Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tembelin günlüğü



Hayır, ben demiştimci olmadım. Ve hayır her öngörüm de doğru çıkmıyor. Aşağıya geçen sezonun sonunda yazdığım iki yazıyı koymamamın sebebi tembellik... Zira itiraf ediyorum yoruldum. Ve sorun da orada öylece duruyor:

29 Haziran 2009
“8 yıl sonra şampiyon olan, 9 sene sonra Türkiye’yi yeniden duble yapan bir takıma selam durduran Mustafa Denizli’ye birkaç soru sormamız lazım. Çünkü geleceğe en iyi o ışık tutabilir.
Kutlamayı uzatmayacağım. Çünkü gerek yok. Yapılan işin, kazanılan başarının büyüklüğü, durumu bu kadar çarpıcı yapıyor zaten. Siz söylenenlere bakmayın. Bu şampiyonluğu kimse kaybetmedi. Beşiktaş ve Denizli kazandı. Son dönemeçte 4’de 4 yapabilmiş olmakla geldi bu başarı. Şampiyonluk tecrübesi bu kadar kıt olan bir ekiple böyle bir ligde böyle bir final, şans mans fark etmez, büyük iştir. Beşiktaş bu 4 maçta her türlü puanı alabilecek bir takımdı ve öyle oynuyordu, ama kayıpsız tamamladılar. Şans buna yetmez. Peki ne oldu? Hoca’nın parlak pragmatik zeka ve tavrıyla geldi bu zafer. Sadece iki fotoğrafa bakın: İbrahim Üzülmez’in koluna kaptanlık bandını geçirişi ve sonra oyuncuları tarafından zafer koridoruyla İnönü’de karşılanışı Denizli’nin yarattığı rüzgârı ne de güzel anlatıyor! Denizli oyuncuların kaslarından çok gönüllerine dokunarak kazandı. Takımın belki de en çok alkış alan oyuncuları Yusuf ve Ernst’in devre arasında gelenler oluşunu da buna ekleyin. Bu başarının nasıl ortaya çıktığını anlamak kolay oluyor! Gerçek şu ki, bu planlanmış bir başarı değil, bir Denizli rüzgârıdır. Kusura bakmasın ama, Demirören’in ‘Bu kulübün kapısından içeri giremez dediği’ Denizli’ye görev verişi, uçurumdan düşerken, en kuvvetli dala sarılışından başka bir şey de değildi.

Haberin Devamı

Denizli’ye sorular
İşte bu yüzden düşünmemiz lazım: Denizli, Ernst ve Yusuf... Bu üç isim Yıldırım Demirören’i kurtarmış mıdır? Yoksa uzun vadeli planlamadaki başarısızlığını mı göstermektedir? En yakın şahide, Denizli’ye soralım:
-Hocam! bugüne kadarki en iyi takımınız bu mu?
-Seyrettiğiniz en iyi şampiyon Beşiktaş bu mu?
-Başka bir takıma gidecek olsanız bu takımdan kimleri alırsınız?
Zaferin rüzgârı geçmeden şeytanın avukatlığını yapmak sıkıcı bir tavır olabilir. Ama bu soruların cevapları Beşiktaş’ın devler ligindeki ve önümüzdeki 3 yılda ligdeki geleceğine ışık tutacak cevaplar. Bu yılki Şampiyonlar Ligi statüsü Beşiktaş’ı şimdiden ufak çaplı bir servetin sahibi yaptı ve dev ekonomik yük biraz olsun çevrilebilir hale geldi. Ama Denizli de biliyor ki, bu oyun ve kadro yapısıyla iş kolay olmayacak. Hedefin büyümesi, Demirören’in üzerindeki ekonomik baskı, Denizli’nin üzerindeki Şampiyonlar Ligi’nde sıfır puan baskısı işi çatallaştırıyor. Mustafa Hoca bu yeni sınava daha iyi bir kadroyla girmek isteyecektir. Buna mecburdur. Galatasaray’ın ve Aziz Yıldırım’ın Alex Ferguson’luğa soyunduğu Fenerbahçe’nin problemleri çok daha büyük olabilir. Ama bu onları güzellik uykusundan uyandırabilir de...Beşiktaş’ın, Demirören’in ve Denizli’nin bu rüzgârla bu işin gitmeyeceğini bildiklerine eminin. En azından Denizli bunu iyi biliyor olmalı. Çünkü hayatı, kariyeri boyunca hep bunu yaşadı. Bu tabloda, büyük çifte zaferin sonunda şimdi Denizli’yi başka ve belki de en büyük sınavı bekliyor: İlklerin adamı, kariyerinde ilk defa sonunu getirebilecek mi ? Şimdi de bunu göreceğiz. “

