İlk goldeki korkunç savunma hatasını ortaya çıkaran biraz da Keita’nın baskısı. Tek başına bir baskı da değil bu. Jo da işin içinde Galatasaray’ın orta sahası da pozisyona yakın. Rakibi hataya zorladılar. İkinci golde de durum aynı. Yine rakip savunmayı hataya zorlayan bir ön alan
baskısı...
Bu baskıdan skor çıkarmayı bilen Galatasaray’ın bunun dışındaki zamanda geri çekilip kontrol oyununa dönüşü neden acaba? Belki ilk yarıdaki yenilgi, belki Darius Vassel’ın süratinin yaratabileceği sıkıntılara karşı bir önlem, belki geçen haftaki hayal kırıklığının bir sonucu. Rijkaard’ın oyunu baştan böyle planlamasını anlayabiliriz. Sonuç itibarıyla hedefine çok kolay ulaştı. Hem de çok. Ama şu da bir gerçek ki, sezon başındaki oyuna biraz yaklaşsalar, lig tarihinin en farklı galibiyetlerinden birini almaları işten olmazdı. Özellikle elde böyle bir Keita varken...
Bu tabloda şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, eğer bir hafta sonra bir kez daha karşılaşsalar bu sefer takımını bu kadar tutmaz. İpleri gevşetir.
Bu maçta bunu yapmayışı muhtemelen Ankaragücü’nden daha farklı bir performans beklediğinden... Başkent ekibi dün 11 benzemez oyuncuyla, bir nevi karma tadında sahadaydı. İki takımı
Mustafa Denizli de bir anlamda Daum’a uydu diyebiliriz. Haftasonu Alman Hoca’nın yaptığı gibi, rakibi, zaman zaman savunmasını 6 pasa kadar çekerek karşıladılar. Böylece önce Belediye’nin savunma arkasına top atma olasılığını sıfıra indirmiş oldular.
Ama asıl önemlisi orta saha savunma bütünlüğünü hiç bozmayarak rakibin orada etkin pas yapma olanığını da tamamen ortadan kaldırdılar. Sonuç olarak, Abdullah Avcı’nın takımı Süper Lig’e çıktığından bu yana belki de en az pozisyona girdiği maçı oynadı.
Bunda kuşkusuz çok sayıda sakat ve cezalı oyuncunun onları zorlamasının payı vardır. Ama ne olursa olsun bu maçı Denizli’nin, klasik rakibe göre oynama stratejisi kazandı diyebiliriz. Hem de çok rahat. Onları bu kadar rahat ettiren sadece bu savunma örgüsü değil kuşkusuz. Hocanın ve takımın özellikle de savunma hattının hakkını verelim. Çünkü Beşiktaş’ın, Daum’un haftasonu performansından bir önemli farkı vardı.
Beşiktaş dün zaman zaman da olsa rakip kaleye yüklendiğinde savunmalarını öne çekerek hücuma destek vermeyi başardılar.
Yani savunmada oynadıkları dar alan oyununu bir anlamda hücum girişimlerine de taşımayı bildiler. Böylece çıktıkları zaman akınları tek vuruşluk olmadı
Diyarbakır, 2016 aday şehirleri arasında olmalı derken tam da bunu kastediyordum.
‘Beraberiz, biriz’ demenin yollarından biri bu olduğu için aday şehirlerden olmalıydı. ‘Bu ülkenin 8 önemli şehrinden biri burası’ demekti bu...
O gün de söyledim, bugün de tekrarlıyorum: Bu bir federasyon eleştirisi değildi. Bu bir devlet ya da hükümet eleştirisi de değildi. Bu bir genel politika eleştirisiydi.
Diyarbakır’ın 2016 adayı olması her şeyi çözecek de değildi kuşkusuz. Bu hamle tümden bir çözümün iyi niyetli ve bu niyeti açıkça ortaya koyan bir parçası olacaktı.
‘Olmaz kardeşim! Orada olmaz’ demeyin!
Bunu söylemek, aslında ne anlama gelir onu düşünün önce!
