Müzik endüstrisinin toparlanma sinyalleri verdiği şu günlerde, bu yaz her şey için çok geç olsa da sonbahar ve 2021 için iyimser tahminler yapılıyor
Müzik endüstrisi ilk şokun ardından neredeyse iki ay sonra toparlanmanın sinyallerini veriyor. Bu yazın artık festivalsiz geçeceğinin anlaşılmasının üzerinden hayli karanlık senaryolar devreye girmiş, bir daha artık kimse festivale falan gitmez cümlesi telaffuz edilmeye başlanmıştı. Yasakların kademeli olarak hafifletilmeye başlandığı şu günlerde, özellikle Avrupa ülkelerinden gelen istatistiklerin gösterdiği, hastalığın gerilediği ve normale dönmeye yaklaşıldığı yönünde. Bu yaz artık her şey için çok geç, ama sonbahar ve 2021 için iyimser tahminler dolaşımda.
Festicket’ın, İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda’da 110 bin festival katılımcısıyla yaptığı anketin sonuçlarına göre, “Karantina kalktıktan sonra ilk 6 ay içinde bir festivale katılırım diyenlerin oranı yüzde 89. Bu grup içinde 1-3 ay sonra katılırım yanıtını verenlerin oranı yüzde 66.
Yetişkin İngilizlerin yüzde 50’si salgın kurallarına uymuyormuş. Gerçekten de herkes normal hayata dönmüş gibi. Tek fark, maske. O da bazen var. Mesela marketlerde alışverişlerde artık maske takan tek kişi ben oluyorum genellikle ve buna fena halde canım sıkılıyor. “Neden bir tek ben takıyorum, çıkarsam olmaz mı? Yeter artık, sıkıldık ey halkım” diyorum. Ama halk (yani karım) izin vermeyince maskesizlik başka bir bahara kalıyor.
Geçen gün elbisesiyle aynı desende bir maskeyle yolun kenarında bekleyen ve ara ara saatini kontrol eden bir kadın gördüm. Belli ki birini bekliyordu. Biraz sonra kadın önünde aniden duran arabaya bindi ve direksiyondaki maskeli, şık giyimli adamla selamlaştı. Maskeli olduklarından birbirlerine gülümsediler mi göremedim ama muhtemelen maske altından gülmüşlerdir. Birlikte yola devam ettiler. Her hallerinden ve vücut dillerinden hemen anlaşılacağı üzere bu bir akşam çıkmasıydı. Evet, yetişkinler gevşedi, evet yetişkinler sıkıldı ve evet yetişkinler maskeli date’lere çıkıyor.
Parklar, yürüyüş alanları ağzına kadar
Ezginin Günlüğü’nün 40 yıllık 20 şarkısının 20 sanatçı ve grup tarafından yorumlandığı albümde; eserler müzikalitelerinden kaybetmeden, günümüz dinleyicisinin beğenisine uygun bir şekilde hedefi tutturmuş
40 Yıllık Şarkılar Ezginin Günlüğü” adlı albüm bir aksilik olmazsa mayıs sonunda yayınlanıyor. 1982’de kurulan grubun günümüze uzanan zaman zarfında bestelediği şarkılardan seçilen 20’sini, 20 değerli sanatçı ve grup yorumladı. Bu albümde yer alan şarkılardan bir kısmını dinleme fırsatı buldum. İzlenimim, bugüne kadar yapılan en başarılı tribute albümlerden biri olabilir. Bu tip albümlerde çoğu zaman niyet iyi ama akıbet maalesef fena olur. Bunun da birçok nedeni var elbette. Ya şarkıları yorumlayacak gruplara yeterli zaman verilmez ya da gruplar bu işe yeteri kadar eğilmez. Şarkıyı şöyle bir söyleyip “yorum yaptık” diye düşünürler. Velhasıl bu işler acele sevmez. Ezginin Günlüğü şanslı bir ekip ki bu albüm hedefini bulmuş. Yorumlar özgün, orijinal eserler,
Dünya milyarlarca doları eğlence endüstrisine aktarsa da, stream platformları harıl harıl yeni yatırımlar yapsa da, artık istediğimiz film, dizi, müzik bir tık uzakta olsa da bunların hepsi tek bir şeyi ortaya koyuyor: Kitabın yerini hiçbir şey tutmuyor.
Öyle ki artık kitap okumayıp film ve dizi izlediğim saatleri -ki evde otururken çok izleniyor- resmen çöpe atılmış hissediyorum. İmkân varsa e-kitap da değil, kâğıttan kanlı canlı (!) bir kitabı sayfalarını çevirerek okumanın keyfi hiçbir şeyde yok. Ne internet bağlantısı, ne şarj derdi. Her zaman yanında ve sana sadık...
Klasikler ve polisiyeler çok daha fazla okunuyormuş şu ara İngiltere’de. BBC’nin haberindeki veriler evde kapalı kalanların yüzde 30’unun eskiye oranla daha fazla kitap okuduğunu ortaya koymuş.
Ben ilk kez 20’lerimde okuduğum “Tutunamayanlar”ı tekrar okumaya başladım. İnsan olağanüstü durumlarda daha temel metinlere başvurma ihtiyacı hissediyor belki biraz da ondan böyle yaptım. Klasik eserler onları her okuduğunuzda kulağınıza yeni sırlarını fısıldayarak ilginizi
Sokağa çıkma yasağı devam ederken, evde sıkıntıdan cinnet geçirmemek ufak bir ihtimal ama mümkün. Reçetenizi yazıyorum.
