2002 Dünya Kupası’nda FIFA tekrar görüntülerin stattaki ekranlardan gösterilmeyeceğini duyurmuştu. Gol ve diğer kritik pozisyonların tekrarında FIFA logosu ekrana geliyor ve tv’de gösterileni stattakiler göremiyordu. Ama birkaç maçta birkaç pozisyonda sansürü ıskaladılar. Yayın devam etti. İnfial oldu. Ve nihayetinde iş gevşedi.
Bugünse durum daha farklı. Ellerindeki telefonlardan tekrarı izleyebilecek seyircilere stat ekranlarında sansür uygulamanın mantıksızlığı iyice ortaya çıktı. O yüzden artık sansür iyice gevşedi.
Ancak FIFA, biraz Çin misali, kapitalist ama değil; tutucu ama işine gelince yaklaşımını hakemlerini feda etme pahasına sürdürüyor. Bugün FIFA’da şu sakat anlayış var: Hakemler de konuşulsun, kurban da olsun, futbol konuşulsun da ne olursa olsun...
FIFA, futbolun şahaneliğinin farkında olmayanlarca yönetiliyor bugün. Hakem tartışmalarının futbolun en önemli unsuru olduğunu düşünenlerce. Dün bu durumun muhtemelen yıkıldığı tarih olarak kayıtlara geçecek.
Dün akşam muhtemelen Stefano Ayroldi, Tevez’in açık ofsayttan golü attığını ekrandan gördü. Rosetti’yle iptali tartıştı. Arjantinliler ‘ekrandan gördün iptal edemezsin’ diye bastırdı. Meksikalılar ‘gördün işte
Kupanın en ‘bütün takım’larından biri Uruguay. Dün de yağmurun şiddetini artırdığı ikinci yarının 20 dakikalık bölümü dışında bu özelliklerini çok iyi sergilediler.
Cavani - Suazo - Forlan üçlüsünün kendi işlerini kendilerinin görebiliyor oluşu onları geride çok rahatlatıyor. İleride gerektiğinde çok iyi top tutuyorlar. Bu sıradan bir top tutuş değil. Her an tehlike yaratabilecek bir yapı. Dolayısıyla rakip savunma gönül rahatlığıyla ileri çıkamıyor, baskı yapmakta zorlanıyor.
Bu sebeple Güney Kore’nin golü bulana kadar sürdürdüğü baskının kendilerini hem fiziken hem de kafaca fazlasıyla yorduğunu söyleyebiliriz.
Maçta farkı yaratan başka ve önemli nokta ise savunma yapısı. Güney Kore geçtiğimiz yıllarda gördüğümüz klasik savunma disiplinlerinden bu kupa boyunca uzaktı. Nijerya karşısında 2 gol yemelerine ve onca pozisyon vermelerine yol açan bu organizasyon bozukluğu dün de ilk golü yemelerine yol açtı. 5 kişinin arasından o topun Suarez’in ayağına nasıl geldiğine bakın Uruguay’ın maçı nasıl ve neden kazandığını görürsünüz.
Uruguay, Güney Kore’nin sergilediği savunma performansının çok üzerinde olduğu için kupanın en iyilerinden.
Bu oyun onları, önlerindeki yola da
ABD dünyanın en sempatik ülkesi sayılmaz. Ama takımları için aynı şeyi söyleyemeyiz. Dün yine çok baskılı oynadılar. Cezayir’i cezalandırmak için her şeyi yaptılar...
Donovan’ın son saniyede hem asistini hem gol vuruşunu yaptığı gol olmasa, İngiltere karşısında tarihin en şahsiyetsiz oyunlarından birini sergileyen Slovenya tur atlayacaktı. Bu gerçekten yazık olurdu.
Slovenya, İngiltere’nin son derece atıl, ağır top çeviren, adı parlak orta sahasına ve tamamen Rooney’e endeksli sayı gücüne rağmen maç boyunca rakip ceza sahasına uzak kaldı. Yanlış anlaşılmasın Slovenya 4-4-2’sini öyle defansif öncelikli bir oyunla sahaya çıkarmış değillerdi. Tüm akın ihtimallerini Birsa üzerine kurmuşlardı. Ancak o da birkaç denemede kendisine yandaş bulmayınca şahsi oyuna yöneldi. Slovenler diğer maçtan gol sesi gelmedikçe de oyuna giremediler.
