İlklerin kulübü

17 Mayıs 2010

Fenerbahçe 75-76 sezonunda Trabzonspor’un ardından ikinci olmuş, şampiyonluğun Anadolu’ya gidişinde de kaybeden ilk İstanbullu olmuştu. Sonraki yıllarda Trabzonspor’un 6 şampiyonluğunun dördünde 2’inci sırada yer alan takım yine Fenerbahçe oldu.
Türk futbol tarihine kazandığı onca zaferle adını yazdıran Kadıköylüler çok değil 5 yıl önce Denizli’de şampiyonluğu son haftada kaybeden ilk kulüp de oldu.
Ve dün yine bir ilke kaybettiler, bir ilke imza attılar.
Aslında bugün şunu söylemek lazım. Fenerbahçe bu Bursa’ya çok önce kaybetmeliydi. Ancak son düzlükte Ertuğrul Sağlam dahil hiç kimsenin beklemediği bir deparla işi dramatikleştirip son maça bıraktılar. Belediye maçından bu yana sürekli ve çoğunlukla beklenmedik bir şekilde kazanıp tüm öngörüleri sildiler. Sanki Trabzonspor’dan sonra bir başka Anadolu takımı çıkıp kupayı kaldıracaksa bunu daha dramatik, daha renkli yapmak lazım diye düşündüler (!) Üst üste kazanıp her şeyi son maça bıraktılar. Bununla da yetinmeyip son dakikaya... Bir mucize olacaksa biz yaparız demişler belli ki!
İşte aynen bu yaklaşımla, oyuna sezonun en ihtiraslı, en heyecan verici baskısıyla girdiler. Bilica bile santrafordu. Ama disiplinli ve kalede

Yazının Devamı

Bursa kazanır

16 Mayıs 2010

Bursaspor’da iki önemli eksik var. Volkan ve Hüseyin. Hüseyin yıl boyunca öndeki stoper olarak savunmanın gücünü artıran olgun bir performans gösterdi. Volkan’ın yokluğu da önemli. Ancak Bekir Ozan, Ozan İpek, Turgay, Ergiç ve Batalla’yla yine de sağlam bir yapı kurabilirler. Ali Tandoğan’ın da hücuma destek vermesiyle Volkan’ın yokluğu çok hissedilmeyebilir.
Beşiktaş kadrosundaki eksikler, şehrin ikinciliği de büyük bir başarı olarak kabul edip kutlayacağının açıklanması gibi faktörler Timsah’ın üzerindeki baskıyı azaltacaktır. Bursa’nın avantajı golü bulma konusunda birçok planı olması. Hızlı akınlarla da, duran toplarla da, set oyunuyla da sayı bulabilecek bir oyun yapıları var. Rakip her ne kadar Beşiktaş gibi güçlü ve hedefli bir takım olsa da ev sahibinin maçı kazanma olasılığı çok yüksek.

Yazının Devamı

Şimdiden büyük başarı

14 Mayıs 2010

Mehmet Topal’ın transferi, futbolumuzun en büyük bireysel başarılarından biri. İspanya’nın 4 büyüğünden birine bonservis karşılığı gidebilmek büyük iş.
Stoperde mi yoksa orta sahada mı değerlendirilecek, bilemiyoruz. Bilemediğimiz başka bir konu da transferde Valencia’nın kimleri kaybedeceği? Kayıplarla takım kalitesi düşerse Topal belki kolay forma bulur, ancak onun takım başarısı içinde kendisini geliştirmesi daha önemli.
Topal’ın fiziksel gücü onun en büyük avantajı olacak. Fakat oyun temposunu, pas hızını yüzde 50 artırması şart. Eğer bunu yaparsa La Liga’nın sayılı isimleri arasına girer.
Bu da bizim oyuncu değerlendirme yöntemimizi baştan aşağı değiştirir.

