MFÖ “Kendi Kendine”

10 Haziran 2017

Zamansız demek, günün modasından trendinden bağımsız demek. Dün, bugün, yarın fark etmez, her zaman dinlenir demek. Bunu yapmak için iyi besteler ve yalın bir akustik sound yeterli. MFÖ’nün yeni albümü “Kendi Kendine” bu anlayışta. DMC etiketiyle yayınlandı. Bir baktık ki raflara çıkmış bile. Bir tane kapıp ilk izlenimlerimizi yazalım.

Akustik gitarlar, yumuşak bir bas, piyano, perküsyon. Albüm baştan sona bu havada. Fuat Güner akustik gitar, Özkan Uğur perdeli ve perdesiz bas ve akustik gitar çalıyor. Turhan Yükseler piyanoda, Mehmet Akatay perküsyonda.

Bu müzikal tabloya MFÖ’nün klasikleşmiş üç vokalli şarkı söyleme tarzını ekleyin, müzikal perspektife hakimsiniz.

Dostluk üzerine kurulu

Fuat Güner’in ev stüdyosunda kaydedilen yeni albüm adı gibi kendi kendine bir iş. Öyle ki fotoğrafları da Mazhar Alanson’un eşi Biricik Alanson çekmiş. Her şey aile içinde hallolmuş.

MFÖ’nün kendi kendine yetebilen bir oluşum olduğunda hemfikiriz zaten. Yıllar içinde çok şey eskidi, moda olmaktan çıktı, zamana yenildi, unutuldu. MFÖ onlardan biri değil. Nice grup, ekip ayrıldı, dağıldı, MFÖ’ye bir şey olmadı çünkü MFÖ -bence- müzikten önce dostluk üzerine kurulu. Ve çünkü MFÖ müzikal modaları takip

Yazının Devamı

B planı

6 Haziran 2017

B planı yaptın mı?”
Yemek yeniyor, insanların birbirine sorduğu soru bu.

“B planı düşündünüz mü?”

Kahvaltıda tanıştığımız yeni evli çiftle sohbette konu dönüp dolaşıp “B planı”na geliyor: “B planı düşünmek lazım, biz şöyle şöyle yaptık ilerisi için”.

Sahildeki lokantada oturan iki orta yaşlı adam bir yandan elleriyle karşıdaki Yunan adasını gösterip, bir yandan da içinde B planı, Yunanistan’da ev fiyatları, AB’ye yerleşmek, oturum almak geçen cümleler kuruyorlar.

Yabancı tanıdıklar kendi memleketlerindeki haber kanallarından gördükleri Türkiye resminden endişeli olduklarından bizim için de endişe ediyorlar. Devamlı soruyorlar:

“B planınız var mı? Ne yapmayı düşünüyorsunuz?”

Filanca Barselona’da ev almış. Eşi ve çocuklarıyla oraya yerleşmiş. İşi de mobil olduğundan oradan hallediyormuş. İstanbul’da ev almaktan daha ucuzmuş. Oradaki bankalar da yurt dışından emlak yatırımı için gelenlere özel krediler veriyormuş.

Yazının Devamı

Yerli gruplar ve “yumuşak güç”

4 Haziran 2017

Türkiye’nin en eski müzik festivali, herhalde İKSV’nin düzenlediği müzik festivalidir. Bu festival zamanla klasik ve caz olara ikiye ayrıldı. Klasik müzik içerikli olanı bugün Müzik Festivali olarak devam ederken; caz odaklı, daha zengin müzik çeşitleri, yerli ve yabancı sanatçılarıyla İstanbul Caz Festivali zamanla dünya çapında tanınan bir etkinliğe dönüştü. Bugün de bir ekip her yıl özveriyle bu, bana göre artık milli değerimiz haline gelmiş festivali yeni yeni sanatçılar ve fikirlerle düzenlemeye çalışıyor.

Bir diyalog zemini

Bu yeni fikirlerden biri, bu yıl karşımıza Vitrin adıyla geldi. Türkiye Güncel Müzik Buluşması adı altında İKSV, bu yaz 5-8 Temmuz tarihleri arasında yerli sanatçılarımıza dikkat çekmek, onları dünyanın ileri gelen müzik profesyonelleriyle buluşturmak üzere bir platform oluşturuyor.

Tam olarak ne olacak? Uluslararası müzik profesyonelleri, firma sahipleri, organizatörler, menajerler Vitrin kapsamında 24. İstanbul Caz Festivali’nde gerçekleşecek konserleri festival seyircisiyle beraber izleyerek takip edecekler.

