Sorun mayada

2 Mayıs 2010

Galatasaray’ı iyi bir takım yapacak mayada eksiklik var. Bunu kimi lider eksikliğine, diğeri teknik direktöre, bir başkası da takım içi arkadaşlığa bağlayabilir

Galatasaray on birinin bu kadar zor bir durumda, böylesine bir arzu ortaya koymasını beklemiyordum. Maçın hemen başında iki rakibinin de öne geçtiği haberi gelmesine rağmen, galibiyet isteklerinde bir eksilme olmadı.
Ne kadar eksik olursa olsun, rakip İBB’nin, iki şampiyonluk adayını da yendiğini unutmamak lazım. Bu tablo içinde Galatasaraylı oyuncular, kazanma arzularından bir şey kaybetmediler. Ancak onlara ligi ve tüm hedeflerini kaybettiren temel sorun da orada öylece duruyordu. Devre arasında ciddi anlamda değişen ekipte gözle görülür bir organizasyonsuzluk vardı. Bu sorun birer birer oyuncuların iyi ya da kötü olmasından, gece hayatlarından vs. bağımsız bir engel. Kabul edelim ki, Galatasaray’ı iyi bir takım yapacak mayada eksiklik var. Bunu kimi bir lider eksikliğine bağlayabilir, diğeri teknik direktöre, bir başkası da takım içi arkadaşlığa... Belki de bunların hepsi birden.
Galatasaray bu sene Bursaspor ve Fenerbahçe’nin gerisinde bu sebeple kaldı ya da Fenerbahçe ve Bursaspor, hem de ellerinde Baros ve Nonda

Yazının Devamı

Inter eledi!

30 Nisan 2010

Inter edilgen bir oyun ortayla koymuş görünse de, maçı yöneten Mourinho’nun ekibiydi. Top Barcelona’da daha fazla kalmış olabilir. Ama bu Inter istediği için oldu.
Portekizli hoca, Barcelona’nın bütün hücum şablonlarını, bütün pas seçeneklerini birer birer devre dışı bırakan kombine planını çok iyi uyguladı. 2004’teki Yunanistan’dan bu yana ulaşılan en yüksek kalitedeki savunma oyunuydu bu. Üç kademe halinde birlikte ve ayrı ayrı hareket edebilen dinamik bir duvar gibiydiler.
Maçı seyredenler Barcelona’nın çapraz uzun toplarına nasıl karşı koyduklarını hatırlayacaklardır. Dolayısıyla burada Barcelona neden elendi sorusu yerine Inter, Barcelona’yı nasıl eledi demek gerekiyor. Rakip kaleye gitmeden topu rakipte bırakarak 90 dakika yüksek konsantrasyonla sadece iki pozisyon verdiler ve müthiş bir iş başardılar.

Yazının Devamı

Rijkaard go home

27 Nisan 2010

Sercan, Serdar Özkan, Batuhan, Özer, Arda, Barış Memiş vs...
Bunlar hayatta rastlayabileceğiniz ender heyecan verici doğuştan yetenekler... Bedenlerinin yapabildikleri akıl almaz, doğa onları futbolcu yaratmış. Futbolun zirvesine çıkabilecek birer cevher. Bu yüzden hemen hepsinin yurt dışında talipleri oldu, oluyor.
Peki eksikleri ne? Ya da memleketin geleceğini karartan yaygın jargonumuzla soralım: Bize onlar hakkında ‘Yetenekli, ama adam olmaz bunlar’ dedirten ne?

Bireysel olarak
1-Öğrenmeyi öğrenebilmek: Sanılanın aksine üniversite size öğretmez. Öğrenmeyi öğretir. Analitik düşünebilmeyi. Hedef belirlemeyi, hedefe gidecek yollara kilitlenmeyi. Zorluklarla başa çıkabilme metotlarını. Futbolun alt yapısı da buna yarar. Alt yapı lise değil, üniversitedir. Orada sadece temel eğitiminizi, temel bilgileri ama daha önemlisi metot öğrenirsiniz.
Kabul edelim ki, 35 yaşında emekli olduğunuz bir işin üniversitesi 23 yaşında başlayamaz.

