Tur burada

26 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
GENÇLERBİRLİĞİ'NE en ters gelecek oyun, bir İtalyan ile Ankara'da kazanmak için oynamak. Rakip yıldızlarını kaybetmiş olsa da, İtalyan standardının üstünde hücum edebilen ve çok iyi alan daraltan bir takım. Ankaralılar'ın bugün ilk devrede oyunu tutup, ikinci devrede Parma risk alırken sayı(lar) bulması gerekiyor. Böylece serinin kontrolünü ellerinde tutabilirler. İlk maçta skor arayacak Parma'yı engellemek ve gol bulmak, ikinci maçta defanslarını geçmekten daha kolay. Ve yapılması gereken de bu...
Bir noktaya da dikkat çekmek gerekiyor; Parma'nın soğuğu Ankara gibi olsa da, rutubeti Türkiye'nin hiçbir yerinde rastlayamayacağınız kadar yüksek ve saha kolayca bataklığa dönüşebiliyor. Umarım oyuncular için bir sıkıntı olmaz.



Yazının Devamı

Yeni bir senaryo

24 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Sıkça anlatılır, bilmiyorum belki de bir efsane... John Huston'ın Zoltan Fabri'nin Cehennem'de İki Devre adlı filminden apartma yapıtı Zafere Kaçış'ı çekerken senarist ve yapımcılarla bir hayli kapıştığı söylenir. Filmi Amerikanlaştırmanın dibine vuran aslında İrlandalı olan ama Amerikanlaşmış Huston, final sahnesini iyice abartmak peşindedir. Seyredenler bilir. Nazi karması maç 4-4 iken şaibeli bir penaltı kullanır. Her türlü sporda zor rollerin adamı Stallone kurtarır. Huston bu penaltıyı kurtaran Rambo'nun topu tuttuktan sonra koşup gol atmasının ABD'nin interaktif seyircisini iyice coşturacağını düşünür. Ve senaryoda böyle bir değişiklik ister. Yapımın Avrupa cephesi böyle bir şeyin olamayacağını Huston'a anlatana kadar çatlar. Nihayet sonunda ikna ederler. Zira futbolda öyle şeyler olmaz...
Bu kadar olmasa da Süper Lig'de ABD seyircisinin hoşlanacağı bir hikayeye şahit oluyoruz bu sezon. Ümit Özat'ın hikayesine...
Zira, bir sporcunun kendisini bu kadar aşmasına çok az rastlanır. Bir sezon önce 'Bundan sadece eski tip libero olur' denen bir futbolcunun 7 ayrı mevkide ortalama standardın üstüne çıkışına çok az rastlanır. Ümit Özat'ın gösterdiği bu

Yazının Devamı

Capello'ya müjde

23 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Türk futbol piyasasına her sene yıldızlar sunan, evinde kaybetmeyen takımlar yaratan, genç yetenekler keşfetmeyi kulüp politikası yapan Gaziantep... Lens'ı içeride, dışarıda üç golle eleyen Gaziantep... Ve, Fenerbahçe'nin ilk 18'ine girmeleri tartışmalı olan Yusuf ve Hakan Bayraktar'ı direkt ilk 11 oyuncusu yapan Gaziantep... Antep kendi varlığını dayandırdığı ilkelerine ihanet etmenin bedelini dün ödedi.
Maç için Antep'e gelen Roma yetkilisi derin bir nefes almıştır herhalde. Emerson, Mancini, Totti ve Cassano'ya sahip bu en ofansif İtalyan takımının ağzını sulandıracak bir oyundu dünkü. Her kontratağın derin boşluklarla ödüllendirildiği garip bir oyun... Orta sahanın Yusuf, Hakan Bayraktar ve Erhan Namlı ile oluşturulması, bu bölgeyi Fenerbahçe için bile çok yumuşak yapmıştı. Johnson'un Van Hooijdonk, İbrahim Toraman'ın Nobre'ye yarım adam markajı uygulaması, Fenerbahçe orta sahasının sürpriz çıkışlarında hep pozisyon yarattı. Ümit Özat ilk yarıda dört gol atabilirdi, birinde direğe, diğerinde Ömer'e takıldı. Antep duran toplarda da sürekli sıkıntı yaşadı.
Bouazizi ve Jaziri'nin ilk 11'e dahliyle bu sorunların azalmasını umalım. Johnson'un orta sahaya