Festivaldeki konserlere paralel olarak düzenlenecek panel ve seminerlerde uluslararası katılımcılara Türkiye güncel müzik sahnesi hakkında bilgi

Yazının Devamı

Ünlü bir müzisyen öldüğünde...

3 Haziran 2017

Amy Winehouse, Lou Reed, David Bowie, George Michael, Chuck Berry, Leonard Cohen, Prince, B.B. King, Lemmy, Scott Weiland, Joe Cocker, Tommy Ramone, Bobby Womack, Whitney Houston, Ornette Coleman, Dave Brubeck, George Duke, Sharon Jones, Frankie Knuckles, Paco De Lucia, JJ Cale... Son beş yılda kaybettiğimiz isimler.

Her şey Michael Jackson’la başladı. 2009’dan önce de müzisyenler ölüyordu ama yaşananlar farklıydı. Ünlü ve sevilen birinin ölümü bugünkü gibi idrak edilmiyordu. Michael Jackson’dan sonra bir şeyler değişti. Popstarlar ölüyor farkındalığı arttı desem, tam değil. Asıl hadise galiba sosyal medyanın yükselişi. İdol ölümleri, star ölümleri, ünlü ölümleri, kült karakter ölümleri daha bir başka yaşanmaya başlandı sosyal medyanın hayatımızın başköşesine geçmesinin ardından.

Veda yazıları yazdım

Ben bu ölümleri bizzat yaşayan biriyim. Çünkü çoğuna veda yazısını gazetede ben kaleme aldım... Ansızın biri arar. “Abi duydun mu, bilmem kim...” “Yapma ya” demeye kalmadan telefon acı acı çalar. Yazı işleri arar, haberi teyit eder ve ayrılan yere yazı ister. Michael Jackson öldüğünde CNN’de yayına da davet edildim. Whitney Houston öldüğünde NTV’ye çağrıldım. Amy Winehouse öldüğünde

Yazının Devamı

Yerli otomobil

30 Mayıs 2017

Yerli otomobil geliyormuş. İlk toplantı yapılmış. Çok iyi geçmiş.

Dün Fatih Çekirge müjdeyi veriyor. Rıfat Hisarcıklıoğlu şöyle konuşmuş bu ilk tarihi toplantı sonrasında:

“Yerli otomobili tümüyle yapabilecek gücümüz var. Ama burada önemli olan, tasarım ve pazarlamadır. Aslında tasarım konusunda da çok güçlü ve yetenekli isimlerimiz var. Önemli olan pazarlama. Dünya rekabetinde pazarlamanın önemi çok büyük. Bu konuyu düşünüyoruz.”

Valla bravo güzel saptamalar. Petrolsüz geleceği planlayan, sürücüsüz araçları kısa süre sonra hayata geçirecek dev oyuncuların dünyasında, onların 150 yıl kadar önce düşündüklerini 2017 Mayıs itibarıyla düşünmeye başlamışlar.

Bu hızla yerli otomobil 2150 yılında falan hayata geçer. O zaman kadar da her iki üç yılda bir “Yerli otomobil hazır” diye heyecanlı heyecanlı yazılar yazılır.

Osmanlılığı, Türklüğü, Türk’ün Türk’e propagandasını, Türk tipi gazeteciliği bundan daha güzel özetleyen bir durum yoktur herhalde. Yüzyıllardır aynı takıntılar, aynı yanlışlara devam. Gelin son günlerin meşhur lafını hatırlayalım: Atı alan Üsküdar’ı geçti arkadaşlar. Yeni şeyler düşünmek, yeni keşifler yapmak lazım.

Türkiye’ye otomobil değil nitelikli insan lazım. Fosil yakıt

Yazının Devamı

Yerli otomobil

30 Mayıs 2017

Yerli otomobil geliyormuş. İlk toplantı yapılmış. Çok iyi geçmiş.

Dün Fatih Çekirge müjdeyi veriyor. Rıfat Hisarcıklıoğlu şöyle konuşmuş bu ilk tarihi toplantı sonrasında:

“Yerli otomobili tümüyle yapabilecek gücümüz var. Ama burada önemli olan, tasarım ve pazarlamadır. Aslında tasarım konusunda da çok güçlü ve yetenekli isimlerimiz var. Önemli olan pazarlama. Dünya rekabetinde pazarlamanın önemi çok büyük. Bu konuyu düşünüyoruz.”