İngiltere’nin ilk 2 maçtan çok farklı olduğunu söyleyemeyiz. Heskey rakibi fiziğiyle dağıtmaya çalışıyordu, Defoe hızıyla. Ama yine topu oraya taşımakta zorlandılar. Aklı bir karış havada oyunla ilgisi olmayan rakibe rağmen. Kabul edelim ki bunu zaten ağırlıktan yapamıyorlardı.
Hem Capello’nun hem de futbolcuların ağır baskı ve korkuyla maça çıkmalarının
Belli ki, Luis Fabiano gol krallığı yolunda en uzun mesafeyi K. Kore karşısında yapacağını düşünmüş. İlk maçta bunun stresi dakikalar geçtikçe artarak aksetti yüzüne. Gittikçe daha mutsuz, daha çaresizdi sanki. Fildişi karşısında bunun sıkıntısını attı. Rahattı. Rahatlığı Brezilya’yı işletti. Maçı ikinci kez ve daha detaylı izlediğimde gördüğüm arkadaki hücumu tamamlatıcı üçlünün bir parçası olarak davrandığında, onlardan o desteği gödüğününde Dunga’nın planının durdurulmaz göründüğü. Onlar da Arjantin gibi henüz 2. vitesteler, ama kaybetmeleri zor görünüyor.
Dunga 94’de bir parçası olduğu ‘Brezilya futbol disiplini devrimi’nin bir üst sürümünü sahaya sürmüş gibi. 94’de 24 yıl aradan sonra şampiyon olan takım neredeyse İtalyanlar gibi sabırlı, bol paslı az riskli, şovu düşük bir oyun oynuyordu. Bu sefer işin içine azalmayan standart bir tempo da koymuş gibiler. 98 ve 2002’de işin içinde şov da vardı, ama Dunga bunu minimumda tutuyor.
Elano’nun bizde bu kadar tartışılmasının sebebi de bu zaten. Bizim Brezilyalı algımız ve beklentimizle Dunga’nınki arasında çok ciddi bir fark var. Elano garanti paslar ve açılan boşluklara kaçan ekstra forvet olarak çok güvenilir bir oyuncu.
Kalelerine vurdurdukları ilk şutta 2-0 yenik duruma düştüler. Bu G. Kore’nin, Arjantin’in tüm gol kanallarını tıkayan harika savunmasına rağmen büyük bir şanssızlık olarak değerlendirilebilir. Ya da Arjantin’in büyük başarısı olarak.
Çünkü ilk maçın ilk düdüğünün ardından 120 dakikada 3 duran top golü bulabilmek bir iştir. Evet onlar da birçok favori gibi kendilerinden beklenen oyunu sergileyemiyorlar. Ama en azından İspanya ve İngiltere’nin yapamadığını fazlasıyla yapıyorlar. Dünya Kupaları’nda çok iyi oynayıp, elenen çok takım gördük. İyi oynamamasına rağmen kısa yolları beceren birçoğunun şampiyonluğunu da.
Arjantin’in Tevez, Higuain ve Messi gibi rüya forvetlerine rağmen yedekteki Aguero ve Milito’yu da ekleyelim beklenen kaliteye çıkamayışının temel nedeni, bütünlük sağlamaktaki sıkıntıları. Oyun dengede gittiği sürece, Di Maria, Maxi Rodriguez ve Mascherano’nun onları bütünleyememesi büyük sorun. Bu tip bir 4-3-3’de arkadaki üçlü ve kanat savunmacılarının, öndeki 3’lüyü pas hızı ve metodu açısından tamlaması şart. Aksi halde elinizde Messi de olsa onu yalnız bırakmış oluyorsunuz. Ama futbol yaklaşık 40 yıldır tek başına oynanmıyor.