The Last Kingdom her türlü macera ruhunu tatmin eder. Çocukken şövalyelere bayılırdık. Netflix’in bu eğlencelik yapımında daha da eskilere gidiyoruz. 9. yüzyıl, Vikingler İngilizleri sağlı sollu ataklarla bunaltmış. Saksonlar bir türlü bir araya gelemiyor. Çekişmeler entrikalar, güç savaşları. Ölçek ne olursa olsun bunlar ilgi çekiyor zaten. Onun yanında kendi ölçeğinde adalet dağıtan bir kahramanın peşinden giden her iki taraftan da pek çok insan var. Açıkçası, ben bu diziden çok şey beklemeyerek başladım. Lay lay lom, arada bakarım, o çağları zaten severim diye düşünüyordum. Ayrıca içinde Vikingler olan bir şeye ilgi duymamak mümkün değil. Sardı. Uthred karakteri, tam olarak bir Battal Gazi, Malkoçoğlu, Kara Murat gibi bir şeye dönüştü. Ancak tabii Uthred hem bilek gücü, hem akıl hem de diplomasiyi kullanıyor. Taraflardan birine
Hâlâ yaz planları yapmaktan uzağız; ne zaman tatil yapabiliriz bilmiyoruz ama bir anlamda hayallerimizle yaşıyoruz. Böyle bir ruh halinde her şeyden önce umut demek yaz hit’i
Şöyle bir hava var ortamlarda: Aman zaten herkes evde, kimse dışarı çıkamıyor, tatil demeyin, yaz demeyin, kimseyi üzmeyin! E birader mevsim geldi ne diyelim, kış mı diyelim? Yaz günü evde oturun şarkıları, biz bunu aşarız, biz bize yeteriz temalı duygu selleri de bir yere kadar. Bünye hafiflik peşinde! Evde oturmaktan çıldıracak noktaya geldik.
Hâlâ yaz planları yapmaktan uzağız; ne zaman tatil yapabiliriz bilmiyoruz ama bir anlamda hayallerimizle yaşıyoruz. Açıkçası böyle bir ruh halinde yaz hit’i adayları her zamankinden daha fazla anlam taşıyor benim için. Her şeyden önce umut demek yaz hit’i. Eğlence, hafiflik, sıkıntıdan günlük itiş kakıştan kopuş demek. Yazı unutmaya değil hatırlamaya çalışmakta fayda var.
Artık cover’dan başka bir şey söylemeyeceğine inandığım Zeynep Bastık bir besteyle geldi bu hafta. “Her Mevsim Yazım”ın müziği ve
Her gün rakamlar, istatistikler açıklanıyor. İngiltere’de şu kadar ölü var, Almanya düşüşe geçmiş, İtalya’da hastalık yavaşlamış, Amerika şöyle, Çin böyle...
Rakamların giderek anlamsızlaşıp sıradanlaştığı günler. Virüs mü geriliyor yoksa biz mi artık alıştık?
Haberlerin etkisi azaldı. Kelimelerin içi boşalmış gibi. Mesela günde önceden 1000 kişi ölen bir ülkede şu anda 100 kişi ölüyor diye sevinilebiliyor. Rakam 50 olsa göbek atılabilir. Her gün 20 kişi ölse konu bile açılmayacak artık.
Virüs bir noktada gidici ya da diğer gripler gibi sıradanlaşacak, aşı bulunacak evet, ama biz bu evde kalmalı yaşamı bırakıp nasıl eskiye döneceğiz?
İngiltere hükümeti pazar günü başbakanın ağzından aşamalı olarak normale dönüş planını açıkladı. Buna göre, evden çalışılması mümkün olmayan iş kollarındakiler artık işe gidebilecekler. Otomobil veya bisikleti tercih edin, toplu taşımaya binmeyin tavsiyesiyle geldi bu karar.
Bir sonraki aşamada ilkokulların açılması değerlendirilecek. Temmuz
Salgın çok şeyi değiştiriyor. Şu anda yaşadığımız en büyük değişiklik eve kapanma ve beraberinde gelen ev hali kültürü. Ama bir süre sonra sokağa çıkıp hayata geri dönüldüğünde bıraktığımız yerden devam edemeyeceğimiz gerçeği giderek belirginleşmeye başladı.
Pandeminin ekonomik etkileri her yerde konuşuluyor ve hissediliyor. Her iş kolu, her topluluk kendine yeni yollar aramaya ve hayatta kalma stratejileri geliştirmeye başladı. Elbette müzik sektöründe de köklü bir değişim yolda gibi duruyor.
Bugün pek çok yaz festivali ya seneye ertelendi ya da yaz sonu yeni tarihler vererek peşinen aldığı bilet paralarını geriye ödememenin
yollarını arıyor.
Mesela Londra’da mayıs sonu yapılan All Points East’e bilet almıştım. Yeni tarihler verilse de bu yıl yapılması zor görünüyor. Organizatörler geri ödeme yapmak yerine seneye indirimli bilet öneriyorlar. Sanırım Primavera Sound, Rockwerchter, Glastonbury ve Avrupa’daki bütün büyük yaz festivalleri için de durum aynı. Ancak seneye gideceğimiz festivaller, bizim