Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Amy Winehouse, Lou Reed, David Bowie, George Michael, Chuck Berry, Leonard Cohen, Prince, B.B. King, Lemmy, Scott Weiland, Joe Cocker, Tommy Ramone, Bobby Womack, Whitney Houston, Ornette Coleman, Dave Brubeck, George Duke, Sharon Jones, Frankie Knuckles, Paco De Lucia, JJ Cale... Son beş yılda kaybettiğimiz isimler.

Ünlü bir müzisyen öldüğünde...
Her şey Michael Jackson’la başladı. 2009’dan önce de müzisyenler ölüyordu ama yaşananlar farklıydı. Ünlü ve sevilen birinin ölümü bugünkü gibi idrak edilmiyordu. Michael Jackson’dan sonra bir şeyler değişti. Popstarlar ölüyor farkındalığı arttı desem, tam değil. Asıl hadise galiba sosyal medyanın yükselişi. İdol ölümleri, star ölümleri, ünlü ölümleri, kült karakter ölümleri daha bir başka yaşanmaya başlandı sosyal medyanın hayatımızın başköşesine geçmesinin ardından.

Haberin Devamı

Veda yazıları yazdım

Ben bu ölümleri bizzat yaşayan biriyim. Çünkü çoğuna veda yazısını gazetede ben kaleme aldım... Ansızın biri arar. “Abi duydun mu, bilmem kim...” “Yapma ya” demeye kalmadan telefon acı acı çalar. Yazı işleri arar, haberi teyit eder ve ayrılan yere yazı ister. Michael Jackson öldüğünde CNN’de yayına da davet edildim. Whitney Houston öldüğünde NTV’ye çağrıldım. Amy Winehouse öldüğünde tatildeydim ama canlı yayına bağlandım. Bir sahil yöremizdeki bambu tentenin altında 20 dakikada üzüntümden öyle içli bir yazı yazmıştım ki gazete için, nasıl yaptığımı ben de bilmiyorum.

Ünlü bir müzisyen öldüğünde...
Lou Reed’de evdeydim. Tam yatarken kara haber gelmişti. Dave Brubeck’ten David Bowie’ye, Leonard Cohen’e ünlü müzisyenleri kaybettiğimizde ben yazı yazarım. Bir yandan da kim ne dedi, ne yazdı bilgilenmek için gözüm sosya medyada olur.

Geçen hafta Chris Cornell gitti ve ben hep aynı filmi defalarca izleyen biri gibi hissettim kendimi. Ünlü bir müzisyen öldüğünde sosyal medyada olaylar aynen şöyle gelişiyor. Ne bir eksik ne bir fazla:

Önce “Hayır! Gerçek olamaz. Sen de mi? Yapma reis” tarzı şaşırmalar ve hashtag ile ilk şoku karşılama.

Ardından “Ah gençliğim vah gençliğim, biz senle büyüdük, öksüz bıraktın bizi, anamdan babamdan daha yakındın bana” gibi ifadelerle giden kişinin yerelleştirilerek ve kişiselleştirilerek sahiplenilmeye çalışılması.

Haberin Devamı

İlk video paylaşımları. Video bulamazsan bulmuş birini RT yap kurtul.

Gidenin ardından duyulan üzüntünün, orantısız hislenme sağanaklarıyla hızla nefrete dönüşmesi.

“Filanca yaşarken, senin ölmen yakıştı mı” gibisinden ölene trip atılması. Sonunda yas ihalesinin ölene kalması. Böylece ölen sanatçı hayran baskısından ölerek de kurtulamamış oluyor.

Paylaşımlık bir klişe

İşte bu aşamanın ardından bu zatı şahaneyi hiç tanımayanlar “Artık bizim sıramız geldi” diyor ve “Ama filanca ölse bu kadar üzülmezsin”, “Elalemin şarkıcısı ölmüş sana ne”, “O zaman buna da üzül” mesajları ortalığı kaplıyor. “Bunca dert varken buna mı üzüldün”ler akın akın yağdırılıyor. Böylece herkes tanımadığı birçok insana neye üzüleceklerini bildirmiş ve enerjisini boşaltmış oluyor.

Goy goy bulutu biraz dağıldığında internet basınındaki ilk derleme ölüm yazıları.

Ölüm nedeninin açıklanması, “Kesin uyuşturucudur, saklıyorlardır” mırıldanmaları, yakınlardan ve sanatçı dostlardan alınan görüşler. Kim ne dedi derlemesi (tabii ki Twitter’a bakarak).

Haberin Devamı

Birkaç gün sonra ölüm raporunun açıklanması, ünlü şarkıcıların ve eski sanatçı dostların konserlerinde ölen zatın şarkılarını söylemesi. En azından iki kelimeyle bahsetmesi ve bunların her yerde dev gibi haber olması. Artçılar dediğimiz bu haberler bir hafta kadar sürer.

İki hafta içinde olayın tamamen unutulması. Hashtag’in terk edilmiş panayır alanı gibi öksüz kalması. Başka gündeme odaklanılmış, o konuda mesajlar yazılmaya çoktan başlanmıştır. İlk yıldönümüne kadar kimse ne olduğunu hatırlamayacak bile.

Ölmek, sosyal medyada üç-beş paylaşımlık bir klişe. Ben bu yazıyı yazarken henüz hiçbir ünlü müzisyenin ölüm haber gelmedi. Gelirse artık akışı biliyorsunuz.

MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR

“Different Days” - The Charlatans

Haftanın albümü yılların ekibi The Charlatans’dan geldi. “Different Days” yıllardır yaptıkları en başarılı iş olabilir. Manchesterlı ekip iki tanıdık davulcuyu misafir ediyor. The Verve’den Pete Salisbury ve New Order’dan Stephen Morris güzel dokunmuşlar ritimlere. Bu albümün single’ı “Plastic Machinery” oldu. Radyo dostu enerjik bir şarkıydı ama Tim Burgess’ın şahane vokaliyle coşan “Unforgotten” ve albüme adını veren “Different Days” ilk dinleyişte dikkat çekiyor.

“Occult Architecture Vol.2” - Moon Duo

Eric Johnson ve karısı Sanae Yamada, bir John Lennon - Yoko Ono değil. Ama rock aleminin bol efektli gitarlar, psychedelic sololar ve hipnotize eden loop’lar kulvarında dikkat çekici işlere imza attıkları gerçek. Şubat ayında piyasaya çıkan aynı adlı yedi şarkılık uzunçaların devamı niteliğindeki “Vol.2”yi (beş şarkılık 38 dakikalık bir müzik) dinlerken kimi zaman Air, kimi zaman Emerson Lake & Palmer gibi tarihten grupları hatırlıyor insan.