Yazının Devamı

Heyecanın zirvesi

26 Nisan 2010

İnsanın kalbini zorlayan şahane bir maç seyrettik. Harika iki kaleci ve onlarla bağlantılı bağlantısız kaçan inanılmaz goller. Keita, Jo, Ömer, Sercan, Volkan, Baros ve Ergic’le... Şampiyonlara layık bir kutlamayı ve sonsuz saygıyı hak ediyorlar.
İki takım da yüksek hücum süratlerine güvenen bir anlayışla sahadaydı.
Galatasaray nispeten daha organize bir sürate sahipti.
Bursaspor daha süratli bir sürate.
Galatasaray özellikle ilk yarıda Baros’u serbest adam olarak bırakabildi. Ondan ekstra işler istedi. Bursa ise Sercan’ı oyunun merkezi yaptı. Genç oyuncunun bunun altından kalkabildiğini söylemek güç.
Koordinasyonsuzdu. Hızını kontrol edemiyor, hatta kendi hızından başı dönüyor gibiydi. Çoğunlukla ya ofsaytta kaldı ya auta çıktı. 5 girişimden biri tehlikeli olabildi. 2.20 boyunda, ama zıplayamayan bir basketbolcu gibiydi yani... Tehlikeli, ama o kadar da değil. Ben onun yerinde olsam bu yaz tatil yapmadan çalışırım. Öğrenecek ve onu büyük yıldız yapacak çok şey var. Bunu geçen yaz yapmış olsa Bursa çoktan kupayı müzesine koymuştu.
Bu yapıda Batalla ve Turgay’sız top tutmakta zorluk çektiler. Turgay oyunun merkezinde olduğunda daha yavaş oluyorlar belki, ama daha kontrollü

Yazının Devamı

Kandırılıyoruz

21 Nisan 2010




Yemek kötü, bozuk, yiyoruz, midemiz bozuluyor... Ama biz aşçıya, garsona, lokanta sahibine değil, sofradaki tuzluğa kızıyoruz. Durum aslında budur.
Çünkü hakem futbolun ana unsuru değildir. Ne kadar kötü olsa, ne kadar rezil olsa, bir maçın ilk konuşulan konusu olamaz. Eğer ortada vasat da olsa bir futbol varsa, konu ilk olarak hakeme gelmez.
Kimse hakem seyretmek için maça gitmez. Kimse çocukluğunda topla tanıştığında hakem olmak istemez. Çünkü hakem yan unsurdur. Sonradan eklenmiştir. Hakim adaleti dağıtması için değil, oyun hızlı aksın diye vardır. Ve olabildiğince adalet de olmazsa olmazdır.
Hakem oyunun doğası gereği hakim titizliğiyle çalışamaz. Hayatında hiç hata yapmamış hakim çoktur, hakemse yoktur. Hakem sahanın hakimi değil, belki bir benzetmeyle trafik polisidir.

Yazının Devamı

Kandırılıyoruz

20 Nisan 2010




Yemek kötü, bozuk, yiyoruz, midemiz bozuluyor... Ama biz aşçıya, garsona, lokanta sahibine değil, sofradaki tuzluğa kızıyoruz. Durum aslında budur.
Çünkü hakem futbolun ana unsuru değildir. Ne kadar kötü olsa, ne kadar rezil olsa, bir maçın ilk konuşulan konusu olamaz. Eğer ortada vasat da olsa bir futbol varsa, konu ilk olarak hakeme gelmez.
Kimse hakem seyretmek için maça gitmez. Kimse çocukluğunda topla tanıştığında hakem olmak istemez. Çünkü hakem yan unsurdur. Sonradan eklenmiştir. Hakim adaleti dağıtması için değil, oyun hızlı aksın diye vardır. Ve olabildiğince adalet de olmazsa olmazdır.
Hakem oyunun doğası gereği hakim titizliğiyle çalışamaz. Hayatında hiç hata yapmamış hakim çoktur, hakemse yoktur. Hakem sahanın hakimi değil, belki bir benzetmeyle trafik polisidir.