Yazının Devamı

Ligi, Kulüpler Birliği yönetmeli

11 Mayıs 2010

Konu Türk futboluysa marka değeri içi boşaltılmış bir kavramdır. Bugün itibarıyla anlamsızdır.
Çünkü bizzat temel unsurları tarafından güvenilmez ilan edilmiş bir ürünün marka değeri olmaz.
Bizzat yöneticiler ve başkanlar, bizzat daha dün görevi bırakmış eski hakemler, eski federasyon yöneticileri, futbolcular ve basın mensupları tarafından güvenilmez ve çürümüş ilan edilen bir kurumun marka değeri olamaz.
Mevzunun temeli budur.
Bu yeni 4 senelik döneme girerken önce bu tezattan kurtulmak gerekir.
Yoksa bu önümüzdeki 4 sene sadece daha pahalı bir çöplük olacak. Hepsi bu!
Geçtiğimiz 6 ayda ligin en eski 4 kulübü, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Ankaragücü, ligi sırasıyla ‘adaletsiz ve şikeye açık’ ilan etti. Söylenenlerden bir bölümü yanda okuyabiliri hatırlayabilirsiniz.

Yazının Devamı

Disiplinin zaferi

10 Mayıs 2010

Psikolog değilim, insan okumak konusunda bahşedilmiş yüksek bir becerim de yok. Ama sanırım hemen herkes hemfikirdir ki, Fenerbahçeli oyuncuların maça çıkarken sergilediği hal, tavır ve ifadeleri kupa finalinden izler taşıyor gibiydi.
Sıkıntı gözle görülür, elle tutulur haldeydi. Takımı o halde gören sıradan bir taraftarın ‘Tamam bu maçı alırız’ dediğini sanmıyorum.
3-0 sonrası ise bir başka, tam tersi bir hale dikkat çekmek lazım. Hemen tüm hücumcularını sahaya süren Başkent ekibi karşısında gösterilen gol yememe çaba ve dirayetine... Maç bitmişken, artık dönmez hale gelmişken dahi ortaya konan mücadele önemli. Ligin 24. haftasından bu yana neredeyse bir an dahi disiplinden kopmayan takım savunmasının devamını izledik Ankara’da. Fenerbahçe eğer ligdeki hedefine ulaşırsa tek sebep bu olacak. Fenerbahçe gol yemediği her an ayakta alkışlanacak bir disiplin sergiledi.
Kupa finalinde 1-0 sonrası anlaşılmaz şekilde dağılan sarı-lacivertlilerin ligde bunca hafta bu duruşu sergileyebilmiş olmaları bir tezat. Finalde 35 dakika yapamadıklarını, yüzlerce dakikadır yapabiliyor oluşlarını açıklayabilmek güç.
Gerçek şu ki, Fenerbahçe’nin hâlâ çok zor bir maçı var.
Ama dün akşam

Yazının Devamı

Derin problem

9 Mayıs 2010

Galatasaray’ın lig 2’ncisi olduğu, güçlü hatta en güçlü şampiyonluk adayı olduğu 24. haftadaki Eskişehir maçından 28. haftadaki Sivas maçına kadar olan süreci hatırlayın. Üst üste kayıplar yaşanan dönemi.
Sarı-kırmızılıların o günlerdeki oyunuyla dünkü maçtaki durumu arasında bir fark olmayışı manidar.
Çünkü bir büyüğün şampiyonluk oyunu farklıdır. Yarıştayken uğraşır, çabalar. Ama ne yaparsa yapsın olmayabilir. Yönetim, teknik kadro, bizzat kadroda sorunlar olabilir. Kimya bozuk olabilir. Yani her zaman olmaz.
Ama şans kaçtığı zaman da büyük takım biraz da olsa oyundan düşer. Standardının altına iner.
Galatasaray’daki problem, Eskişehir, Sivas, Trabzon ve Fenerbahçe maçlarından çok dün akşam daha net gözüktü sanki. Çünkü Galatasaray o elektrikli haftalarda ne oynadıysa dün de onu oynadı. Ne bir eksik, ne bir fazla...
Galatasaray’ı yarışın dışına atan da işte bu. Galatasaray yarışın göbeğindeyken ne oynadıysa, yarışın dışına çıktığında da onu oynuyor.
Çünkü eksik olan takım kimyası. Oyuncular değil, oyuncuların bir araya geldiğinde ortaya çıkan da sorun.