Diyarbakır’da, Avrupa Şampiyonası olmaz demek, aslında Diyarbakır’da spor olmaz demektir.
Orada spor olmaz
30 dakikalık savunma oyununun ardından Eskişehirspor’un başarıyla yapmaya başladığı, Galatasaray’ın yumuşak karnına baskı uygulamak oldu.
Galatasaray savunma ve ön savunmasına sürekli rahatsız edici bir baskı yapmaya başladılar. Ve böylece öndeki 4’lü hareketli hücumla takımın geri kalanı arasındaki bağı kopardılar. Bu oyuna Galatasaray’dan itiraz eden tek oyuncu Elano oldu. Çok sık geri gelerek oyunun kaynağı olma gö- revini üstlenmeye çalıştı. Ancak bu da yetmedi. Bu çaba özellikle Caner ve Mehmet Topal’ın hafif uyku halini gideremedi. Sadece onlar değil Servet’in de uzun süredir görmediğimiz bir halde olduğunu söylemeli. Bu tabloda Neill de onlara ayak mı uydurdu? Yoksa o da mı kötüydü, bir yargıya varmak zor.
Galatasaray, Eskişehir’in bu etkili planını bulduğu tek pozisyonla, Jo’yla bozamayınca oyunda sadece Eskişehir’in enerjisi görünmeye başladı. Gerçekten yıpratıcıydılar.
Burada bir parantez açmak lazım. Biliyorsunuz Galatasaray, Ümit Karan’ın rövanşından endişeliydi. Ama Volkan ve uzun süre oyalanan Sezer’in oyunları çok daha parlaktı.
Golde Koray’ın kolunu hakemin doğal karşılamasından kaynaklanan tartışma bir yana, vuruşun temizliğine dikkat çekmek lazım. Tıpkı
Golün asistini ve vuruşunu yapan iki oyuncu dağınık Fenerbahçe’nin bireysel taşıyıcılarıydı. Andre Santos ve Emre’nin deliciliği dışında ev sahibini öne taşıyan bir yapı ya da efordan bahsetmek olanak dışı.
Geçtiğimiz haftalardaki puan kayıplarında sahada gördüğümüz performansların dahi gerisindeki dağınık oyuna isyan eden bu iki oyuncu oldu.
Andre Santos soğukkanlı oyunuyla, Emre sınırı sıkça zorlayan hırsıyla. Lugano’nun standart bezdirici oyununu da buna ekleyebiliriz bir tek.
Onun dışında takımın genel ve bireysel formu açısından her hafta biraz daha geri gittiğini görmek mümkün.
Savunmada kalabalıkken, rakip de öyle çok adamla gelmezken dahi, korkunç bireysel ve yapısal hatalar yapabiliyorlar. Geçen yılın en iyi iki-üç oyuncusundan biri olan Bilica’nın hemen her pozisyonda kırmızı kart faul/penaltıyla burun buruna kalabilmesini anlamak mümkün değil. Gökhan’ın 2-3 yıl önceki performansı bilinmiyor olsa, çoktan yedek kulübesiyle sonuçlanacak tedirginliği, Vederson’un, Baroni’nin sıradanlığı...
Model olursa sorun büyür
Yapısal olarak da durum vahim. Fenerbahçe’nin savunma stratejisini ‘herkes orada olsun, ama kimse oyuna girmesin’ olarak tanımlamak mümkün. Yoksa bu genel
Dünkü maçı seyrettikten sonra FIFA’nın kıta kontenjanlarını yeniden gözden geçirmesi gerektiğine bir kez daha karar verdim.
Orta ve Kuzey Amerika grubu için üç takım çok fazla... ABD ve Meksika’nın ardından Dünya Kupası vizesi alan Honduras zayıfın da altında bir performansla sahadaydı. İsviçre, İspanya ve Şili grubunda herhangi bir başarı sağlamaları mümkün görünmüyor.