Yazının Devamı

Kördövüşü

19 Nisan 2010

Mustafa Denizli’nin savunma öncelikli takımını tartışılır yapan Alex’in hemen oyunun başında attığı harika goldü. Muhtemelen ‘Kazanmak zorunda olduğun maça böyle bir kadroyla çıkılır mı, tartışması yapılacaktır.
Ancak unutulmaması gereken benzer bir oyun anlayışı ve kadroyla sezonun en büyük zaferini Manchester’da kazananın da o olduğu... Unutulmamalı ki, o maçın da hemen başında İngilizlerin kaçırdığı daha net bir gol ve sonrasında Beşiktaşlılar bu yılki en büyük sevinçlerini yaşamışlardı. Bu açıdan bu muhtemel -tamam muhtemel değil garanti - tartışmayı sığ bulduğumu baştan söyleyeyim.
Eğer santrfor arkası kullanan her takıma karşı İbrahim Toraman’ın adam markajcısı göreviyle sahaya çıkışını tartışacaksak, ona varım. Çünkü olmuyor! Bu tercihin yarattığı adam/alan karmaşasının golün temel sebebi oluşu ise kesin tartışılmalı.
Fenerbahçe bu güzel golle istediğinden daha büyük bir avantajı yakalamış oldu. Maç normal bir oyunla Beşiktaş’ın bu kadroyla altından kalkamayacağı bir şekle bürünebilirdi.
Burada Beşiktaş’ı ayağa kaldıran Fenerbahçe orta sahasının organizasyon ‘sıfırlığı’ oldu. Özer ve Mehmet Topuz’un rakibe karşı konsantrasyonları tam hatta ekstraydı. Ama topa ve kendi

Yazının Devamı

Lucas Neill: Zirve iradesi

18 Nisan 2010

Maçın başında Manisaspor çok yorgun görünüyordu. Bireysel fiziksel durum olarak olmasa da, kupa maçı, toplam organizasyon açısından ev sahibi takımı çok yormuş gibiydi. Yani kim, kime pas verecek, kim nerede duracak düşünemez halde gibiydiler.
Galatasaray ise geçen hafta taraftarın verdiği tepkiyle rahatlamış durumdaydı. Sanki, “Daha kötü ne olabilir ki!” diye düşünüyorlardı. “Küme düşsek taraftar daha kötü ne yapar?”
İkinci yarıda görüleceği üzere bu onları daha iyi bir takım yapmadı. Ama bireysel olarak rahatlamış, dibe vurmuş (şampiyonluk yarışında nasıl oluyorsa artık) güvenleri yerine gelmiş gibiydiler. İlk yarıda bariz üstünlüğü böyle sağladılar. Karşılarında 2 pas yapamayan bir ekip vardı. Onlar daha rahat ve güçlüydüler.
Burada bir adama bir parantez açmak belki de yazıda sadece ondan bahsetmek lazım. Çünkü Rijkaard bir savunma takımı yapmıştı. Liderliği de o yapıyordu.
Tüm bu bireysel oyunun ortasında “tek başına organizasyon” yapan bir adam vardı. Avustralyalı bir savunmacı. Lucas Neill, Bülent Korkmaz ruhuyla sahadaydı sanki. Üstüne takımı ayakta tutan bir oyun aklı ve yetenek koyuyor, takımı ayakta tutuyordu.
Neill, Galatasaray’ın sadece savunmasını değil orta

Yazının Devamı