Göztepe’nin mutluluk veri tabanına bir göz gezdirirsek, etkisinin açık ara önde olduğunu görürüz.
Göztepelilerin sosyal ve kültürel değerleri zaman zaman değişse de, kulübüne verdiği değer hep aynıdır.
O bir numaradır.
O vazgeçilmezdir.
Alınan bir galibiyet sonrasında anlık sarmaş dolaş olduğunuz insanların yüzlerine bakıp "yahu ben bunu tanımıyorum ki" demez, bir daha sarılır, gülümser geçersiniz. Hepsi bu tablonun yaşayanlarıdır.
Onlar stadyumda tutulan safın kahramanlarıdır.
Böylesi tatlı anları yaşaya yaşaya Göztepe bugünlere geldi.
Türkiye’nin gıptayla baktığı, takımını ateşleyici özelliği üst seviyede olan ve yense de yenilse de İsyan Marşı ile kaldığı yerden devam eden bu taraftar grubu, tribünde yetersiz kaldığını hissettiği anda bile kendi içinde özeleştiri yapmasını bilir.
Sezon başından itibaren performansları birbirine benzeyen ve Süper Lig’i çok isteyen güçlü camiaya sahip iki takım.
Kocaelispor ilk 2 maç sıfır çekti.
Göztepe ise üç maçta 1 puan aldı. Her iki takım da düşme hattındaydı. İkisi de birer hafta arayla çıkışa geçti.
Kocaeli’nin 8 maç, Göztepe’nin ise 7 maçtır bileği bükülmüyordu.
Bu süreçte Kocaelispor 20, Göztepe 19 puan toplamıştı.
10. haftanın ardından puanlar ve hedef aynıydı. Göztepe kuşkusuz, ilk 2 maç dışında bu sezonki en sıkı, en formda döneminde karşılaştı Kocaelispor’la.
Saha ve hava şartları futbola elverişliydi. Konuk takımın taraftarlarına deplasman yasağı da kaldırılınca coşkulu, ateşli taraftar desteğiyle görkemli ve de heyecanı yüksek bir maç bizleri bekliyordu.
Kocaelispor’un teknik patronu Ertuğrul Sağlam, öğrencilerine Göztepe’yi çok iyi ezberletmiş. Bilgi, tecrübe ve oyun aklını oyuncuları aracılığıyla sahaya yansıtmayı hedeflemişti.
Süper Lig’de tutunamadı. Şampiyonluk iddiası ile başladı. Sonuncu oldu.
Oradan birinci lige düştü.
Borç batağında can çekişirken Ayhan Dündar ve arkadaşları ateşten gömlek giydi, geçen sezon takımı ligde tuttu.
Başkan yeniden güvenoyu ve şirketleşme yetkisini aldı.
Üzerinden aylar geçti, tık yok...
Şirketin yüzde 51 hissesi kulüpte olup, yüzde 49 hisseyi alacak bir babayiğit aranıyor...
Çıkar mı?
Günümüz Türkiye’sinde spor denilince “varsa futbol yoksa futbol”, aklımıza başka bir şey gelmiyor.
Belki biraz da basketbol, voleybol. Hani o da topla oynanıyor ya! Bireysel sporlara dönüp bakan yok. Oysa futbolda son yıllarda yaşanan başarısızlıklar ortada. Başarıları ise önemsemediğimiz bireysel dallarda yaşıyoruz. Yıllardan bu yana inişli çıkışlı gidişatına rağmen güreşte Avrupa, Dünya ve Olimpiyat şampiyonları çıkarıyor, madalyalar alıyoruz. İşte milli onurumuz! Dünyaya adımızı duyuran Filenin Sultanları...117 günlük zirve yolculuğu şimdilik son buldu. 3 kıtada 3 kupa Sultanlar, 31 Mayıs’ta Güney Kore ile başladığı süreci önceki gün oynadığı Belçika karşılaşmasıyla noktaladı. 3 kıtada 6 ülke dolaşan milliler, Milletler Ligi ve Avrupa şampiyonluğunun ardından Dünya Kupası’nı daldı. Ne kadar alkışlarsak alkışlayalım onlar fazlasını hak ediyor.
