Türkçe pop açısından hayli verimli bir hafta. Geçen haftalarda salgın yüzünden pek çok büyük sanatçı albüm ve single’larını son anda geri çekti, yayın tarihleri ertelendi. Ama bu yanlış bir karardı; çünkü insanlar eve kapanmış olsalar da müzik dinlemeye devam ediyorlar. Stream platformları eve kapanma sürecinin ilk haftalarında streamlerin hafifçe geri çekildiğini gördüler, ancak bir süre sonra insanlar yeniden ve eskisinden daha fazla müzik dinlemeye başladı. İlginç olan ise başlarda sadece sakin, sessiz müzikler dinlenirken bir süre sonra artık hareketli müziklerin de dinlenme oranının artmasıydı. Bu alanda yayınlanan haberlere bakılırsa insanlar evde parti yapmaya ve günlük egzersizlerini hareketli parçalar eşliğinde yapmaya başladı. Bu kısa girizgâhın ardından sadede geleyim: Yeni pop şarkıları ufaktan baharın da yaklaşmasıyla gelmeye başladı. Şu ara normal şartlarda yazın hit olacak şarkıların ufaktan gelmeye başladığı dönem.
“Arab Trap” çılgınlığı
Arab Trap, Arabic trap,
Bahar geldi. Çiçekler açtı. Ağaçlar coştu. İngiltere’de geçen hafta sonu güneş çıkınca moraller biraz yerine geldi. Burada güneşin çıkması önemli bir gündem. Günlük konuşmalardaki basit bir “muhabbet açıcı”dan fazlası. Evet evdeyiz. Ama spor amaçlı yürüyüşler yapılabiliyor. Suratlar pembeleşti geçen hafta sonu. Nedensiz bir iyimserlik havası esti.
Herkes kendince bu yeni durumla başa çıkmaya çalışıyor. Kimi “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyor, kimi de “eskiye dönüş”, “normale dönüş” gibi ifadeleri kullanırken hayli inandırıcı olabiliyor. Kimi ölesiye pesimist, kimi ölesiye naif ve optimist.
Bütün bu manzara içinde en çok insanların evde kaliteli vakit geçirme çabalarına hayranım. Pek çoğumuz, her gün Dostoyevski okuyup bağımsız film izlemek isteyen ama bunun için fırsat bulamayan insanlarmışız gibi davranıyoruz. “Madem evdeyiz, o zaman şu klasikleri bir bitirelim” gibi cümleleri
Londra’yı çevreleyen küçük şehir, kasaba ve banliyöler genellikle Londra’da çalışan nüfusun yerleşmek için tercih ettiği sessiz sakin yerler. Şehir merkezine bir trenle 20-25 dakika mesafede bulunan ve Londra’yı bir çember gibi her yönde çevreleyen bu yerleşim yerlerinin bir kısmı Victoria döneminde ve daha sonrasında tren ağlarının gelişimiyle birlikte yani göreceli olarak daha yakın zamanlarda planlanmış yerler. Bir kısmı ise tarihleri çok eskilere dayanan, Ortaçağ ya da Antik döneme uzanan yerleşim birimleri.
Londra’nın 20 dakika kuzeyinde yer alan St Albans böyle bir yer. Antik çağlara uzanan bir tarihi var. Londra’dan kuzeye giden yolcuların konakladıkları ilk Roma şehriymiş. O zaman Verulamium adı verilen St Albans, aslında teknik olarak birkaç tepe, yeşil çayırlar dereler ve göletlerden ibaret. İngiltere’deki bu tip belki yüzlerce şehirden biri.
Şehri boydan boya geçen Ver Nehri boyunca yerleşmiş insanlar buraya tarih boyunca.
Ve tarihin çok eski zamanlarından bu yana nehirden faydalanmışlar. 12.
Yeni salgın yüzünden kaç hafta, kaç ay daha evde kalacağız belli değil. Sosyal hayat durduğunda konserler de duruyor ve bundan etkilenen kırılgan müzik sektörü yeni gelir oluşturma çabası içinde
Müzik emekçileri, şu aralar her zamankinden çok daha fazla ve çok daha büyük bir sıkıntının içinde. En hassas, en kırılgan sektör müzik sektörü. Toplumda ne olursa, gündemde ne varsa ilk önce müziğe, müzisyenlere ve sektörde çalışan emekçilere yansıyor. Her gün tabiri caizse hop oturup hop kalkan bir camiadan, binlerce on binlerce çalışandan ve ailelerinden söz ediyorum. Sanatçılar bu sektörün görünen yüzü ama bir de görünmeyen yüzü var. Bir konser iptal olduğunda ışıkçısından, şoförüne, yeme içme lojistik çalışanından, temizlik işçisine kadar çok değişik kademelerde çalışanlar zarar görüyor. Ve bu zararı hiç kimse umursamıyor. Yıllardır bu sektör ne devletten bir destek almıştır ne de
Geçen cuma Stockholm’de çekilen ve muhtelif gazetelerde karşıma çıkan fotoğraf “eski ve güzel” dünyamızın bir yerlerde hâlâ yaşatıldığını gösteriyordu. Masaları dışarı taşan cıvıl cıvıl bir restoran, prosecco’lar, şaraplar, masalara servis yapan güler yüzlü garsonlar ve elbette birbirleriyle hararetli muhabbetlere girişmiş neşeli cuma akşamı insanları. Stockholm’de eve kapanma yok. “Evdekal” ya da “Hayat eve sığar” dememişler. Hayat normal bir şekilde bütün hızıyla ve neşesiyle baharı karşılıyor. Bütün Avrupa ülkeleri eve kapanmışken, başkentler, Batı kültürünün merkezi olmuş efsane kentlerde sokaklar güvercinlere kalmışken Stockholm sanki başka bir dünyada başka bir zaman diliminde.