Yazının Devamı

Karma

19 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Dün bir takımla, bir karmanın maçını seyrettik... Bizimki karmaydı. Şenol Güneş'in Dünya Kupası sonrası yapamadığı yumuşak geçişin sonrasında fevri tavrın sonucuydu. Eskiler dışarı, ümitler - lig karması içeri... İlk on birde ümitlerden dört terfi, ara dönemden beş oyuncu vardı. Dünya Kupası'ndan kalan direkt Rüştü ve yedek Nihat... Kuşkusuz bu takıma Emre ve Yıldıray da girecek. Ve belki Rüştü'nün kariyer krizi devam ederse Volkan da takıma girebilir. Şenol Güneş'in bu tercihi ilk yarıda Danimarka karşısında 4 - 3 - 3'le sahadaydı. Letonya karşısındaki rütbelilerden kötü değillerdi, ama Avrupa Şampiyonası'na gidecek kadar iyi de değillerdi. Üç organize kontratak dışında yerleşik oyunda bir şey yapamadık. Tüm akınlar Nihat'ın komutanlığındaydı. 25 yaşındaki San Sebastianlı, milli takımın saygın beyni oldu. Arkadaşlarının ona yaklaşımı bunu gösteriyor.
İkinci yarıda santrforlu oyuna döndük. 70. dakikadan sonra ise üçlü savunmaya... Yine sadece hızlı çıkmayı becerebildiğimizde gol şutları olmayan akınlar yapabildik. Bu dönemde kaptırdığımız topların Danimarka'nın sayısız pasla geliştirdiği akınlara dönüşmesini seyrettik. Yani yine topa hükmetmekte, oyunu

Yazının Devamı

Ne istiyorsunuz?

17 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Önce TV'de Sivasspor - Kocaelispor, sonra İnönü'de buz gibi havada bir 90 dakika, ardından yine TV'de Gençler - Galatasaray maçı... Ardı ardına üç maçtan sonra benim gibi bir futbol manyağı için bile 4.'sü zor oluyor. İtiraf edeyim, bu benim işim olmasa Fenerbahçe - Diyarbakır maçını izlemezdim. Ve sonra, çok ama çok pişman olurdum.
Naklen yayında Deniz Hoca (Gökçe) bas bas bağırıyor: "Daha 10. dakika, ama maç muhteşem. Böyle devam ederse son yılların en güzel oyunlarından biri olacak." Deniz Hoca bizim TV'de görmediklerimizi de gören bir çift gözle bas bas bağırıyor, "Harika bir maç oluyor". Oluyor gerçekten de. 90 dakika en üst düzeyde bir fizik mücadele, skorlu, pozisyonlu, kaçmalı kovalamalı, sert, ama kırıcı olmayan bir oyun. Son dakikada Bakadal'ın kaçırdığı dramatik bir gol. Saha kenarında küskün bir ifadeyle yırtınan Sakıp Özberk. Öyle bir futboldu ki, öyle bir filmdi ki, öyle bir finaldi ki izlediğimiz... Seyirci maç boyunca standardının ötesinde bir spor seyircisine dönüştü. Maç bitince başladı, "PKK dışarı" bağırışları, Şenol'a gereksiz tepkiler. Maç bitince kendimize dönebildik. Sahadaki futbol biz olmamıza izin vermedi. Herkesi başka dünyalara