Onları artık sadece ‘‘Filenin Sultanları’’ diyerek geçiştiremeyiz. Onlar Türkiye’nin kızları, kadınları. Atatürk’ün kızları...Öyle bir
Bazıları bahar esintisini değil fırtınayı seviyor.
Bir bardak suda fırtına koparma gayreti içindeler.
Küçük olumsuzluklardan kendilerine vazife çıkarıyor.
Altay’ı, oyuncuları ve teknik direktörü kötülüyor.
Onlar ısrarla gözümüzün içine sokmaya çalışsa da, gerçek Altaylılar yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen Büyük Altay’ı seviyor ve sahip çıkıyor.
Elbette direnemeyenler de yok değil.
Tuna Üzümcü, 4 gollü Erzurum mağlubiyeti sonrası ‘‘Sorumluluk benim’’ dedi ve ayrılık kararı aldı.
Milli Mücadele’nin sona ererek Türk milletinin bağımsızlığını elde edilişinin simgesi olan İzmir’in Yunan işgalinden kurtuluşunun 101. yıldönümünü coşkuyla kutladık.
Aynı zamanda o günün bizler için başka bir anlamı daha vardı...
9 Eylül 1923 tarihinde benim de büyüdüğüm, yetiştiğim ve ailemin hala ikamet ettiği yer olan Eşrefpaşa’da kurulan İzmirspor’un kuruluş yıldönümüydü...
İzmirspor; İzmir’in adını taşıyan tek kulüptür...
İzmirspor; Türkiye’de ilk altyapı sistemini kuran takım olmasıyla gurur kaynağımızdır.
İzmirspor; Türk futbolunun simgesi Metin Oktay ve daha nice ünlü futbolcuların yolunun geçtiği kulüptür.
Ve İzmirspor 100 yaşında...
Futbolun içinde rekabet var.
Bu rekabet duygusunu yitirmeden mücadele sahada verilmeli.
Sahadaki profesyoneller de işine ve rakibine saygı duymalı.
Ancak; rekabet asla düşmanlığa dönüşmemeli. İzmir derbisinde Göztepe ile Altay karşı karşıya geldi.
Geçen sezon iki takım tribünlerinde cereyan eden, istenmeyen olayların yaşandığı, kapkara bir futbol gecesi yaşamıştık.
Bu bağlamda ev sahibi konumunda olan Altay’ın kaptanı İbrahim Öztürk karşılaşma öncesi hem hakeme hem de Göztepe kaptanı Atınç Nukan’a çiçek takdim etti.
Kaptan İbrahim’in bu hareketi çok değerli. Ancak Atınç Nukan’ın 90+7’de attığı gol sonrası sevincini abartması, el kol hareketlerine engel olamaması maç öncesi oluşan güzel tabloya maalesef gölge düşürdü...
Altay kurumsallaşacak, şirketleşecek...
İlk kez söylenmiyor. Kulağa hep hoş gelmişti. Ama; bugüne kadar kimse harekete geçmedi, geçemedi...
Bugün en azından konuşuluyor, tartışılıyor. Kurumsallaşma sözleri ediliyor.
1914’te kurulan ve tarihine büyük başarılar sığdıran kulübün temelleri doğrular üzerine kurulmuştu. Kendi kaynaklarını yaratan, kadroyu bünyeye uygun, kendi çocuklarından kuran siyah beyazlı takımda zaman içinde sistem bozuldu. İşin içine siyaset ve ticaret girdi. İş bilmez yöneticiler girdi...
Büyük emeklerle kurulan sistem yok oldu.
Yönetenler egolarını tatmin etme adına, özellikle futbolcu ve antrenör seçiminde büyük yanlışlar yaptılar. Kulübün içini boşalttılar.
Kendi yağı ile kavrulan ve büyük başarılara imza atan kulübü uçan kuşa borçlu hale getirdiler.