Komşu ülkeler halkı eve davet etmişken, İsveç’in bu kararının temelindeki fikir sanırım bugün herkesin merak ettiği bir konu. İngiliz basınında pek çok yerde bu konuyla ilgili haberler yayımlanmasının nedenlerinden biri, İsveç Kamu Sağlığı Ajansı’nın mart başında İngiltere’ye dair
Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro salgını anlamayıp, ciddiye almayıp üstüne bir de bölgesel ölçekte alınan eve kapanma tedbirlerini “Üç beş hapşırık için ne gerek var bunlara” diye eleştirince iş başa düşmüş. Uyuşturucu çeteleri ve onlara bağlı paramiliter gruplar anında devreye girmiş. Şimdi Brezilya’da “evdekal” hareketini, hastalığın yayılmasını yavaşlatma amaçlı sosyal mesafeleşmeyi bu çeteler hayata geçirmeye çalışıyor. “Evdekal yoksa...” adlı bir hareket olsa gerek.
Devletleri yönetenlerin göstermesi gereken ciddiyeti ve rolü mafya üstlenmiş. En azından birileri -yasa dışı birileri de olsa- pandemik’i ciddiye almış. İyi tarafından bakalım.
Koronavirüs bugünün şahane işliyor gibi görünen sisteminde her şeyin ne kadar göstermelik olduğunu ortaya koydu. Bakıyorsunuz adam devlet başkanı gibi görünüyor ama korona geliyor ve bir anda ambalaj yırtılıyor, makyaj siliniyor, gerçekler bütün çıplaklığı ve çirkinliğiyle ortaya çıkıyor.
Dua Lipa’nın yeni albümü “Future Nostalgia” eve kapandığımız şu günlerde salonu dans pistine çevirebilecek güce sahip
Haftanın en büyük müzik olayı Dua Lipa’nın zamanından önce gelen albümü. Adı “Future Nostalgia.” Albüm siz bu yazıyı okurken piyasaya çıkmış olacak. Önceden single olarak yayınlanan “Physical”, “Future Nostalgia”, “Don’t Start Now”, albüm hakkında bir fikir sahibi olmamızı sağladı. Bolca disko nostaljisi, Dua Lipa’nın güçlü vokali ve dünyanın en iyi prodüktörlerinin (Stuart Price, Andrew Watt da dâhil) hünerlerinden seçmeler sunuluyor. Soğukkanlı bir yorumla yılın en büyük albümlerinden biri denebilir. Kesinlikle birinci sınıf bir pop albümü duruyor karşımızda.
Albümün bu haftaki single şarkısı “Break My Heart”ın tanıdık melodisi hemen dikkatleri çekiyor. Intro ve nakarat INXS’in “Need You Tonight”ından sample edilmiş. Michael Hutchence, Dua Lipa’nın etkilendiğini ifade
Hafta sonu millet birbirine girdi. Hava güzel diye Bebek’te trafik kendini aşmış. Sokakta koşanlar, yürüyenler. Spor bahanesiyle kendini dışarı atanlar. Üçerli beşerli gruplar halinde gezinenler. Balıkçıları zaten nükleer savaş, radyasyon dahi durduramaz. Onlar her şartta çaparileri sallayacaklar, o Allah’ın emri.
İnsanlar -herhalde evde kapalı kalmaktan olsa gerek- birbirlerine fena sarmış durumda. Sokağa çıkanlar ile evde kalanlar arasında kan gövdeyi götürürken, burada, yani İngiltere’de durum nasıl diye merak ederseniz, söyleyeyim: Aynı.
“Coğrafya kader, yanlış yerde doğmuşum” falan bunları bir zahmet artık bırakın. Bu gibi ezbere lafları ancak başka ülkeleri görüp bilmeyenler kullanabilir. İngiltere’de de hafta sonu hava güzeldi ve herkes dışarıdaydı. Evet, çok tehlikeli ve şu andaki salgın ortamında her şeyden önce çok sorumsuzca bir hareket. Ve burada da insanlar uyarılıyor ve tartışma çıkıyor. Ama bizdeki gibi sorunu varoluşsal bir noktaya getirip “coğrafya kader” falan demiyor kimse. Yani insan haklı bir