Şarkıyı Varşova’da bir Moda mağazasının sergisinde duydum. Shazam’ladıktan sonra hayli enteresan bir 14 şarkılık aleme de dalmış oldum. Tavsiyem Dreamville sanatçılarına bir ilgi gösterin.

Haberin Devamı

“Chris” - Christine and the Queens: Bu yazın şarkısı “Girlfriend”di. En azından benim için. Gittiğim yer herde karşıma çıkması bir yana, gerçekten de en fazla dinlediğim şarkılardan biriydi. Franız şarkıcı, aktris, besteci ve dansçı Heloise Letissier’nin üçüncü uzunçaları pek çok nedenden benim için yılın en iyi pop albümü. Yıl içinde bu albümden bahsederken “İlginç, zekice hazırlanmış, derinliği olan, azıcık zevk sahibi her şeyin marjinal kabul edilip kenara itildiği bir çağdayız” diye başlamıştım yazıya. “Chris” böyle bir albüm ve kenara itilmedi. Popüler olabildi. Popun en üst seviyelerinde dolaşırken bir yandan da zamane Kate Bush’u olmaya aday donanımlı bir sanatçıyla karşı karşıyayız. Daha doğrusu Heloise Letissier’nin yeni alter ego’su Chris’le tanışıyoruz. Avec plaisir!

Haberin Devamı

“Honey”-Robyn: Pop bu yıl Amerika ve İngiltere semalarından olduğu kadar kuzeyden de yükseldi. İsveçli Robyn, Metronomy’nin Jospeh Mount’ı prodüktörlüğünde bütün hünerlerini konuşturuyor. “Honey” Robyn’in sanırım en iyi albümü. Popun funk, disco, house gibi her biri farklı dönemlere referanslı alanlarına girerken buralarda bulduğu malzemeleri yepyeni bir malzeme olarak sunuyor.
Yani malzeme geçmişten ama nostaljik diyemeyiz. Albümün genel manzarasından farklı “Beetween The Line” favorimdi. Metronomy izlerinin en belirgin göründüğü “Ever Again”e de kayıtsız kalamadım. Derken bu albümü sık sık dinlemeye başladım. Sonunda işte buradayız. Yılın en iyileri arasında.

“7” - Beach House: Shoegaze ölmedi Beach House gibi ekipler tarafından gayet güzel bir şekilde yeniden yaratılıyor. “7”’da Beach House davul ve baslarda daha enerjik numaralar deneyerek müziğine bir dinamizm katıyor. Bu sound onları ‘90’ların My Bloody Valentine gibi gruplarının sound’una daha fazla yaklaştırıyor. Elbette Victoria Legrand’ın “moody” sesi ve çelik gibi tarzıyla her şey olduğundan daha bir güzel, heybetli, büyülü.

Yarın listeye kaldığımız yerden devam