Haberin Devamı

26 Mayıs 2009
Fenerbahçe gibi bir cadı kazanında 9. kez üst üste kongre kazanmak. 11 yılı bitirmek. Bunlar çok ama çok büyük başarılar. Ama asıl önemli olan nokta başka...Asıl önemlisi tek seçenek olmak... Hem de kendi tarihinin en kötü sezonlarından birinin sonunda...
Aziz Yıldırım çoğu Fenerbahçeli için kulübün başında olması gereken ilk değil, tek isim. Yıldırım kongre üyelerinin % 80’inin oyunu aldı. Bu oylamayı taraftar arasında yapsanız bu oranın % 90’ların üzerine çıkması sürpriz olmaz. Bu yadsınamaz bir gerçek.11 yıl önce sadece 1 oy farkla seçim kazanmış bir başkan için akıl almaz bir başarı.
Aziz Yıldırım bu ülkede belki de olduğu yer konusunda en tartışılmaz adam. Bu tabloyu gördükten sonra insan Deniz Baykal’a kızamıyor. Ortada çok bariz bir kişisel başarı var. Tartışmasız, hayranlık uyandıran ve itiraf edeyim biraz da korkutucu bir başarı bu. Aziz Yıldırım dünyanın en sempatik insanı değil, böyle bir çabası da yok zaten. İnsanlara, taraftarlara başka bir şey söyleyerek bu desteği aldı, alıyor. Yıldırım’ın başarılarını saymaya gerek yok. Amatör sporlar, tesisler, Fenerium, mali yapı, Avrupa’nın 20 dev kulübü arasına adını yazdırma vs. Ama ona bu seçim başarısını kazandıran sadece bunlar değil. Düşünün. Yönetiminde çok başarılı, parlak isimler var, ama sebep bu mu? Kalkavan’ın listesiyle Yıldırım’ın listesini değiştirseniz oylarda ne kadar bir fark olurdu sizce? Sevin, sevmeyin, onaylayın, onaylamayın o bir fenomen. Ve ona bu seçimde bu büyük galibiyeti getiren de bu. Aziz Yıldırım’a bu seçimi ‘İşimi gücümü bırakıp futbol takımıyla ilgileneceğim’ vaadi kazandırdı. Her yönüyle Avrupa devleriyle yarışacak kıvama gelmiş ve ‘kurumsallaşmış’ bir kulüpte, bu işi başaran kişi en eski usul bir vaatle büyük bir zafer kazandı. Tezat bu işte...Kurumsallık, kişilerin değiştiremeyeceği bir yapı kurma işi değil mi? Aziz Yıldırım da bunu Fenerbahçe’de sağladığı söylenen başkan. Ve seçimi sadece kendisini ortaya koyarak büyük bir zaferle kazandı. İşte garip gerçek bu...
Önümüzdeki üç yıl Fenerbahçe’nin başkanı, futbol şube sorumlusu, transfer komitesi başkanı, tek seçicisi, kaptanı, teknik direktörü Aziz Yıldırım olacak. Her işi profesyonellere devreden Yıldırım Fenerbahçe’nin asıl işini kendisi üstlenerek yeniden doğmayı planlıyor. Bunu vaat ederek Fenerbahçeli’nin tek seçeneği oluyor ve büyük bir seçim zaferi yaşıyor.Aziz Yıldırım’ın etrafında çok güvendiği insanlar var, ama sanırım futbol konusunda azıcık güvendiği kimse yok...
11 yılda inşaat konusunda sürekli yanında olanlar var. Basketbolu, atletizmi, voleybolu emanet ettiği isimler var ama futbol için bu geçerli değil. Durum buyken, Aziz Yıldırım’ın temelde hedeflediği kurumsallaşma konusunda başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz? Fenerbahçe’nin benim bakış açıma göre çıkmazı - belki bir başkasına göre de şansı - Aziz Yıldırım’ın kendisini Fenerbahçe’nin Alex Ferguson’u olduğunu düşünmesi sanki. Bu büyük başarı için Yıldırım’ı kutlamak lazım. Çünkü az rastlanır bir teveccühle selamlandı. Ama kurumsallaşma tezadına gözlerimizi kapayamayız. Fenerbahçe’nin, başkanını futbola el koyacağını ilan etmesi sebebiyle seçiyor olmasına da.”