Herhangi bir eleştiri yapmak haksızlık olur. Bu oyuncular ve bu teknik heyet tanımadığımız kişiler değil. Arda’nın, Tuncay’ın, Emre’nin liderlik özelliklerini ve yeteneklerini biliyoruz. Form durumlarını da... Gökhan’ın nasıl bir canavar olduğunu vs. vs.
Bu yüzden:
-Savunmadan çıkarken bir pozisyonda, 2-3 saniye içinde aynı oyuncunun 3 kez top kaptırabilmesine...
-Savunmanın arasına atılan her topun pozisyona dönüşmesine...
-Oyunu 60-70 metrede oynayıp savunmayla hücumun tamamen kopuşuna...
-Sürekli yerde kalışımıza...
-Hücumda sürekli kalabalıklar arasına tek başına dalan oyuncularımıza...
-Savunmacılarımızın rakibe çok rahat top aldırıp şuta müsaade etmesine...
- Şok bir golle hemen öne geçip bizim şoka girmemize...
Bunlara neden olan başka bir sebep olmalı. Bu takımın bu kadar sıradan bir takım karşısında bu kadar ‘kötü’ oynamasının bilmediğimiz bir nedeni olmalı.
Yediklerinden içtiklerinden herhalde... Sorumlu aşçı olabilir. Belki de!
Herkesin kötü günü olabilir. Ama herkesin aynı anda bu kadar kötü olabilmesi? Rakip de dahil olmak üzere! Çünkü kötü oynarken bu kadar pozisyon bulabilmemiz gerçeği var. Supiç’in maçın adamı oluşu. Öte yandan Volkan’ın maçın diğer adamı olduğu gerçeği de...
Bosna’nın 3-5-1-1’nin ilk yarıda bizi orta sahada bozuşu, özellikle de Ceyhun fantezisi göz önüne alındığında savunmadan top yaparak çıkmakta zorlaması sürpriz değil herhalde. İkinci yarıda bizim de 3-5-2’ye dönmemizle bu durumun biraz olsun dengelenmesi bu gerçeğin altını çiziyor. Son 10 dakikada risk alarak savunma kanatlarını da oyuna sokunca hatalar devam etse de şansları buluşumuz bu oyunu nasıl oynamamız gerektiğini maç içinde bize anlattı.
Çok kötü, ayakları titreyen bir rakibe karşı biz daha kötü oynadık. Ona rağmen kazanabilirdik.
Peki neye sevinebiliriz?
İkinci yarı oyuna giren iki oyuncunun yaşları 19 ve 20’ydi. Onlardan sonra daha iyiydik. Polyannacılık oynayıp gelecek için umutlu olabiliriz, belki de!