Hele de G. Kore gibi “takım adama”
Rusya’yı kupanın dışında bırakan Slovakya... Avrupa’nın en büyük sürprizlerinden biri....
Karşısında, Avustralya Asya grubuna dahil edilmese Dünya Kupası’na gelmesi çok ama çok zor olan Yeni Zelanda...
Bu Slovakya, bu Yeni Zelanda’dan bariz bir ofsayt golüyle puan kurtarabiliyor.
Ve bu kadar renkli bir sonuca yol açan karşılaşma şu ana kadar kupada oynanan en sıkıcı maç...
Ne acayip bir tezat.
Peki bu nasıl oluyor? Nasıl oluyor da sıradan ve yerel Yeni Zelanda da, kendi çapında uluslararası yıldızlara sahip Slovakya da benzer oyunlar oynuyor. Biri 4-3-3, diğeri 4-5-1 gibi ama oyun içinde birbilerine benziyorlar.
Ruanda’lı göremedi
HakemlerFutbol artık başka bir oyun...
Futbol kurallarını yorumlama işi tamamen değişiyor. G.Afrika’da en çok dikkat çeken bu.
Hep söylenen bu kez gerçek oldu. Artık gerçekten sıfır tolerans var. Çalınan fauller, verilen kartlar bir şeyin altını çiziyor. “Fiziksel temas sadece topa dokunma niyeti ve başarısı varsa kabul edilebilir.” Hakemin yorumunun değeri çok alt seviyelere çekilmiş. Bu gösterilen hemen hemen bütün kartlarda bir şaşkınlık yaratıyor. Ama herkes de biliyor ki itiraz edecek bir şey yok. Dünyanın en güvenliksiz ülkesinde artık en yüksek güvenlikli futbol oynanıyor. Bu futbolun son 20 yılda yaşadığı en büyük değişiklik. Hem de kurallar değişmeden...
VuvuzellaHuzursuzluğun melodisi...
Güney Afrika huzuru tanımayan bir ülke olduğu için mi bu alet icat edilmiş!.. Yoksa bu aletin ülkenin huzursuz bir yer olmasının sebeplerinden biri mi bu?
Siz de benim gibi yapıp her maçı başından sonuna takip ederseniz bu huzursuzluğa alışıyorsunuz. Tren rayının yanında uyumak gibi. Artık rahatsız etmiyor. Doğrusu rahatsız olduğunuzu anlamıyor oluyorsunuz.
Lafı hiç dolaştırmadan; Beşiktaş, Türk futbol tarihinin en inanılmaz dış transferlerinden birine imza attı.
Ve aynı zamanda büyük bir sorumluluğun da altına girdi. Biliyorsunuz o genç bir yıldızken Ronaldo’dan daha çok dikkat çeken bir adamdı. Büyüme yolunda onun çok gerisinde kaldı. Ülkesinde kral, dışarıda yedek bir kariyeri oldu. Uluslararası alanda asla kendisinden bekleneni veremese de, büyük potansiyeli onu hep büyük kulüplerin kadrosunda tuttu. Barça, Porto, Chelsea ve Inter.
Şimdi Beşiktaş’ta şansını deneyecek.
Beşiktaş bu sene iyi organize olup ona gerekli özgürlüğü tanırsa, kulübü sadece zirveye çıkarmak konusunda yardımcı olmaz, tarihi bile değiştirebilir.
Burada yönetimin ve Schuster’in hassas bir dengede hareket edip hem onu pohpohlaması, mutlu etmesi, hem de diğerlerini kırmaması gerekiyor.
Tribünlerin onu sınırsız bir destekle bağrına basacağından hiç şüphem yok. Quaresma’yı, İnönü, yeniden bir dünya yıldızına dönüştürebilir. Hem etnik kökeniyle, hem oyundan zevk almasıyla, hem de zevk vermesiyle Beşiktaş tribünlerinden büyük sevgi alacağına ve bunun karşılığını vermek için elinden geleni yapacağına hiç kuşkum yok. Ama dengeyi iyi ayarlamak gerekiyor. Her