Bu Honduras karşısında 4-5-1, 4-3-3 varyasyonuyla sahaya çıktık. Oğuz Çetin’in kadro tercihini kazanmayı hedefleyen, garanti bir hamle olarak değerlendirebiliriz. Hiddink sonrası teknik direktör olarak Milli Takımın başına geçmeyi arzulayan Oğuz Çetin, Ağustos’tan önce oynayacağı her maçı kazanmayı hedefliyor gibi... Bu tercih oyun stratejisine de yansıdı ve maçın başında rakibin üzerine fazla gitmedik. Honduras da bu gücü kendisinde bulmayınca oyun sıkıcı bir hal aldı. Zamanla bizim kağıt üzerinde 4-3-3 ama sahada 4-5-1 gibi olan oyunumuzun merkezi geride kalınca Honduras çıkmaya niyetlendi ve biz de alan bulmaya başladık. Rakibin üzerine gitmeye başlayınca da kalite farkı meydana çıktı. Çok tempolu oynamasak da Honduras’ı çözmek zor olmadı.
Bu hazırlık maçı iki takımın durumları açısından oldukça asimetrikti.
Tugay Kerimoğlu, Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazanmasından 5 ay önce takımdan ayrılmıştı. O dönem kulübün en önemli simgelerinden biriyken, takım 4. şampiyonluğuna koşarken, Avrupa’da yıllar sonra ilk kez baharı hem de onun harika oynadığı Hertha maçıyla görmüşken, takımdan ayrılıp İskoçya’ya gitti.
Tugay 4. şampiyonluğu göremedi. UEFA ve Süper Kupa’yı kaldıramadı. O fotoğrafların dışında kaldı.
Peki kılpayı kaçırdıkları bu kadar ortadayken, o gün gitmekte hata yaptı diyebiliyor muyuz?
O, bugün Blackburn taraftarının sevgilisi, Ada futbolunun en saygın isimlerinden biri...
40 yaşına kadar sahalarda kaldı ve muhteşem bir törenle uğurlandı. Doğru karar hangisiydi? UEFA Kupası’nı kaldıran (Tekke’yi de ekleyelim) 20 kadar Türk futbolcusundan biri olmak, ya da Ada’da efsane olmuş tek Türk futbolcusu olmak. Tugay daha zor olanı tercih etti ve başardı.
Tugay sadece yurt dışında bu kadar uzun süre oynayabildiği için muhteşem bir kariyere sahip değil. Premier League’i kazanan 4 kulüpten birinin efsane oyuncularından biri olduğu için başka...
Ada’da kendine has bir futbol ve kişilik sergilediği için...
Galatasaray 3 maçlık aranın ardından Rijkaard klasiğine döndü. Yani ileride 4 hareketli hücumcuyla oynamaya... Oyun merkezini yeniden ileri aldılar. Ve rakip ceza sahası önündeki defansif yığılmayı, bu alanı en sağdan en sola aynı andan kullanarak açtılar. Yani alanı ve dolayısıyla rakip savunmayı enine açmayı bildiler.
Aslında Kasımpaşa’nın niyeti de benzerdi. Vural da 4 hücumcuyla oynuyordu. Tıpkı Galatasaray gibi onlar da erken baskıyla rakip savunmayı top yaparken hataya zorlamak istediler.
İki takım da rakibi bozmakta başarı sağladı, ancak yine iki takım da rakibi bozduğunda topu hızla ileri aktaracak orta saha oyuncuları bulmakta zorluk çekti. Galatasaray açısından bakıldığında bu oyunun bir de Elano’lu versiyonunu görmekte fayda var.
Bu tablo içinde 70. dakikaya kadar oyunun denk geçtiğini söyleyebiliriz. Hemen aynı sayıda pozisyon, aynı sayıda faul vs. Yine iki takım da rakip alan çıkabildiğinde ters toplar yaparak rakip savunmaları zor durumlarda bıraktılar. Misal Ali Güneş’in asistinde Sabri’nin düştüğü durum gibi.
Bu oyun içinde iki takım arasında farkı yaratan Kasımpaşa’nın Mortiz’sizliğine karşılık Jo’nun iyi bir pivot performansı sağlaması oldu. Yerden bu işi