Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hafta sonu millet birbirine girdi. Hava güzel diye Bebek’te trafik kendini aşmış. Sokakta koşanlar, yürüyenler. Spor bahanesiyle kendini dışarı atanlar. Üçerli beşerli gruplar halinde gezinenler. Balıkçıları zaten nükleer savaş, radyasyon dahi durduramaz. Onlar her şartta çaparileri sallayacaklar, o Allah’ın emri.
İnsanlar -herhalde evde kapalı kalmaktan olsa gerek- birbirlerine fena sarmış durumda. Sokağa çıkanlar ile evde kalanlar arasında kan gövdeyi götürürken, burada, yani İngiltere’de durum nasıl diye merak ederseniz, söyleyeyim: Aynı.

“Coğrafya kader, yanlış yerde doğmuşum” falan bunları bir zahmet artık bırakın. Bu gibi ezbere lafları ancak başka ülkeleri görüp bilmeyenler kullanabilir. İngiltere’de de hafta sonu hava güzeldi ve herkes dışarıdaydı. Evet, çok tehlikeli ve şu andaki salgın ortamında her şeyden önce çok sorumsuzca bir hareket. Ve burada da insanlar uyarılıyor ve tartışma çıkıyor. Ama bizdeki gibi sorunu varoluşsal bir noktaya getirip “coğrafya kader” falan demiyor kimse. Yani insan haklı bir eleştiri yaparken böyle artık güncellenmesi mecburi klişelerle kendini ifade ettiğinde hem antipatik hem de haksız duruma düşebiliyor.

“Bilmem ne bilmem ne olurken bilmem ne yapılan tek ülkeyiz” kalıbı var bir de. Hayır arkadaşlar, üzgünüm ama hiç de öyle değil. Biliyorum içten içe acayiplikte, antikalıkta, cinslikte en özel ülke olduğumuz düşünüyor ve bundan hoşlanıp inceden bir gurur duyuyorsunuz ama bu doğru değil. Twitter’a koyduğunuz her videonun daha acayibi şusu busu burada da var, ABD’de de var. Her ülkede de var.

Burada evde oturmakla ilgili ne farklı, anlatayım. İngiltere’de çalışan sınıfın yaşam kültürü evde oturmak üzerine kurulu değil. Evler küçük, kutu gibi. Temel ihtiyaçlar için düşünülmüş. Hayat dışarıda geçiyor. Sabah erkenden çocuklar okula yuvaya, anne baba işe. Akşam dönülüyor. Yemek çoğu zaman üç öğün dışarıda yeniyor ya da hazır şekilde eve sipariş ediliyor. Çünkü kimsenin evde yemek yapacak sofra kuracak, bulaşıkları dizecek zamanı ve lüksü yok. Bakıcı diye bir şey yok. Böyle bir kültür yok. Patronlardan yüksek dereceli müdürlere dahi gidin sorun hepsi her işini kendi yapıyor. Paraları olmadığından değil. Kültür böyle. Tam da bu nedenden evde oturun denince ayarlar şaştı. Evden çalışmak bu bakımdan zor burada, çünkü 60 metrekare evlerde dört beş kişilik aileler yaşıyor. Ve normal düzen işlemediğinde sorun oluyor.

Komşumun 93 yaşındaki babası yalnız yaşıyormuş mesela. Bakıcısı var mı diye sordum. Ne alaka gibisinden baktılar. Arkadaşları ve komşular yardım ediyormuş alışverişe. 70-80 yaşındaki insanlar yalnız yaşıyorlar ve çoğu kendisine bakabiliyor. Bu insanlar evde kapalı da değiller. Hepsi pub’lara gidiyor, sosyalleşiyor, hepsinin arkadaşları var normal zamanlarda. Şimdi evde oturun denince işlerin zorlaşması bundan.

Lafı uzattım: Tamam eleştirin, vurun, devirin ama artık şu “coğrafya” klişelerinden bir kopun. Başımıza  gelen kötü şeylerin sorumlusu “coğrafya” gibi soyut bir kavram, bir dış güç değil. Ne yaptıysak biz yaptık. Düzeltmek de bizim elimizde.