Yazının Devamı

Sultan Ahmed

16 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Ahmed Hassan'ı yedekte bırakmayı futbolun gerçekleri içinde nasıl açıklayabiliriz bilmiyorum. Her türlü stratejiye uyabilen bu kontracı, bu dar alancı, bu pasör, şutör, presçi, orta saha, forvet ve kanat oyuncusu... Bu müthiş yeteneği Lucescu nasıl oluyor da ilk 11'e almıyor, bunu futbolla nasıl açıklayabiliriz bilmiyorum. Felsefi bir yanıtı olmalı... Daha derin bir neden. Dün ilk yarıda Sinan'ın yerine oyuna girdiğinde hemen herkes onun oyunun şeklini değiştireceğini biliyordu. İyi alan daraltan Denizlispor savunmasını beş dakikada iki kez deldi, Rıdvanvari bir penaltı yaptırdı. Ve oyunun kaderini değiştirdi. İnsan ister istemez düşünüyor. Ankaragücü, hatta Samsunspor maçında olsaydı, Beşiktaş bu kadar kolay puan kaybeder miydi?
Dün Beşiktaş'ın ligin ikinci yarısında yaşadığı futbol sorununun hakem tartışmaları dışında iyi gözlemleyebildik. Savunmalarından orta alana top geçirmekteki sıkıntı artık çok üst boyutlarda... Giray Bulak'ın ilk yarıda Beşiktaş savunma ve orta sahasının arasına Timuçin, Ali Akdeniz ve Ömer Rıza'yı sokuşu bu problemi iyice artırdı. Beşiktaş savunması bundan önceki dönemlerde en iyi yaptığı işi, çabuk bir şekilde en uygun orta saha

Yazının Devamı

Güzel değil iyi

12 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
İkinci yarının ilk yirmi dakikasını bir kenara bırakalım... Dün Fenerbahçe'nin pas yüzdeleri biraz daha iyi olunca deplasmanlardaki en pozisyonlu oyunlarından birini oynadı. Özellikle Ümit Özat'ın rakip savunmanın arasına sıkça dalan oyun tarzı adam adama oynayan Rize'nin dengesini bozunca oyun Sarı - Lacivertliler'in üstünlüğüyle başladı. Rize'nin, Zafer, Saffet ve Serkan'ın stillerine uygun, direkt kaleyi hedefleyen oyunu ilk yarıda Fenerbahçe'nin blok olarak iyi dönen orta saha ve savunmasına takıldı.
Ev sahibinin 21'de kaleyi bulan ilk şutunda Şener'le öne geçişine kadar Fenerbahçe'nin üç net pozisyonu vardı. Asıl önemlisi bundan önceki maçların aksine hiçbiri duran toptan değildi. İlk yarıda izlediğimiz bu oyuna bakarak Fenerbahçe'nin gittikçe daha iyi oynayan bir takım olduğunu söyleyebiliriz. İhtiyacı kadar pozisyon bulabilen, rakibine az şans veren bir takım. Ama seyircinin, yorumcunun istediği güzel futbolu da sergilemedikleri açık. Fenerbahçe güzel değil ama gittikçe daha iyi oynuyor. Bu oyunun dünkü temel taşları ise İbrahim Üzülmez vari bir ilerleme gösteren Ali Güneş ve dün iki birbirinden çok farklı pozisyonda parıldayan Ümit Özat'tı. Kaptan

Yazının Devamı

Zaten patlamışız

10 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Pazar öğle saatlerinde İzmir'de Süper Lig'de rastlayamayacağınız bir futbol oynanıyordu. Skoruyla, futbol kalitesiyle... Türkiye standartlarının çok çok ötesinde bir adil oyundu sahadaki. Daha da önemlisi, böyle bir derbide rastlayamayacağınız bir sükunetteydi oyuncular. Göztepe 2-0 öne geçmiş, Karşıyaka 3-2 yapmıştı. Sonra savaş çıktı. Oyun durdu. Lig TV muhabiri mikrofonu iki kulübün başkanına uzattı. Biri, "Rakip taraftar atladı, olaylar çıktı" dedi, diğeri lafı tersyüz edip diğer kulübe salladı. Televizyonu bu müthiş futbol keyfinin değil, bu lafların üzerine kapayıp çıktım evden. Bu harika maçı tamamlayamadım.
Bir yere oturdum, Lusescu'nun sözlerini okudum. Son üç yılda 2 kez şampiyon, bir kez ikinci olmuş, her defasında ülkeyi Şampiyonlar Ligi'nde temsil etmiş Lucescu, Türk futbolunda dönen dolapları araştırması için meclisi göreve çağırıyordu. Sosyal patlama riskinden bahsediyordu. Aslına bakarsanız doğru konuşuyordu. 4 şampiyonlu, 3 şampiyon adaylı bu yarım asırlık ligin temiz olduğuna kimse inanmıyor zaten. Hemen her maçtan sonra mutlaka birileri isyan ediyor. Herkesin sırası geliyor. Lucescu, Galatasaray'ın başındayken de bundan şikayet etti. Lafı

Yazının Devamı