Yazının Devamı

Akıllı olan kazandı

6 Mayıs 2010

Şenol Güneş’in baskıya karşı çok adamla çıkma planı, ceza sahası içinde tuttu. Fenerbahçe çok yoruldu

Daum ligde üst üste yemeden kazandığı maçların ve özellikle Eskişehir maçının büyüsüyle oyuna önde başlamayı tercih etti. Önde basıp Trabzonspor’u erken bozmak istiyordu.
Birden fazla sebeple sorun yaşadılar.
Trabzonspor’un hedefe kilitlenmiş ve lig seviyesinin üzerindeki yaratıcı orta sahası, top kaptığı anda hızla rakip kaleye yollanmanın yolunu buldu. Böylece Fenerbahçe önde oynamaya çalışsa da baskı kuramadı ve oyunun boyu böyle bir iklim için biraz fazla uzadı.
Ya da şöyle söyleyebiliriz: Şenol Güneş’in baskıya karşı çok adamla çıkma planı, ceza sahası içi dışında tuttu. Fenerbahçe’yi geniş alana ve yorulmaya mahkum ettiler.
Güiza ve Alex, forvetiyle topu ileride tutmak, böyle bir oyunda olanak dışıydı. Trabzon’un stratejisiyle Emre’yi de kaleden uzak tuttular, hatta orta sahadaki direkt oyunla hırçınlaştırdılar. Selçuk da geniş alanda yalnız kaldı. Özer yine hep en zoru, olanaksızı yapmaya çalışınca Mehmet Topuz dışında ayakta kalan oyuncu kalmadı.
Tüm bunlara rağmen Alex’in basit, net ama olağanüstü golüyle avantajı yakalayan Fenerbahçe oldu. Trabzonspor gibi

Yazının Devamı

Tembelin günlüğü

4 Mayıs 2010




Hayır, ben demiştimci olmadım. Ve hayır her öngörüm de doğru çıkmıyor. Aşağıya geçen sezonun sonunda yazdığım iki yazıyı koymamamın sebebi tembellik... Zira itiraf ediyorum yoruldum. Ve sorun da orada öylece duruyor:

29 Haziran 2009
“8 yıl sonra şampiyon olan, 9 sene sonra Türkiye’yi yeniden duble yapan bir takıma selam durduran Mustafa Denizli’ye birkaç soru sormamız lazım. Çünkü geleceğe en iyi o ışık tutabilir.
Kutlamayı uzatmayacağım. Çünkü gerek yok. Yapılan işin, kazanılan başarının büyüklüğü, durumu bu kadar çarpıcı yapıyor zaten. Siz söylenenlere bakmayın. Bu şampiyonluğu kimse kaybetmedi. Beşiktaş ve Denizli kazandı. Son dönemeçte 4’de 4 yapabilmiş olmakla geldi bu başarı. Şampiyonluk tecrübesi bu kadar kıt olan bir ekiple böyle bir ligde böyle bir final, şans mans fark etmez, büyük iştir. Beşiktaş bu 4 maçta her türlü puanı alabilecek bir takımdı ve öyle oynuyordu, ama kayıpsız tamamladılar. Şans buna yetmez. Peki ne oldu? Hoca’nın parlak pragmatik zeka ve tavrıyla geldi bu zafer. Sadece iki fotoğrafa bakın: İbrahim Üzülmez’in koluna kaptanlık bandını geçirişi ve sonra oyuncuları tarafından zafer koridoruyla İnönü’de karşılanışı Denizli’nin yarattığı rüzgârı ne

Yazının Devamı