Valla bravo güzel saptamalar. Petrolsüz geleceği planlayan, sürücüsüz araçları kısa süre sonra hayata geçirecek dev oyuncuların dünyasında, onların 150 yıl kadar önce düşündüklerini 2017 Mayıs itibarıyla düşünmeye başlamışlar.

Bu hızla yerli otomobil 2150 yılında falan hayata geçer. O zaman kadar da her iki üç yılda bir “Yerli otomobil hazır” diye heyecanlı heyecanlı yazılar yazılır.

Osmanlılığı, Türklüğü, Türk’ün Türk’e propagandasını, Türk tipi gazeteciliği bundan daha güzel özetleyen bir durum yoktur herhalde. Yüzyıllardır aynı takıntılar, aynı yanlışlara devam. Gelin son günlerin meşhur lafını hatırlayalım: Atı alan Üsküdar’ı geçti arkadaşlar. Yeni şeyler düşünmek, yeni keşifler yapmak lazım.

Türkiye’ye otomobil değil nitelikli insan lazım. Fosil yakıt

Yazının Devamı

Yerli plaklar ve plakçılar arasında

28 Mayıs 2017

Bakkal süpermarkete karşı klişesi bugünlerde müzik dünyamızda yaşanıyor desem çok yanlış olmayacak. 90’ların başından itibaren bir bir kapanmaya başlayan küçük müzik dükkanlarının bir süredir geri döndüğüne tanık oluyoruz. Dünyanın belli başlı büyük şehirlerinde olduğu gibi İstanbul’da da bir ara sayıları ikiye, üçe düşen ve kültürel açıdan önemli bir misyonu kahramanca sürdüren dükkanların sayısının artmasını müzik üretiminin çeşitlenmesine ve artmasına bağlayabiliriz. Ve elbette plak meraklısı dinleyiciler kadar, bu işe gönül veren ve bu işi zorlu şartlarda icra eden kahraman
dükkan sahiplerine...

Gözüme çarpanlar

Zincir mağazalarda üç-beş rafta kendine yer bulabilen müzik, bugün hem buralarda kapladığı alanı artırdı hem de eskiden olduğu gibi mahalledeki dükkanlara dönüş yaptı. Bugün D&R’a girdiğimde eskiden hayal edemeyeceğim kadar plak görüyorum. Ama burada büyük firmaların ithal ettiği yeniden basımları ve yeni plakları bulabilirsiniz. Bağımsız, daha nadir plaklar için mahalledeki dükkana uğramak lazım.

Geçen gün Kadıköy’de vapurdan Moda’ya doğru yürüyüşe çıktığımda Zihni, Atlantis, Hammer, Vintage, Rainbow45, Outro, Orfe Moby Dick, Plakhane derken eve sekiz plakla döndüm.

Yazının Devamı

Sezonluk festival bileti hayali

27 Mayıs 2017

Sezon boyunca Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya’da yapılacak 90 festivale girebilme hakkı tanıyan bir “süper bilet” uygulaması başlattı Live Nation. Bu sezonluk kombine biletin adını “festival passport” koymuşlar. Fiyatı 799 dolar, bizim paramızla üç bin liraya geliyor. Ama en azından bu “pasaport”a vize basmak için sülalenizin mal varlığını istemiyorlar. Sadece para ödemeniz lazım. Buna da şükür.

Kamp yapmak isteyenler 15 gün önceden ayrıca talepte bulunmalıymış. Mantıklı mı değil mi, “gideri” var mı bir bakalım.

Bir teşvik paketi

Festivaller arasında neler var diye incelersek; Bonnaroo, Austin City Limits, NY Governors Ball, Vodoo Music + Art, Download Festival, V Festival, Isle Of Wight, Latitude Festival, Reading & Leeds, Rock Am Ring, Lollapalooza, Rock Werchter var. Hiç fena değil.

Haberi okuyunca “Ne güzel, tut ki statta sezonluk kombine aldın” diye düşündüm. Sonra da bir düşünce aldı. Bir insan bir yaz sezonunda toplam üç ayda kaç festivale gidebilir? Gücü kaç bilete, yolculuğa yeter? 90 festivallik bütçe kimde var? İstanbul Film Festivali mi ki bir günde yemeden içmeden dokuz filme gidelim?

Düşünsenize 90 festival. Her birinde ortalama 60 sanatçı olsa -ki daha fazla oluyor

Yazının Devamı